Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Şu edebiyat eğitimi 3: Günümüz edebiyatı küçümseniyor

Şu edebiyat eğitimi 3: Günümüz edebiyatı küçümseniyor
 

http://bilgi-hazine.blogcu.com/edebiyat/10904474


Gençler, Edebiyat okuyacağız , diye hevesle derse girerler. Bir, iki ders sonra Hanya’yı Konya’yı anlarlar… meğer Edebiyat dersi, 400-500 yıl önce olanların Edebiyat dersiymiş. Ondan sonra gelsin bakalım kalu bela da kalmış nice ahretlik isimler … Hoca Dehhani, Şeyh Galip; Ali Şir Nevai, Şeyhi, Fuzuli… Anla anlayabilirsen…

Hepsi de büyük şairler.. Amenna… Hangisine az küçük dersen, kafir olursun Maazallah.. Tümü de bizim şairlerimiz… Ama belli ki tümü de , ele aldıkları konuları açısından, dilleri açısından, şiir biçimleri açısından… tümü de belli ki müzelik. Hiç birini elinize koca bir Kamus almadan okuyup anlayamazsınız; bakarsınız, o kocaman Edebiyat Hocanız bile o derin kelimatın altında ezilir de , zaman zaman elinden tutup , çekip zamanımıza getirmek istersiniz…

Bazen, Edebiyat dersinde , şaka olsun diye, öğrencilerden biri çıkar ve: “Hocam, bu gün de şairlerimizden İlhan Berk’i inceleyelim, ne olur?” diye yalvarır… Biraz sessizlikten sonra, Hoca. Koca Edebiyatın namusunu korumak için: “Oğlum Koca Dehhani’nin yanında bir cüce İlhan Berk’in sözümü olur…” darbımeseli ile bu şakaya son verir.

Onun için, okuldan, Edebiyat derslerinden filan umudu kesen bazı Edebiyat öğrencilerinin kendi kendilerine gruplar kurup , Edebiyatımızda yeni cereyanlar yarattıkları çok görülmüştür… 7 Meşaleciler ; Servet-i Fünun’cular; Edebiyat-ı Cedide’ciler ; a dergisi mensupları , Oluş’çular…(Bu sonuncusu, 1960’larda bizim Malatya’da Edebiyat öğretmenlerine kızarak, kendi çıkardığımız bir dergiydi…) İşte hep böyle ters kafalıların, isyan, düzeninde besteledikleri işlerdir.

Öğrenciler dinlerler dinlerler bakarlar ki, bu Edebiyat hocalarında iş yok… kendi ekollerini kuruverirler, kendi şiirlerini , öykülerini yazıverirler… Anadolu içlerinde öyle nice edebiyat dergisi çıkmıştır, nice edebiyat dergisi 10 sayı çıktıktan sonra batmıştır. Hep can sıkıntısından…

Zaten her akım, her hareket, bir önceki harekete kafası bozulan edebiyatçılar tarafından meydana getirilmiştir. Haydi bir müddette öyle bir moda sürer gider.

Gazel

Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli' zebûn

Sâye-i ümmîd zâ'il âfitâb-ı şevk germ
Rütbe-i idbâr âlî pâye-i tedbîr dûn

Akl dun-himmet sadâ-yı tâ'ne yer yerden bülend
Baht kem-şefkat belâ-yı ışk gün günden füzûn….”

Yukardaki satırları anlayabildiyseniz ne ala… Anlayamadıysanız bir de aşağıdaki satırlara bakın. Turgut Uyar’dan “Arz-ı hal” adlı şiir…

“ Ben de günahkâr kullarındanım Allahım...
Bir kulhuvallahi bilirim dualardan,
Bir de yarabbi şükür demeyi doyunca.
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım!...

Benim gibi kulun çok dünyada, allahım!...
Eğer bilmiyorsan işte,haberin olsun.
Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini.
Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun. …”

Şimdi diyeceksiniz ki, ikinci şiirde ne var ki, her şeyi ayan beyan ortada ve gayet anlaşılıyor. Gerçi şiirin tamamını buraya koymadık ama, koyduğumuz kadarıyla görünen köy kılavuz istemiyor. İşte biraz da , bunun için istemiyorlar çağdaş Türk Edebiyatını ve şiirini.. her şey açık seçik, net… Çok güzel, arı, duru temiz Türkçe kullanıyorlar… dilleri, esprileri anlaşılıyor… Daha ne? Ama o zaman Edebiyat öğretmenlerine iş kalmıyor ki? Neyi açıklayacaklar, neyi tercüme edecekler…? Bunu bilemiyorlar… Oysa o kolay görünen şiirler üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki… Aman Allah…

Ama Edebiyat Hocaları, hocalığın değerini verebilmek için, o derin Osmanlı Kamusu’nun içine daldıkça dalarlar; daldıkça dalarlar… Ve bir süre sonra , onları mel mel izleyen bir sürü öğrenci gözleriyle karşılaşırlar… memnun olurlar! Anlamıyorlar. Bambaşka bir dil konuşuyorlar… Osmanlıca! İşte bu dil onları bir üstünlük duygusuna götürüyor. Osmanlıca da Osmanlıca olsa… Arap’a söylesen Arap anlamaz, Acem’e söylesen o da anlamaz… Karmakarışık bir kaos… Fakat Edebiyat öğretmenlerinin tek kurtuluş yolu..!

Günümüz Edebiyatı hakkında :”Ne var yani, …” diye anlaşılır olmasından ötürü, Türkçe olmasından ötürü küçümseniyor.

Aslında, Yeni bir Türk Şiiri var; bakıp görüyorlar… Fakat onunla ne yapacaklarını bilemiyorlar. Atsan atılmaz; satsan satılmaz. Hem var, hem yok… Yok desen; Attila İlhan’ı ne yapacaksın, Nazım’ı, Cemal Süreya’yı… Her biri Demir Leblebi… Hadi bakalım, biraz daha düşünün Edebiyat öğretmenleri, belki sonunda bir Devrim yaparsınız da sizi de içeri atarlar.

 


 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..