Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '08

 
Kategori
İnançlar
 

Şu anda hoşgörüye ihtiyacı olan baskı altındaki düşünce ve diyaloglar..

Şu anda hoşgörüye ihtiyacı olan baskı altındaki düşünce ve diyaloglar..
 

- Hiç namaz kılmadım mesela, hiç oruç tutmadım, kuran okumaya gönderildiğim yazları hoca ve öğrenciler bana o kadar uzak ve ayrıntılarla uğraşıyorlarmış gibi geldiler ki olabildiğince kısa zamanda kendimi kırlara bıraktım

- Bu söylediklerin inanılmaz, inançsızsın yani?

- Koşullanmış bir bakış açısıyla baktığın nasıl da belli oluyor ben inançlı biriyim dostum.

- Ama söylediklerin?

- Sana yeni ve farklı geliyor olabilir. Toplumu, bir noktaya öylesine odakladılar ki herkes ister istemez referanslarını ona göre vermeye biribirine bu açıdan bakmaya başladı.

- Anlamadım nedir bu nokta?

- Yıllardır inananlara baskı masalını öyle güzel ve her daim anlattılar ki, inanç sadece onların söyledikleri gibi sanıldı, bu referansı ve yetkiyi nereden aldılar peki?

- Bilmem, hiç düşünmedim.

- Şu anda, her hangi bir din için bu referansı verebilecek bir makam veya mevki var mı sence?

- Her inancın kendi kurumları, din adamları vb var.

- Bahsettiklerin modern yaşamda gelişen yeni davranış biçimlerinin bir inanca uyup uymadığı konusunda onay verebilme yetkisindeler mi?

- Bilmem, bir şey söz konusu olduğu zaman ortaya çıkıp konuşuyorlar.

- Evet, konuşuyorlar ama değerlendirme ve onay makamı değiller. Gürültü koparıyorlar ki her konu güme gitsin. Sonradan geliştirdikleri ve kendi aralarında bile bütünlüğü olmayan konuları sanki bir inanç süzgecinden ve onayından geçmiş gibi yüksek ses ve çok sayıda tekrarla topluma yeniden geri döndürüyorlar, videoya çekiyorlar, kitaplara basıyorlar. Ortada başka bir ses ve düşünce de olmayınca bir süre sonra o düşünceler sanki baştan beri varmış gibi geliyor insana.

- İlginç, bir kez daha düşünmeliyim.

- 11-12 yaşlarındaydım, aklımda şöyle bir resim kaldı, hatır gönül nedeniyle gittiğim bir Cuma namazında –babamda ön saflarda namazdaydı- Hoca hutbesinde. “Üç Cuma kaçıran oğlunuza bayramda elinizi öptürürseniz büyük günaha girersiniz” dedi. Ben bu resmi hiç unutmadım, bu ve benzer şeyler söyleyen sığ insaların inançlarıyla da kendi inancımı hiç kıyaslamadım. Olağanüstü özel duygular taşıyan babamın o anki duygularını hep merak etmişimdir, çünkü ben üç kere değil hiçbir Cuma namazına gitmezdim.

- Zor bir durum. Baban bayramlarda el öptürdü mü peki?

- Öylesine duygu dolu ve pak bir adamdı ki, kendi inançlarını hocanın inançları üstüne koyabiliyordu, hocalar ne derse desin benim insanım kendi değerlerinin ve inançlarının hep farkında olmuştur, buna ben bu toplumun sağduyusu diyorum. Hoca ve ibadet bir şekilden ibaretti sadece, inanç insanın içinde.

- İyice karıştı kafam, peki öyleyse neden şekillerden vazgeçmeden bir yaşam sürdüler insanlarımız?

- Zaten zor olan yaşamlarına yeni zorluklar eklemediler. İnançlarını en içten hissettiler, yakarışları bir şikayet gibi değildi hiçbir zaman. Bazen de sanki kafa dengi bir arkadaşlarıymış gibi konuştuklarını, soru sorduklarını duyardım tanrıya.

- Anlamadım.

- Dua, insanın içinde olanın dışa vurmasıdır, içindekini dışarı yansıtırsın, evrene salarsın, çoğu zamanda içinde birikmiş gazın emniyet supabından çıkışı gibidir dualar. Çocukluğumda amcalarımın evinin hemen yakınında bir lastik fabrikası vardı, insanlar çoğunlukla tek bir kalıpla bir seferde basılan bu lastik ayakkabılardan giyerlerdi. Bu fabrikanın iki şeyini hiç unutamam, birincisi pişmiş lastiğin oralığı kaplayan kokusunu –fren yapan arabaların tekerlerinden gelir bazen- bir de fabrikanın duvarının dibinde yaklaşık her on beş dakikada bir birikmiş gaz ve buharı gürültülü bir sesle boşaltışını. İnsanın içinde birikmiş sevinç, keder, umut, umutsuzluk gibi derinlerde yer alan hisleri zaman zaman dışarıya bazen de gürültüyle atılır. Bunu engelleyen şey ise dualardır ara ara biriken gazın tahliyesine benzer, tıpkı lastik fabrikasının kazanının kendini tahliye edişi gibi.

- İnanç çok kişisel bir şey o zaman, peki bunca gösteri neden, gerek var mı?

- Büyüyen, kitleselleşen her şey aynı zamanda endüstriye ve pazara dönüşür, kitap, giysi, turizm, kurs, okul, market kısacası muazzam para demek. Para da bir süre sonra güce dönüşür ve siyaseti etkileme ve daha çok paranın ve gücün kendisine akmasını amaçlar. Aslında bunlara gerek var mı? Bütün bu oluşumların, grupların ve gücün dışında kalan insan, yaratıcısı ile baş başa kalmış bir insan inançsız bir insan mıdır?

- Bana sıcak bir fikir gibi geldi ama biraz da ütopya.

- Doğru bu dönemde uzakta bir serap haline dönüştü doğru inanç ve ibadet, yanlış ise çevremizde bir kum fırtınası, ister istemez her organımıza doluyor ve bir süre sonra ona bağlı hareket etmemizi zorunlu kılıyor.

- Bu sözlerin bana biraz manidar geldi, bir gönderme seziyorum.

- Sezgilere ne diyebilirim ki? Kastettiğim onlarca yıldır petrol ve dolar denizlerinin üzerinde oturup dünya ve toplumlarına katkı sağlayamamış grup ve milletler bugün yaşamını modernleştirmiş, petrol geliri olmadan medeniyet seviyesini artırmış toplumumuz üzerinde oyunlar oynuyorlar. Paranın gücü bu, tabi ki etkili oluyor. Modern cumhuriyetin aymaz bürokratik kadroları da yasakçı kafalarla bunlara az yardım etmiyorlar hani.

- Biraz siyasete girdin gibi geldi bana.

- Günümüzde inancı siyasetleştirdiler de o yüzden. Cin şişeden çıktı bir kez ama günün gelişen olaylarına inanç eksenli yorum ve katkı da yapamıyorlar yamalı bohça gibi bir şey oluyor sonuç. Paralanmış inanç, uygun bir tanım olur bence.

- Çok ilginç bunu ilk kez duydum. “Para”lanmış inanç, bundan sonra sıkça duyacağımı biliyorum.

- Para ve güç her şeye hakim olmadan asla durmaz. İnsanlar, inançlar hep birer basamak para ve güç için, makamlar ve siyaset de öyle ama bu çok farklı bir konu başka zaman konuşmak lazım.

- Yine de bir ferahlık hissettim içimde bunalmıştım ya…

- …..

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..