Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Şu özgüven meselesi...

Şu özgüven meselesi...
 

Görsel kaynak: www. fyben.blogspot.com


Çok değerli bir arkadaşım bir askerin, mahalle camii imamının hatta dini bütün ve milliyetçi bir simitçinin tavırlarına yansıyan özgüveni hep merak eder, fırsat buldukça "Bu nasıl bir şey ki onlarda daha fazla!" şeklinde serzenişte bulunurdu. Konu bu bağlamda o gün bugündür benim de ilgimi çekmekte ve uygun bir zamanda bu soruna ayrıntısıyla eğilme ihtiyacı doğurmaktaydı. Ta ki internette "Felsefe Forumunda" bu başlıkta yetkin bir makaleye rastlayıncaya kadar (1)

 Aşkın dili birse/ sevdalar niye böylesi çeşit çeşitdi/ Ama hüznün dili aynıydı/ Çözemedi. 

Toplumsal yaşam ve zaman içerisinde insanlar sürekli olarak kendilerinin ve ötekilerin davranışlarını anlamaya, tahmin etmeye çalışmışlar... Bu uğraşın sonucunda büyük kısmı geleneksel değerlendirmelerden oluşan   "folk psikoloji" adı verilen psikolojik kimi kavramlar, adlandırmalar ortaya çıkmıştır. Bir kişi için "sevinçli, hüzünlü , kızgın, sinirli, huzursuz  vb" ifadeler kullanırız. Dile kendiliğinden yansıyan bu terimleri sokakdaki insanlar günlük hayat içerisinde kullanır. Bu çerçevedeki bazı terimler ise, son yüz elli yılda gelişen psikoloji biliminin ürünleridir. İç görü , savunma mekanizması, bastırma gibi daha derin terimlerdir... Bu tarz terimlerin anlamını keşfetmek için en az sözlük bilgisi kadar içe bakma yetisi de gerekir.

Özgüven terimi de folk psikolojide "kendine güven" ile geçmekte... Sıradan insanların akıl edebileceği, kullanabileceği terimlerden birisi olmakla beraber değerlendirmesi "kızgın, mutlu, sevinçli vb" göre (özgüvenli) daha zordur.

"Güzel insanların yüreği birse / haller ve diller / niye böyle çeşit çeşit/ Ama kötülerin dili aynıydı/ Çözemedi.( 

Özgüven için değişik tanımlar verilebilir.

Vikipedi özgüveni, "kişinin kendi değeri hakkındaki subjektif (öznel) değerlendirmesi; kişinin kendi özelliklerinin ne ölçüde olumlu ya da olumsuz olduğu hakkındaki yorumu" şeklinde tanımlamış. Bir başka tanıma göre de özgüven, bireyin kendisinden memnun olması, kendisi ve çevresiyle barışık yaşaması demek.

 " şeklinde tanımlamış. BBenim de daha yakın durduğum tanıma göre ise özgüven; içimizde bizimle konuşan, endişelenmemize neden olan yahut endişelerimizi yatıştıran, telkinler verebilen, durum bilgisi sunan iç sestir deneblir. Veya kişinin fiziksel ve duygusal çatışmalar karşısında ayakta kalma kuvveti-direnci de diyebiliriz ...

Davranışsal açıdan "özgüvenli" kişi çatışma esnasında kolay "çözülme" belirtileri göstermeyen, benlik sınırlarını, duygusal tepkilerini kontrol edebilen kişidir.

Benlik sınırını korumaktan kasıt, özgüvenli kişinin fiziksel-duygusal zorlama karşısında konumunu kolayca terketmeyişi, çatışmanın bir an önce sonlanması adına saldırgan tarafa teslimiyet, ona katılma belirtileri göstermeyişidir.

