Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

Suçum dikizcilikmiş

Suçum dikizcilikmiş
 

Gerçemek, Taşeli yöresinin endemik bitkilerinden.


Taşmasa, Aydıncık’ta üç yüz metre rakımlı bir tepe, bir seyirlik. Karşıda, masmavi denizde küçücük adalar. Karadan denize doğru esen poyrazlı havalarda, ta uzaklarda ise Kıbrıs. Taşmasa’nın çevresindeki taşlık arazide makiler: Azgan, melengiç, pırnal ve bodur çamların arasında ise karağan, kekik, acı yavşan, emzikotu ve gerçemekler.

Mart ortalarıydı. Canım gerçemek yemek istedi. Tırmanışa geçtim arabamla. Kıvrıla kıvrıla ilerliyordum Taşmasa’ya doğru. Toprak ana uyanmış, ortalık yemyeşildi. Taşların arasında gördüm gerçemeği. Bağlanmaya çalışıyordu yaşama. Taşeli yöresinin endemik bitkilerinden olan gerçemek, 1700’lü yılların sonlarında Fransız botanikçi André Michaux tarafından keşfedilip dünyaya tanıtılmış. Bu nedenle bitkinin Latince adı da, Michauxia olmuş.

Girintili çıkıntılı, mor damarlı, uzun yaprakları, rozet şeklinde diziliydi o kıraç toprakta. Yapraklarının ortasından yükselen, kızıl kestaneye kaçan, parmak kalınlığındaki fışkını henüz yoktu. Biraz daha beklemem gerekecekti, o genç sürgünün tüylü kabuğunu soyduktan sonra geriye kalan yeşil parçasını yemek için. Çocukluğuma döndüm bir an. Genç sürgünün kabuğunu soyarken düşledim kendimi. Sütlü bir sıvı salgılardı, yapış yapış olurdu baş ve işaretparmağım. Ne hoş bir koku bırakırdı ağzımda. Yaz gelince de kururdu bitki, üzerinde yıldız şeklinde sekiz adet dikenimsi parça bırakarak. Ve gerçemek, yeniden yeşermek için gelecek baharı bekler dururdu yakıcı güneş altında. Birkaç taze gerçemek fotoğrafı çektikten sonra ayrıldım oradan.

Unutmuşum her nedense, nisanda Taşmasa’ya çıkmayı. Mayıs gelmişti. Havalar da iyice ısınmaya başlamıştı. Bir öğleden sonra, aklıma düştü gerçemek. Atladım arabama ve tırmanışa geçtim. Yolun yarısından çok sonra, solumdaki yakanın taşlı kızıl toprağında emzikotları takmıştı beyaz, kırmızı, mor küpelerini. Fotoğraflarını çekmek için durdum yolun iyice sağına. Birkaç kareden sonra, arabama binecektim ki bir metre boyunda, yalnız başına bir gerçemek duruyordu karşımda. Gövdesinde, bamyayı andıran morumsu, üzeri yapışkan ve kahverengi bir nektarla, yer yer kaplı tomurcuklarıyla. Açılmıştı birkaç tanesi de. Sekiz tane beyaz ve açık pembe taçyaprakları, geriye doğru yatmıştı. Çiçeğinin ortasındaki ucu püsküllü, üzeri tüylü, ince, bir mısır koçanını andıran uzantısı da yine yer yer aynı nektarla kaplıydı Yaprağın birinde, vücudu yarımküre biçiminde, siyah bir böcek vardı. Az sonra biri daha kondu onun yanına. Beklemedi fazla. Hemen gidip üzerine çıktı diğerinin. Gerçemek değil de sanki beyaz örtülü bir yataktı orası.

Yakın çekim bir fotoğraflarını alacaktım. Makinemi ayarlarken bir araba durdu yanımda. İlçe kaymakamı, İhsan Bey idi makam aracından inen. Cipten de karakol komutanı, Cengiz Başçavuş. Kaymakam, “Merhaba Hocam, kolay gelsin, ” dedi ve ne yaptığımı sordu. Yatak odasındaki böcekleri gösterdim ona. Bu arada sonradan gelen böcek, idarecilerden korkmuş olmalı, uçup gitti. Ben de yalnızca tek kalan böceğin fotoğrafını çekebildim. Komutan yaklaşınca, kaymakam ona sordu. “Bu bölgenin güvenliğinden jandarma mı yoksa polis mi sorumlu?” “Polis sorumlu, Efendim” yanıtını verince komutan, “O zaman emniyete telefon edin, Hocayı şikayet edelim” dedi, kaymakam.

Yüzüne baktım İhsan Bey’in ve sordum ona. “ İyi de suçum ne, Kaymakam Bey?” Yanıtı ilginçti: “Röntgencilik, Hocam, röntgencilik.”

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..