Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Şu Edebiyat eğitimi .5 ; Belli biçim ve temalara tutkunuz

Şu Edebiyat eğitimi .5 ; Belli biçim ve temalara tutkunuz
 

Bizim şiirimiz dediğimiz “Divan Şiiri” olsun, “Halk Şiiri” olsun fena halde belli kalıplara ve ölçülere sahiptir. Bu alanlarda şiir yazmak isteyenler; öyle kolay kolay şiir yazamazlar. Mutlaka bir üstattan der almalı ve bu belli kalıpları, vezinleri , ölçüleri ezbere etmelidir. Öyle herkes kendiliğinden “Vezin” , “Ölçü” filan uyduramaz… Mutlaka ustaların veya üstadların yüzyıllardır kullandığı ölçülere bağlı kalmaları gerekmektedir. Yoksa, eğer bu usta bu “Olmamış” ; “şurada ölçü aksıyor” dede mi o şiirin işi bitmiştir.

Yani eski devirlerde “Şiir” her eline kalemi alanın yazabileceği başı boş bir alan değildir. Şair adayı bu alana ancak peştamal kuşanarak girebilir ve tanınabilir.

Şimdi öyle mi : “Al eline kalemi, yaz başına geleni…”

Eski şiiri herkes hakkını vererek bile okuyamazdı. Okumak bile marifetti.Çünkü öylesine aksanlar, vurgular, liyezonlar… filan vardı ki ; bir yer de ses düşmesi yaptın mı; aksanı vurgulayamadın mı; üstadlar hemen eleştirirler, tahammül edemezler ve hemen “O şiir öyle okunmaz…” diyerek düzeltme çabalarına girerlerdi.

Eee.. Türkçe’yi de aruza uydurmak öyle kolay bir mesele değildi… “a” ların üzerine sık sık kapak “â” koyacaksın; ü’lerin uzatmalarına filan hep dikkat edeceksin. Bir yerde vezin aksadı mı, hemen itiraz gelir : “Olmadı…” İllaki, “failatun failatun fa’lun” kalıbına uyacaksın. Böyle kaç kalıp vardı ; belki 20, belki 30… Tümünü de iyi bileceksin ha…

Halk Şiirinin de kendine göre ölçüleri vardı. Ve o ölçülere, kalıplara mutlaka uyulmalıydı.

Eskiden şiir sanattı sanattı… Öyle uydurmasyon şiir yazma yoktu…

E, aynı zamanda , doğal olarak şiirin konusu da belliydi: AŞK… Minel aşk, seyidettül aşk.. Veya sevda , yada “sevgilinin güzellikleri… Bunlar övüle övüle asırlar geçti… Nihayet bazı “Asi” şairler geldi de , “Taşlamalar” yazmaya başladılar; ondan sonra da artık, Saray’ın aklı başından çıktı ve Şairlerin peşine “Taharri Memurları” takılmaya başladı. Yani, Namık Kemal gibi… Tevfik Fikret gibi tehlikeli şairlerin gelmesi asırlar aldı… Ondan sonra da Atatürk gibi büyüklerimiz bu gibi “Hamasi” şiirleri ezberlediler.. Ve ondan sonra da işte olanlar oldu… O gibi şairler yüzünden memleketin eli yüzü değişti… Diyebilir miyiz?

Bazıları onu da kabul etmezler. Onlara göre, Divan Şairleri istedikleri her şeyi söylemişlerdir… Bana pek doğru gibi gelmiyor ama, şairlerin; hele eski şairlerin çok tehlikeli olduklarına ben de inanırım… Maazallah , şiir yazacam, diye kellesini kaybeden nice şair tarihimizde görülmüştür… Tabii bu durum, Cumhuriyet sonrasında da devam etti… Suya sabuna dokunmadan “Aşıkım..ah aşık…” diye yazıp gezersen , sen şairsin… Yok , memleketin ahvalleri üzerine yazmaya başladın mı, haydi bakalım içeri… Nice şair bu aptal istekleri yüzünden ömürlerini hapishane köşelerinde geçirmişlerdir. Varın o güzelim hesabı da siz yapın…

Peki artık çağdaş şair bu kalıplara bağlı kalarak şiir yazabilir mi? Çok zor… Çünkü o “Serbest Müstezad” ve Serbest Şiir ahlaksızlığı artık almış yürümüştür… Kim nereden öğrendi bunu ama bütün eskinin işlerini berbat etti… Herhalde o Orhan Veli ve şürekası bu alanda da öncülüğü aştılar… Onlardan sonra, “Al Allah delini, zapteyle kulunu..” Adeta herkes şair oldu; kime sorsan “Edebiyatla aran nasıl?” Hemen cebinden çıkardığı ufak defterine karaladığı en son “Şiirlerini” sana döktürmeye başlar…

Tabii, böyle böyle şiirin cılkı çıktı ve ayağa düştü… Belki de milletin yarısı Şair olup ötekisine şiir okumaya başladı… Diğer yandan, 12 Eylül filan; şairlerin ödünü .okuna karıştırdı böylece, “İkinci Yeni” denen zevat, artık şiir değil, şifreli bilmeceler bulmacalar yazmaya başladılar… Ondan sonra da gel de şiiri anla…

İşte size kısa şiir maceramız. Bir zamanlar biz fazlasıyla ölçülü uyaklı , Osmanlıca, (Araba söylesen Arap anlamaz, Aceme söylesen Acem anlamaz… karma garip bir dil…) şiirler… Şimdi ise ipin ucu kaçtı, yaz da ne yazarsan yaz… Şiir ha… Bu kadar kolay mıydı?

Gençler , her iki şiiri de anlayamadılar. Eskinin ölçülü, uyaklı, vezinli, sıkı Osmanlıca şiirini içine sindirebildiler… Ne de yeninin , anlaşılmaz, uzak çağrışımlar, imgelerle yüklü gizemli şiirini… Onun için, diyebiliriz ki, aklı başında gençlik , şiirden elini ayağını çekti ve FUTBOLCU oldu.. Ruhunu kurtardı… Ne o, “Failatun failatun faulun”… Veya Ömer Edip Cansever’in ince kuyumculuk kokan uzun dizeleri…

Şimdi herkes istediğince şiir yazıyor. Yada şiir yazdığını sanıyor… Nazım gelse, baksa : “Deli mi bunlar…” derdi herhalde… O da aklı olaydı da 17 yıl hapishanede yatmayaydı… Ne o durmadan tehlikeli sularda yüzüp durmak. Şimdiki gençler akıllı, Endüstri Mühendisi oluyorlar; veya Halkla İlişkiler’den mezun oluyorlar… Sonra kahveye gidip millete niye o Bölüme girdiğine ilişkin dert anlatıyorlar.

Aslında, şiir miir artık hak getire… İnsanların öyle boş işlerle uğraşacak zamanları mı var?

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..