Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Su

Su
 

Alına , yeşiline , moruna kavuşabilmek; renklenebilmek için doğa suya muhtaçtır. Toprağa bereket veren, insana bir çok kavramları da beraberinde getiren sudur. Bazen gördüğümüz bir güzellik karşısında bir içim su deriz. Su gibi aziz olmak da vardır. Suyun o yaşamsal tarafı dile farklı zenginlikler getirmiştir. Kana kana içmek ve çok susamak…

İnsan çok susar ve kana kana su içtiği zaman aynı bir ağaç gibi bir çiçek gibi can bulur. Bu bedenin ihtiyacı olan sudur. Yaşamsaldır canlının devamlılığı için sağlığı için ayakta kalmak için gerekli olandır. Suyun olmadığı yerde yaşamda biter. İnsanı salt etten kemikten yaratılan bir canlı olarak düşünmeyiz insanın görünmeyen bir yanı yani iç dünyası da vardır. Peki ruhu besleyen nedir? İnsanın susadığı başka şeyler de var mıdır? Kana kana içmek istediği şeyler.

İçtiği zaman can bulacağı, kan bulacağı içi besleyen şeyler mutlaka vardır.

Ruhu besleyen şey ise sanattır, estetik olanda saklı duran gizdir, yeni heyecanlar, yeni arayışlardır. İnsan gördüğü güzelliklerle besler ruhunu. Yaşamın ince kıvrımlarında , gören gözde saklıdır güzellikler. O gözler gördükleri güzelliklerle ruhları arasında bir köprü kurarlar, duygular, hazlar bu köprüden gider gelir.

Su da yaşamsal olan ve güzel olandır. Suyun sesi, akışı, engin mavilikler aynı zamanda ruhu besleyendir. Susadığımız şeyleri ifade şeklimizdir. Suyun duruluğuna, berraklığına ya da sel olup akışına başka anlamlar yükler görünmeyene görünenden bir anlam biçeriz. Görünmeyen içimizdir, dışa vurumu onu beslenmesiyle ilintilidir. Nasıl onu doyurur, yaşamın kalp atışlarını duymasını sağlayabilirsek dışa vurumlarda güzelleşir.Estetik olur.

Suyun bu dışa vurumlarda çok farklı yeri vardır. Dışa vurum şiir ise şiirin içinde, resim ise resmin bir yerinde, müzik ise ritimlerde yerini alır.

Bir de tasavvuf düşüncesinde, edebiyatında, mitolojide yerini alan ab-ı hayat vardır.Adı ölümsüzlük suyudur ancak ölümsüzlüğü arayan insanoğlu için direk vücudun ölümsüzlüğünü simgelemez. Gerçek aşkı arayan insan için bu mecazi aşk da bir ab-ı hayattır.Kalbe dolan aşk ile ölü kalpler dirilir , hayat bulur. Mecazi aşka ulaştıran da sevgilidir. Özellikle divan şiirinde çok işlenen bu konu gazellerde ab-ı hayat sözcüğünün çok kullanılmasına sebep olmuştur. Sevgilinin ağzından çıkan sözlerde bir ab –ı hayattır. Bu sözler saf, nazik ve latiftir. Aşık bu sözlerle dirilir ve hayat bulur. Ab –ı hayat sevginin, aşkın kendisidir. Ruhu besleyen, canlandıran, içimizdeki beni yaşama katandır. Ölümsüzlük maddenin ölümsüzlüğünden çok ruhların ölümsüzlüğünü simgeler. Yaşamı sadece maddeden ibaret sananlar için de bu ölümsüzlük şüphesiz vücudun ölümsüzlüğünü simgeler ve onlar için durum daha trajiktir. İnsan bir madde ise onun içinde gizlenmiş olan ruhu yine insanın kendisi bulur ve ortaya çıkarır. Ruhu ile fiziksel gerçeklik arasında gider gelir insan.

Su fiziksel gerçekliği simgeler gibi görünse de insan ruhunun saflığını, derinliğini, kalplere akışını da simgeler.