Duygusal tepkilerin kontrolü ise akılcı (bilişsel) değerlendirmenin yürürlükte olduğununu gösterir. Akılcı değerlendirme zayıfladığında duygusal tepkiler öne çıkmaya başlar. Yani kişi "çözülür" . Çözülme terimi ile kastedilen, verilen tepkilerin bir merkezden verilen, akılcı, derli toplu ve amaca uygun tepkiler olmaktan ziyade can havli ile verilen, "savaş ya da kaç" komutu benzeri duygusal tepkiler olmasıdır.

Yukarıdaki paragrafta vurgulanan noktayı biraz daha açmak gerekirse...

Akılcı değerlendirme kapasitesi özgüvenin merkezinde yer alıyor kanımca. Çocukluktan beri bu kapasitenin yavaş ve zorlu gelişim sürecini düşünürsek gerçekten de "eğitim şart!"

Tabi burada kastedilen "bilişsel eğitim" matematik-fizik gibi doğa bilimleri alanı değil. Doğa bilimlerinin dünya algısının gelişmesinde önemini kesinlikle reddedemeyiz. Aksine bütünlüklü bir dünya görüşü-algısı için "doğa bilimleri de şart!" Ancak bilişsel kapasiteden kasıt özellikle "ilişkisel durumları değerlendiren" bölüm ile sınırlı...

Hangi durumda ne yapılır, belirli talepler, iddialar ile karşılaşıldığında doğru-yanlıştan nasıl ayırt edilir. Duygusal tepkiler nasıl kontrol edilir.

Bu tür ilişkisel zorlanmalar-çatışmalar ile ilgili zamanla bir "düşünsel-davranışsal repertuar" ortaya çıkıyor. Özgüven bu repertuar sınırları dahilinde kalarak kendiliğin sorunları çözebileceğine duyduğu inançla ilgili büyük ölçüde.

Eğer sorunları çözemeyen bir kendilik söz konusu ise, yani rutin yaşantı esnasında çatışmalar tatmin edici bir şekilde çözülemeyip, olumsuz duygular yaşantılanmaktaysa halen, benliğin kendine duyduğu güven düşük kalmakta...

İlişkisel-yaşamsal zorlanmalardan bahsettik. Bu zorlanmalarla başa çıkmak için toplumsal bakımdan geçerli değerler bireyin önünde durmakta. Çoğu birey için bu değerler özgüven için gereken "yeterlilik" duygusunu sağlayabiliyor. "Din, iman, muhafazakar değerler, milliyetçilik vb" gibi. Bilişsel çerçevenin çatısını çatan, hayat esnasında sıklıkla referans gösterilen, gösterilmesi gereken değerler bunlar. Ne var ki bu değerler herkes tarafından aynı beğeni ile içselleştirilemiyor. Kişiliğin oturması esnasında bu değerlerden yoksun kalınan belirli bir süre özgüven eksikliğine yol açıyor. Kendilik eksik değerlerin yerine kendisine ait olanları keşfedip koymak zorunda kalıyor.

"Ya paranın gücü ve işlevi/ O da birse / neden böyle çeşit çeşitler/ Ama ticaretin yalan dolanları da hep aynıydı/ Çözemedi. "

İnsanların soru sorma, tatmin olabilecekleri yanıtların peşine düşme kapasiteleri farklıdır. Bu kapasite belki de zeka açısından en belirleyici faktörlerden birisidir. Ayrıca üzerinde durulacak, irdelenecek güzel bir konu bu. Ancak burada geleneksel değerlerin kısmi veya tam reddinin özgüven üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmek isterim. Özgüven ancak yeni değerlerin getirilebilmesi, eskilerinin yerine konulabilmesi ile mümkün oluyor. Bu da yaratıcı, bilim ve sanatlara farklı gözle bakabilen insanların sağlıklı özgüven tesisinde çektikleri zorluğu açıklayabilir. Ancak uzun vadede geldikleri nokta itibarı ile bu tür insanların hayatı çok daha iyi okuyan, geniş bir vizyona sahip bireyler oldukları söylenebilir ki bu özgüvenlerini sağlıklı ve nihai şekilde artıracaktır.

