Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '09

 
Kategori
Tarih
 

Struma Faciası

Struma Faciası
 

‘Sauvez-nous’ (bizleri kurtarınız)


Struma bir Bulgar gemisi, adını Bulgaristan’daki bir nehirden almış ve Panama bandıralı. 46 metre boyunda 100 yolcu kapasiteli, 1867’de Newcastle tersanelerinde inşa edilmiş bir ahşap gemi. İşletmecisi Yahudi asıllı Dr. Baruh Konfino ve Pandelis adlı bir Yunanlı’nın Campania Mediteranea de Vapores Limitada acentasına bağlı.

1941’ yılında Romanya’nın Yaş şehrinde 4 bin Yahudi’nin Nazilerce katledilmesinden sonra, Romanya Yahudiler Filistin’e gitmeye karar alıyor. Götürecek gemi Struma. Gemi basında çıkan ilanlarında Struma Quen Mary Transatlantiğinin fotoğrafları pazarlanıyor. 780 kişiden kişi başı 1.000 dolar ücreti alınıyor.

Yunan acente, kendilerini götürecek geminin karasuları dışında beklediğini söyleyerek 100 kişilik gemiye yüzlerce kişiyi bindiriyor. Tereddütler itirazlar olsa da inanmaktan başka seçenek yok. Sonrasında zor koşullarda yolcuğa devam ediliyor. Struma bir adet tuvalet ve dört lavabo var, su, kovalarla denizden çekilip güvertede yüzler yıkanıyor, çay üç günde bir dağıtılıyor, portakal sandıkları parçalanıp yakıt olarak kullanılıyor. Gıda olarak herkese bir portakal, biraz fıstık ve şeker veriliyor.

Struma’nın motoru Köstence’den ayrılır ayrılmaz sorun çıkarmaya başlıyor, boğazların önüne gelindiğinde dizel motor çatlıyor. Struma SOS çağrısını alan Türk kurtarma gemisi eşliğinde 15 Aralık 1941’de Sarayburnu açıklarına çekiliyor. Gemide 300 çocuk, 200 kadın toplam 769 yolcu varmış. Gemide benzin ve yağ tükenmiş. Geminin telsizi, aydınlatma motoru ve ana motoru ciddi biçimde arızalı , yeterli miktarda can kurtarma sandalı ve yeleği de yok.

Gemiye Türk resmi görevlileri dışında kimsenin çıkmasına izin verilmemiş. Gemiden ayrılmak yasaklanmış. Gemiden atlayarak kaçan bir genç yakalanıp geri getirilmiş. Türk makamları yolcuların gerçek niyetinin Filistin’e gitmek değil İstanbul’a ayak basmak olduğu kanaatinde imiş. Ancak İstanbul’daki Yahudi cemaatinin ısrarları üzerine, 10 gün sonra Yahudi cemaati liderlerinden Simon Brod* ve Rıfat Karako’un gemiye çıkmasına izin verilmiş. Amerikan Yahudi Komitesi’nin İstanbul Hahambaşılığı’na gönderdiği 10.000 dolar ile yolculara sıcak yemek dağıtılmış. O günden sonra geminin günlük iaşesi bedeli Yahudi cemaatinden alınarak Kızılay Cemiyeti’nin İstanbul şubesi tarafından temin edilmeye başlanmış.

Britanya Filistin’e koyduğu kotaları aşmamak için Yahudi göçünün yaratacağı sorunları bahane ederek Türkiye’nin gemiyi geri yollaması için baskı yapıyor, Türk makamları yolcuları ne olursa olsun başlarından atmak istiyor, geminin kaptanı yolcuları indirip Bulgaristan’a dönmek istiyordu. Yazışmalarla o koşullarda 62 gün geçiyor. Sonunda Britanya makamları yaşı 11 ile 16 arasında olan 28 çocuğa seyahat belgesi verebileceklerini açıklıyor. Ama Türkiye çocukların gemiden indirilmesini reddediyor.

Bir hafta sonra da gemiye Karadeniz’e çıkma emri veriliyor. Kararı duyan çaresiz yolcular geminin iki yanına üzerinde büyük harflerle ‘Immigrants Juifs’ (Yahudi mülteciler) yazılı bezler asmışlar, tepeye de ‘Sauvez-nous’ (bizleri kurtarınız) yazılı beyaz bayrak çekmişler. Bunun üzerine 200 kadar polis gemiye çıkıp yolcuları tekme tokat güverte altına sokmuşlar. Daha sonra da geminin çıpası kesilip, dev bir kılavuz gemisine bağlanarak Karadeniz’e çekilmiş. Gemi uzaklaşırken, beyaz çarşafın üzerinde şu satırlar okunuyormuş: “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!.. Kurtarın bizi!..."

Struma, 23 mil açıkta, motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk edilmiş. 24 Şubat 1942 günü, saat 02.00’de gemi daha sonra ortaya çıktığı gibi bir Sovyet denizatlısı tarafından batırılmış. Kurtarma sandalları bölgeye ulaştığında Struma’dan ve 769 yolcusundan geriye kalan üçü ölü dört beden. Sağ kurtulan şanslı kişi 19 yaşındaki David Stoilar imiş.

