Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '12

 
Kategori
İnançlar
 

Su göründü teyemmüm bozuldu

Su göründü teyemmüm bozuldu
 

ak sakallı dede


Güzel kaval çalan ömrü davar gütmek ile geçen bir çoban varmış.

Günlerden bir gün bu çoban öğle vakti yemeğini yerken yanına aksakallı bir dede gelmiş.

“Az önce kaval çalan sen miydin? “demiş aksakallı dede. “Evet” demiş çoban. “Çok güzel çalıyorsun maşallah” demiş. Selametle kal diyerek yola devam etmiş. Çoban kendi kendine burada bu dedenin işi ne demiş aklına ermiş kalkmış ardından koşmaya. Dede gel iki laflayalım yolun nereye derken dede az ilerideki kayanın arkasına atlamış kaybolmuş. Kayanın üzerine çıkınca kocaman siyah bir karayılanı görmüş hemen geri gelmiş. Sarılmış kavalına başlamış garip garip, yanık yanık çalmaya. 

Karayılan kayanın üzerine çıkmış öyle sanki onu dinlemiş sonra ağzından parlak bir şey çıkarıp gitmiş. Korka korka almış o sarı parlak şeyi ama o güne kadar görmediği bir şey olduğundan anlam verememiş.

Akşam hanımına göstermiş ve anlatmış başından geçenleri.  Ertesi gün ağa şehre gidecekmiş hanımı demiş ağa şehirde sorup soruşturuversin. Ertesi günü ağa şehre giderken çoban yaklaşır ağaya dere kenarında böyle bir şey buldum sel suyumu ne getirmiş ağam çok parlıyor şuna bir bak bakalım değeri var mıdır ne eder ne etmez.

Ağa şöyle bir elinde evirir çevirir çaktırmadan “bence pek önemi yok ama bir soruvereyim” der. Dönüşünü merakla bekleyen çobana ya dediğim gibi çok bir önemi yokmuş ama sana istersen o sevdiğin kara tokluyu vereyim ben başkalarına da soruveririm diyor. Yine sen bulursan getir ama ha diye de tembihliyor. Pirelenen çoban kara tokluyu alıp eve dönüyor.

Ertesi gün yine aynı yere gidiyor ve kayanın üzerine bir tas süt bırakıp yemek yediği ağacın altına gelip kayaya bakarak kaval çalmaya başlıyor. Karayılan yine çıkıp dinliyor sütü içiyor ve sonunda tekrar sarı bir şeyi ağzından tasa bırakıp gidiyor. Bu böyle her gün devam etmeye başlıyor. Bu sarı şeylerin altın olduğunu öğrenen çoban yavaş yavaş ve gizlice servet edinmeye başlıyor. Günlerden bir gün hastalanıyor. Oğluna anlatıyor evladım bugün görev senin kayanın üzerine çanakla sütü bırak ağacın altında kavalı çal diyor. Yılan gittikten sonra tası ve bıraktığını getir hadi seni göreyim oğlum der ve oğlunu gönderir.

Delikanlı her şeyi harfiyen yapar ve kavalı çalmaya başlar. Karayılan çıkar sütü içer az dinler ve giderken delikanlı fırlar yerinden koşar deliğe giren yılanı kuyruğundan yakalar. Maksadı içeride altınların tamamını almaktır. Ama çekerken yılanın kuyruğu kopar yılan çıkmaz. Deliğe saldıran delikanlıyı arkadan gelir sokar. Yer gök kararır şimşekler çakar yağmurlar yağar. Akşam olur ne sürü nede oğul gelir. Ertesi gün gün ağarırken bir ağacın dalında ölüsünü bulurlar delikanlının. Yaralı baba hasta hasta sürüyü toplar düşer tekrar yollara. Gelirler olay yerine oturur yanık yanık kaval çalmaya başlar bir gözü kayadadır. Çıkar gelir aksakallı dede seslenir. Ey çoban bizim dostluk buraya kadarmış bundan böyle ne sen unutursun oğul acısını ne ben unuturum kuyruk acısını sen yoluna ben yoluma demiş kaybolmuş. 

Bu bizim meşhur karayılan hikâyemizdir. Bilmeyenler için yazdım ve bir şey açıklamak için.

Büyüklerimizden derin hocalarımızdan bize miras dua niteliğinde güzel sözlerimiz ve anlamı çelişen laflarımız vardır.

Bunların en güzeli bence “güzel Allahım son nefesinde kelimeyi şahadet getirmeyi nasip etsin” sözüdür. Mevlana’nın “Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.” Dizelerini haklı kılar.

Ama yukarıda tarihi hikâyede ermiş diye nitelendirdiğimiz yaşlı aksakallı dede kini nefreti kan davasını anlatır.

Peygamberimize iletilen ilk ayet(el-alak)oku süresidir. Bu bence çok önemli mesaj içeren bir konudur. Tıpkı teemmum abdest gibi konu içerir. Nedir bu içerik teemmum abdest suyu görünceye kadardır. Suyu görünce hükmü kalmaz.

Bugün şükürler olsun artık her bilgi elimizin altında bir tuş kadar uzaklıkta ve istediğimizi öğrenme şansına sahibiz. Kitap zenginliğimiz ha keza.

Artık birilerin öğretisine yüklü ibadet devri bitmiştir. Su görülmüştür teemmüm bozulmuştur.

Herkes tasavvufu mezhepleri cemaatleri öğrenebilir. Dinini araştırıp kendince yorumlayabilir.

Artık bir cemaat liderinin ayakları altında abdes suyunda değildir cennet cehennem, kalbinizdedir dudağınızdadır beyninizdedir.

Eh Allah rızkını verir derken artık ne kadar yanıldığınızı anlarsınız belki geleceğinizin köleleştirilmek için güzel Allaha mal edilen aptalca günah söz olduğunu anlarsınız.

Sevginin ne ulu bir şey olduğunu ama bir o kadar aptal eden kullanılan sömürülen bir yanı olduğunu görürsünüz. Tıpkı dengeleyemezseniz çocuğunuzun bile sizi sömürüşü gibi sömürülürsünüz. Artık bunun suçlusu sizsinizdir. Okumayan bilmeyen mümin suyu görünce teemmümde ısrar eden mümin ne ise odur. Günümüzün mümini kıyam etmeli (ayağa kalkmalı) kafasını kaldırmalı kulaklarını gözlerini açmalı, kindarla dindarı ayırmalı.

Sorun bu nasıl olacak. Çünkü dünya ülkelerinde yapılan araştırmada kitap okuma lideri Japonya’da bir Japon yılda 27 kitap okurmuş. Dünya sonuncularından bizde kişi on yılda bir kitap okuyormuşuz. Çünkü okumadığımız tek bir kitabımız varmış evlerimizde…

20–04–2012

ERCAN YÜKSEL  

 
Toplam blog
: 6
: 516
Kayıt tarihi
: 30.01.12
 
 

1958 Devrek doğumluyum. Emekliyim. Haberci ve Doruk67 gazetelerinde bir süre köşe yazarlığı yaptı..