Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '12

 
Kategori
Anılar
 

Şu fani dünyaya geldim, gidiyom !

Şu fani dünyaya geldim, gidiyom !
 

Şükretmeye doyamıyorum!

Şu yaşıma kadar sıradan geçen tek bir günüm dahi olmadı. En güzel çocukluk benim, en sıra dışı gençlik benim, en yorucu olgunluk benim diyerek geldim üçüncü çeyreğin kapısına. Her gün geçmişten bir günümü ansam ve hatta o diyarlara uzanıp anılara dokunsam, yeter mi kalan ömrüm! Bazen öyle ağır geliyor ki mazi, o an'a yığılıyorum gizlice!

Dünden bu yana daha bir efkârlıyım. Geziniyorum altmışlarda soluksuz. Nem terk etmiyor gözlerimi. Çocukluğumu geri istiyorum diyorum Râbb'ime, çağlıyor pınarlarım! Ne savaşların olduğu ne dostlukların bittiği ne de yaşamın insanları öğütmediği o mücevher günleri özlüyorum!

Biz çocuklarımıza o güzellikleri yaşatamadık!

Dünyanın dörtte üçünü gezdim, yüzlerce şehirde, köyde bulundum. Şu cümle bugünlerde belki zor anlaşılacak; ama ben hayatımın en güzel günlerini Diyarbakır'da geçirdim! Doludizgin geçecek yaşamımı orada çatmaya başladım!

Eylülleri pek güzeldir Diyarbakır'ın. 40 dereceyi aşan yaz sıcaklarından sonra serince Pastırma Yazı Geceleri sokağa döker(di) halkı. Sabahtan dekman, çelik çomak, misket, gazoz kapağı yutmaca oynar; o yorgunlukla da -öğleden sonra- uyurduk! Uyandığımızda börekler pişmiş, apartmanın arka bahçesinde Komşu Sofrası kurulmuş olurdu! Bir elimizde börek, diğerinde karpuz, koşar dururduk! Annelerimiz ne kadar mutluydu. Bizler ne mutlu çocuklardık. Akşam işten gelen babalarımız ne kadar mutluydu. Mutlu aile, mutlu komşular, mutlu şehir, mutlu ülke! Bir de bugün geldiğimiz hale bakın! Çocuklar oyun oynamayı unuttu, taş atıyor! Kırk yılda yitirdik değerlerimizi !

1967 Eylülüydü. Evimiz Valiliğin karşısındaydı. Karpuz Festivali de Valiliğin hemen arkasındaki parkta yapılırdı. O zamanlar karpuzların 60 kilonun üzerinde olduğunu hatırlıyorum ve içini oyup çocuklarını oturturdu anne-babalar! Fotoğraflarını da çekerdi. Oysa şimdilerde 50 kiloyu bile bulmuyormuş! Gün boyu tarım makineleri sergilenir, çeşitli etkinlikler yapılır, akşamları da çeşitli sanatçılar şarkılar-türküler söylerdi. O akşam da İşmen Apt sakinleri, çoluk çocuk parka gitmiştik. Diyarbakır'ın en saygın isimlerinden Diş Hekimi Ümit Arkan Amca'm da elimden tutmuştu ve gel seni sanatçılarla tanıştırayım demişti.

Sahne arkasında, elinde sazıyla programına hazırlanan -siyah gür saçları ve incecik bıyığı olan- bir abi vardı. Yaklaştığımızı görünce çalmayı bırakmış ve gülümsemişti. Çocuk ruhum dahi o gülen gözlerdeki hüznü yakalamıştı. Adımı, kaçıncı sınıfa gittiğimi sorduktan sonra "sen de türkü okuyabilin mi?" demişti. "Ben de seninle okuycam abi." deyince, yanaklarımdan öpmüştü.

Tüm çocuklar derme çatma sahnenin önüne, yere oturmuştuk. Türkülerine eşlik ettiğimi görünce de bana gülümsemişti.

Neşet Ertaş'ı bir daha hiç görmedim; ama gözlerindeki derin hüzün içime işlemiş olarak çok dinledim, yaşam serüvenini izledim. O; gönüllerin hizmetçisi, ilkeli, gölgeye girenin gölgesi olmaz diyebilecek kadar bilge ve tevazusuna paha biçilemez bir ozandı.

Dünden bu yana, cân Diyarbakır'da, çocukluğumda geziyor benliğim. Yüreğimde ifadesi zor bir sızı, gözlerimde yağmur öncesi nem; dönesim yok bugüne! Usta, Mühür Gözlüm'ü söylüyor uzaktan!

Ne mutlu ki öptüm o elleri.

Hakk'a yürürken dahi böyle mi içten güler gözler! Miracın mübarek, mekânın cennet olsun güzel insan.

http://www.youtube.com/watch?v=6mD1rbBYWUU

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..