Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Suçlu kim?

Suçlu kim?
 

"Öğretmenim yüzünden derste kaldım", "Yuvamı sen yıktın", "İçkiye ve sigaraya senin yüzünden başladım", "Kaderim kötüymüş" ve daha neler neler. Bana göre, bunların hepsi de kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil. İnsanoğlu, garip bir inatla, suçlu olduğu konuda masum olduğunu, suçun başkaları tarafından işlendiğini iddia eder. Bunun en basit nedeni, huzurlu yaşama(sorunsuz yaşama) isteğidir. Herhangi bir öğrenci, dersinde başarılı olamadığı zaman, suçu ilk önce öğretmenine atar, bu masum görünen, fakat hiç de masum olmayan yalanı işe yaramazsa, bu sefer de işe yarayacak bir başka yalan(bahane) bulmaya çalışır ; Sınıf arkadaşının, derste çok konuşması gibi. Bu öğrenci amacına ulaşıncaya kadar, yani rahata kavuşuncaya kadar, bu yalanlarına devam eder. Fakat, işin garibi çocuğa göre, söyledikleri yalan değildir. Ona göre, bunlar, sadece masum bahanelerdir. Hem, suçu niye kendi üzerine alıp, ruhunu huzursuz etsin?

Bence bu masum bahaneleri kullanan insanların çoğu, ailesi tarafından baskıya uğramış olanlardır. Çünkü, ancak baskıya maruz kalmış insanlar, bir daha baskı görmemek için veya “en azından şimdilik kurtulurum” gerekçesiyle böyle farkedilmeyen yalanları kullanırlar. Bu yalanlar, küçüklükten beri kullanıldıkları için, o insanlara yemek, içmek gibi son derece doğaldır. Bu nedenle de bu yalanları, onlar, yalan olarak değil , yaşamın devamını sağlamak için gerekli olan bahaneler şeklinde algılarlar.

Ben, baskıyla büyümediğim için genellikle suçumu kabul ederim ama arada bir suçu başkalarının üstüne atmıyor değilim. Ailem benim gibi büyümemişler, onların yetişme tarzı, hemen hemen her Türk ailesinin yetişme tarzı şeklinde olmuş. Yani, “çevre faktörünü bir numara yapan tarz ". Ne kadar kötü bir tarz! Tabi ki yaşadığımız çevreye aykırı hareketlerde bulunmak, normal değildir, fakat çevremizdekiler yanlış düşünecek diyerek de kendimizi mutsuz etmek son derece yanlıştır. Düşündüğünüz zaman bana hak vereceksiniz, yaptığımız her davranışın arkasında muhakkak bir çevre faktörü gizlidir. Bir düğüne gittiğimiz zaman, en şık giyinenlerden biri de mutlaka biz olmalıyızdır. Kendimiz için mi, yoksa çevre için mi? Burası tartışmaya açık. Fakat bana göre çevre birinci sıradaki etmen.

Diyebilirsiniz ki, çevre faktörüyle kendini rahatlatmak için söylenen bahaneler arasındaki bağ nerede? Ben de derim ki, apaçık ortada. Çevreye karşı hoş görünmek için, uslu, namuslu, işten eve, evden işe gidip gelen, eşini aldatmayan... insanlardan olmak gerekir. Böyle olamadığın anda başlar bizim masum görünen, fakat hiç de masum olmayan yalanlar. Eşiyle boşanma aşamasına gelen, kazanova bir kocayı ele alalım. Ne kadar yerinde bahaneler bulur değil mi! Önce, aldattığını karısına ihbar edene bulur ayrılma sebebini. Güya, onu ispiyonlayan yüzünden ayrılmıştır karısından, yoksa karısını aldattığı için değil. Bu bahanesinin arkasından çok güzel bir bahane daha bulur ustaca ; " bize nazar değdi ". Sanki hiç nazar değmiş aile görmedik de bu yüzden sana hemen inanacağız, Peki bu kazanova, bu bahaneleri niye uydurur? Çevre, ona hak versin ve bu çevreden dışlanmasın ve vicdan azabı duymasın diye.

Psikolojide bu olaya, mantığa bürünme adı verilir. Diğer bir adı, usa vurma olan mantığa bürünmenin halk arasında yaygın olarak bilinen şekli, bahane bulmadır. Psikolojik olarak değerlendirmek gerekirse, ara sıra böyle bir davranış, gerçekten bizleri rahatlatır. Fakat, bizi rahatlatıyor diye devamlı olarak yapmaya kalkarsak, artık, sorunlu bir insan olmuşuz demektir. Devamlı olarak savunma mekanizmalarını kullanmak, insanı huzurla değil, sıkıntıyla tanıştırır ve bana inanın bu tanışmadan pek memnun kalmazsınız.

Haktan DEMİRCİOĞLU
Uzm. Psikolojik Danışman

 
Toplam blog
: 14
: 1606
Kayıt tarihi
: 16.10.07
 
 

Hacettepe Üniversitesi PDR Anabilim Dalı 2001 mezunu. ..