Suyun olduğu yerde hayat vardır deriz ve su kenarlarında yaşamayı severiz .Bunu derken farkında olmada ruhumuzla ilgili yaşamsallığını da düşünürüz. Gözlerimizin o maviliklerde gezinmesi, dalgaların sesinin ruhumuza huzur vermesi, sonsuzluk duygusunu çağrıştırması önemlidir bizim için. O enginlik ruhumuzun açıldığı bir iç özgürlüğü çağrıştırır bize. Mavilikler içinde ufka doğru açılmak, güneşi yakalamak batmadan ufuktan. Deniz hemen hemen her insana su birikintisi gibi görünmez, öyle olsaydı içinde deniz geçen o kadar şiir yazılır mıydı? Su bize hep başka şeyleri çağrıştırır çünkü.

‘Denizdi kıyılarında sürüklendiğimiz.

Solmayan, eskimeyen, yalnızlığını sarhoşluğa vuran deniz.

…..

Öyle bizdendi ki kıyı çizgisinden ötesi

Mavi içinde yiter, mavi içinde bulurduk kendimizi.

Ş.Kurdakul

Bir çok insanda şiirsel bir iz bırakır deniz. Şiir ise yaşamın çok farklı bir yansımasıdır.Görünen ile görünmeyenin buluşması. İnsanın farklı bir dünyayı algılaması. Suyun o akışı ile içimizdekilerin bir yerlere akmak istemesi, enginlere açılmak istemesi arasında bir fark yoktur. Yol bulmak ister, su gibi engelleri aşmak, sel olup taşmak ister. Ya sele dönen göz yaşları yaşamımızdaki en insanı, en hüzünlü suyu çağrıştırmaz mı? Ağlamak insanı insan yapan en önemli özellik. Ağlayan bir gözde derinlik, o derinliklerde insanın trajedisi var. İnsan en çok ölüm karşısında göz yaşı döker bu ölüm her zaman bir canlının ölümü olmaz. İnsanın içinde de neler ölür? Özenle büyüttüğün, kimselere göstermediğin ne varsa sen de gizlidir ve bir gün can çekiştiğini görürsün, avuçlarından kayar gider. Ölümün her türlüsü de acıların en büyüğüdür…Göz yaşı şişelerinde biriken göz yaşlarıdır insanın yaşam öyküsü. İnsanın en insanca hallerini görürsün o ebruli şişelerde.

Yaşamın kaynağı, yaşamın devamlılığı olan su edebiyatta ve sanatta kalıcı eserlerin doğmasına sebep olmuştur. Su değince akla ebru sanatı gelir.Ebru suya atılan renklerin dansıdır. Suyun renklere aşkıdır. Yakalaşık bin beş yüzlü yıllardan beri bilinen su ile ilgili en güzel sanattır. Suyun sanata ne kadar yakıştığını o ebruların içinde damar damar görürüz. Su ile renklerin özgürce sevişmesidir. Eski sarnıçlardan akan buz gibi suyun tarihsel büyüsü ve ebru sanatı insanı bulunduğu dünyadan alır götürür. Başka bir dünyanın kapılarını ardına kadar açar.Edebiyatçılar için açılan bir kapıdır su. Aşktır, ab –ı hayattır, sonsuzluktur, göz yaşıdır. Su deyince ‘Su Kasidesini’ ni unutmak olur mu?

‘Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su

Kim bu denli tutuşan odlara kılmaz çare su’

(Saçma ey göz gözyaşlarımdan gönlümdeki ateşe su, Ki bu denli tutuşan ateşe çare olmaz su.) Bazen insanın gönlündeki ateş, aşk çok büyük olursa göz yaşlarının, suyun çaresizliğinden bahseder Fuzuli. Su her zaman yangını söndürmez. İnsanın gönlünde bir yangın başladı mı bunun çaresi su değildir. Gönül vuslattı(kavuşmayı) bekler.

‘Umduğum oldur ki ruz-ı haşr mahrum olmayam

Çeşm-i vaslun vire men teşne -i didare su’

( O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

Vuslat çeşmesinden su içmeyen gönüllerde yangın bir türlü dinmez. Suyun belki tek çare olamadığı yer de burası…

 
Toplam blog
: 36
: 2748
Kayıt tarihi
: 14.10.08
 
 

1970 Kaş doğumluyum. Trakya üniversitesi edebiyat fakültesinden 1992'de mezun oldum. Halen edebiy..