Stoiler emniyetteki ifadesi şöyle: “Patlamadan birkaç saniye sonra suya çarptım ve yine birkaç saniye sonra su yüzüne çıktım. Havadan tahta parçaları yağıyordu. Gemiyi göremedim, tümüyle yok olmuştu. Su, buz gibi soğuktu ve kadın erkek insanlarla doluydu. Bunlar geminin parçalanan ahşap bölümlerinden dışarıya fırlamışlardı. Anında boğulmuşlardı ötekilerin pek çoğu da öldüler.”

“…Beni fenere götürdüler, yemek yedirdiler ve ertesi sabaha kadar istirahat etmem için yatak verdiler. Fenere bir polis geldi ve beni alıp bir otobüs istasyonuna götürdü. Beni Üsküdar’a götürecek otobüse bindirdi. Üsküdar’da bir ambulans bekliyor ve beni bir askeri hastaneye götürdü. Tek yataklı bir odaya konuldum. Kapıda her saatte bir polis nöbet bekliyordu ve hekim ile hastabakıcı dışında hiç kimsenin odaya girmesine izin verilmiyordu. … El ve ayaklarım donmuş halde hastanede geçirdiğim birkaç günden sonra… Emniyet Müdürlüğü’ne gittik…. Polis beni orada iki üç hafta tuttu. Zincire vurulmamıştım, ancak her akşam bir hücreye konuyor ve sabah çıkarılıp ortak alanda durmama izin veriliyordu. Bir çok kere altta bulunan sorgulama odasına alınmış ve tekrar tekrar nereden geldiğimi ve gemiye ne olduğunu sordular. Neden hapiste tutulduğumu sorduğumda bir Türk vizesine sahip olmayıp, Türkiye’de yasadışı bulunduğumdan ötürü olduğunu söylediler. Her gün yakında bulunan bir lokantadan bana yemek gönderiliyordu. Bunun İstanbul Yahudi cemaati tarafından organize edildiğini varsayıyorum. Birkaç gün sonra Yahudi cemaatinin gönderdiği bazı elbiseleri de aldım. Nihayet bir öğleden sonra Bay Simon Brod’un beklediği zemin kata indim. Bay Brod bana Struma’nın enkazından sağ kurtulmamın bir mucize olduğunu, ancak bu trajedinin tek tanığı olarak Türk resmi makamlarından sağ kurtulmuş olmamın daha büyük mucize olduğunu söyledi…”

Gemiden tek kurtulan da David Stoiler değilmiş. Standart Oil Company of New York (Kısaca Socony, şimdiki adıyla Mobil) petrol şirketinin Romanya Müdürü Martin Segall, eşi ve iki çocuğu, şirketin Türkiye temsilcisi Vehbi Koç’un İçişleri Bakanı Faik Öztrak’a yaptığı özel rica sayesinde, gemi Karadeniz’e kovalanmadan gemiden alınmış. Ayrıca Medea Salamovici adlı hamile kadın, kanama geçirdiği için gemiden çıkarılarak Balat’taki Or Hayim Hastanesi’ne kaldırılmış.

Hükümet Struma’nın batmasıyla ilgili açıklamayı 12 Mart 1942’de yapmış: Türkiye’nin faciada hiçbir sorumluluğu yokmuş. Tek yapılan gayri meşru yollardan Türkiye’ye girmeye çalışanları önlemekmiş. Emniyet mensupları Yahudi cemaatine ‘hükümetin bu meselenin kapatılmasını ve bir daha bahsedilmemesini istediğini’ söylemiş, onlar da seslerini çıkarmamışlar. Olay böylece kapanmış. Ama bu katı mülteci politikası aynen sürmüş. Benzer tarafsız ülkelerin o yıllardaki politikaları da bizden çok farklı değilmiş.

Tarih bir gün aydınlanır ki müthiş bir hızla bilişim çağında, artık an be an bu gerçekleşiyor; her yalan açığa çıkıyor. Tarihte yapılan insanlık suçları vatan hizmeti, yapanlar da kahraman ilan edildi, gerçek yurtseverler de hain.


Nazi zihniyeti: “Köpeklere giriş serbestir”, Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez” pankartları nedeniyle hakkında dava açılan “nazi”ye verilen beş ay hapis cezası paraya çevrilmiş, çocuklara 23 er yıl hapis cezası veren bir sistemin olağan hali.

Kaynak:

.ntvmsnbc

Struma batığı Karadeniz’de bulundu

Ayşe Hür | Taraf Gazetesi | 16 Aralık 2007
Toplumsal Tarih, S. 168, Aralık 2007, s. 56-65; Selim Deringil,

Denge Oyunu: İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000;

Rıfat N. Bali, Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi, İletişim Yayınları, 2004;

Musa’nın Evlatları, Cumhuriyet’in Yurttaşları, İletişim, 2003.

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..