 "Dasein" sorunu benzeri bir durum 
 
Kanimca, kişisel özgüveni daha çok 'geleneksel ve baskın olan'ın (din, milliyet, takım, arkadaş grubu, meslek grubu, vs.) dışında aramanin ana rahminden çıkıp dünyaya (çaresizce) atılan bir bebek insanın özgürleşme yolunda çektiği zorlu azap ile benzeşen bir yönü göze çarpmakta. Yani bir "Dasein" sorunu benzeri bir durum: 
 
Bildiğin üzere Martin Heidegger'in varoluşçu düşüncesine göre, insan bu dünyaya öylece bırakılmıştır. Bu bırakılmışlık fikri birkaç yönden varoluşçu felsefenin temel argümanlarını sürdürür ve derinleştirir. Varoluşa bırakılmışlığı ile insan kendi varlık'ını oluşturma özgürlüğüne zorunlu olarak bırakılmıştir aslında. Ama başlangıçta, bırakılışın kendisi bir özgürlük yokluğudur -sondaki ölümün kaçınılamazlığı gibi... İnsan, varoluşun ortasına öylece, orada-bir-varlık-olarak ( Dasein) atılmıştır. Bu bir tercih ya da seçimin sonucu değildir. İnsan, bu bırakılmışlık içinde tercihler ve seçimleriyle kendi yaşamını ileriye dogru kurar. Burada zorunlu bir özgürlük deneyimi sözkonusudur. İnsan kendi varlığını gerçekleştirmek üzere sürekli seçimler ve tercihler yapmak durumundadır, yani özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır. Ölüme kadar!
 
M. Heidegger'e göre innsan, bırakılmışlığında ölüme yazgılıdır ve varoluşunu buna göre gerçekleştirmelidir.
 
Bu bağlamda özgüven özelinde de diyebiliriz ki 'geleneksel ve baskın olan'ın (din, milliyet, takım, arkadaş grubu, meslek grubu, vs.) dışında özgüvenini arayan birey güvensizliğe atılmıştır (ya da kendi seçimiyle öncelikle 'güvensizliği' tercih ederek) özgüvenini kendi bilinci (okuma-yazma-eylem ve deneyimlerle oluşan bir bütün halinde) ile -çok daha zorlu bir yoldan- gerçekleştirmeye yazgılıdır! 

"...Ve tek tanrılı dinler/ Hepsinde yüce Tanrı aynı ve birse/ Onun dini neden tek değil de/ Şeytanın ki tek/ Onu da çözemedi! 

Son olarak

Yazı itibarı ile söyleyeceğim ve yazının maksadını oluşturan düşünce ise şu:

Birey özgüvenini, bilişsel değerlendirme yetisini koruyabildiği sürece korur.

Bu ikisi arasında çift yönlü yakın bir ilişki var demek istiyorum.

Özgüven, akılcı değerlendirmenin ayakta kalmasını, devrilmemesini, kendiliğin çözülmeye uğramamasını sağlıyor.

Bilişsel değerlendirmenin gücü ve devamlılığıı ise özgüveni yükseltiyor.

Ne zaman ki, zihin yaşanılan çatışmaların üstesinden gelecek bilişsel argümanları üretemiyor işte o zaman özgüven çökmeye başlıyor.

(Çoğu zaman yaptığım gibi gökyüzüne baktı yine... Hava kapalıydı. Bulutları düşündü: O uzun mesafeleri katederlerken  çoğu zaman biraradaydılar ama yağarken tek, buharlaşınca da hiç olduklarını anımsadı! Ta ki yeni bir bulutçuğa dönüşene dek. Bunu çözmüştü!) (2)

Kaynakça:

 (1)  Adı geçen ilgili makale için bkz. http://www.felsefeforumu.com/viewtopic.php?f=99&t=3416 

 (2)  Burada yazı içine serpiştirdiğim şiirimin tamaı için bkz. http://blog.milliyet.com.tr/cozemedim/Blog/?BlogNo=378907 

İ.Ersin Kabaoğlu,

8 Temmuz 2013, Ankara 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..