Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Şu Orman, Şu Nehir, Şu Deniz, Şu Gökyüzü...

Şu Orman, Şu Nehir, Şu Deniz, Şu Gökyüzü...
 

Gün be gün tahrip edilen, yok olan güzelliklerin inadına, bir umut yaşar içinizde…

Ve doğanın, yeşilin, dinginliğin hattâ yaşamın çağrısına kulak verirsiniz bir gün, takılırsınız peşine…

Doludizgin akan suyun çıkardığı gürültüye doğru heyecanla ilerler, 300-500 yıllık çınar ağaçlarının, asırlık iğne uçlu çamların, meşelerin, andızların, gökyüzünü delen kavakların ve dalları birbirine karışmış heybetli ağaçların yeşil ve koyu gölgeleri arasında gönüllü kaybolursunuz.

Sonra korkuluklara yaslanıp, aşağı bakarsınız ki, gökyüzünün mavisi, ağaçların yeşiline karışmış, kanyonun dibindeki derin suya düşmüştür…

O an sulardan yansıyan türkuaz mavilik gözlerinizi sizden alıverir, şaşar kalırsınız…

Nehir bir de gökkuşağıyla taçlanmışsa hele, tereddüt etmeden inanırsınız cennette olduğunuza…

Şelalenin savrulan sularıyla ıslanan merdivenlerden kanyona doğru inerken, o gizemli mağaranın kovuklarından başınızı eğerek geçer, damlayan sularla ıslanır, ürperirsiniz..

Sonra doğanın açtığı pencerelerden birinin kenarına oturur, suyun suyla yaptığı dansı izler, büyülenirsiniz….

Kıyıdaki salkım söğüt, buz kesen sularda tel tel saçlarını yıkar...

Ve çenebaz, mutlu kuşların şarkıları, kendi kanat seslerine karışıp, şehrin o korkunç gürültüsünden kirlenmiş kulaklarınıza dolarken fark edersiniz ki, suyun, yeşilin, taşın, toprağın, doğanın kokusudur, dalga dalga içinize çöken, teninize sinen…

***

Toroslardan aşağı inerken Antalya’ya yaklaşık 30 kilometre kala biri Pınarbaşı, diğeri Kırkgözler diye adlandırılan mevkilerde yeraltındaki soğuk sular kaynağından fışkırarak yeryüzüne çıkar.

Kaynaklarından çıktıktan sonra, bir süre kendi başlarına yol alan iki nehir, daha sonra birleşerek Bıyıklı Düdeni denilen mevkide yeraltına doğru akıp, gözden kaybolurlar.

İki akarsu, bir birleşir, bir ayrılırlar birbirlerinden ve kâh yeryüzüne çıkar, kâh yeraltında sürdürürler Akdeniz’e doğru yolculuklarını.

Yeryüzüne çıktıkları noktalarda ise eşine ender rastlanır doğal güzellikler oluşturur bu akarsular…

Ve Antalya Merkezine yaklaşık 15 km uzaklıktaki Düdenbaşı'nda, yeryüzüne çıkan Düden Nehri 20 metre yükseklikten çağlayarak yere dökülür.

İşte yukarıda bahsi geçen "CENNET" tam da bu noktadadır.

Ve çevresine koca bir serin soluk vererek hızla yoluna devam eden Düden Nehri, Koyunlar Regülâtörü'nden sonra iki kola ayrılır ve 8 km kadar sonra, Antalya Falezleri’ndeki traverten eşikten çağlayarak 40 metre aşağıdaki Akdeniz’e kavuşur.

***

Bu güzelim doğa şölenine tam da kendinizi kaptırmışken, gözünüz falezler üzerinde, kıyı boyunca, sırf rant adına dikilmiş 13–15 katlı yapılaşmaya, betonlaşmaya takılır, kahrolursunuz.

Yetmez, yat limanından kalkan gezinti tekneleri tam da oralarda bırakır atıklarını…

Yetmez, açıkta gezen yatların, teknelerin ve gemilerin, sorumsuzca, acımasızca boşalttığı çöpler, köpüklü dalgalarla falezlerin dibindeki kayalara vurur, gördüklerinize inanamazsınız….

Tüm bunların inadına Düden, hızla aşağı akar, coşar, savrulur, serin su bulutları oluşturup, can havliyle çirkinlikleri kapatmaya uğraşır.

Ve Düden, bahar aylarında ihtişamla, coşkuyla, en berrak haliyle, sevgilisi Akdeniz’e koşar da, yaz aylarında tarım alanlarının sulanması nedeniyle, cılızlaşır, mahsunlaşır, kirlenip, grileşir...

Yetmez üstüne bir de ”küresel ısınma” dediğimiz illet çöker…

!

İşte o zaman, korku dolu çığlıklarınızı herkes duysun istersiniz:

“Denizler bitmesin, nehirler BİTMESİN!

Şu bereketli topraklar, şu yeşil ormanlar, şu mavi gökyüzü BİTMESİN!!!!”

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..