Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Süleyman Demirel fıkraları

Süleyman Demirel fıkraları
 

Baba


Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in, bilindiği üzere anlattığı fıkralar ünlüdür. Bu halk onu tam yedi kez başbakanlığa getirmiş, daha sonra da Cumhurbaşkanı yapmıştır.

1965 seçimlerine % 52 oy alarak tek başına iktidar oldu, 1969 yılında % 47 oy oranı ile ikinci kez yine tek başına iktidar olmuştur, Menderes’ten sonra başarısı, son elli yıldır hala, egale edilebilmiş değildir.

Siz bakmayın bazı çatlak seslerin olduğuna, Aslında Türk halkı gizli bir Süleyman Demirel hayranıdır.

Yemesi, içmesi, yürümesi, koşması, konuşması taklit edilen başka bir siyasi Lider yoktur. Bu konuşmasının taklit edilmesi derken, bazı komiklerin şive taklidinden bahsetmiyorum, ciddi, ciddi siyasilerin, onun bütün fiillerini, konuşma üslubunu ve hitabet gücünü taklitten söz ediyorum.

Ben de Süleyman Demirel’in gizli hayranlarından biriyim.

Milliyet’te Hasan Pulur ‘Olaylar ve İnsanlar’ köşesinde, zaman zaman, hikâye ve fıkralara yer verir. 30 Kasım 2008 tarihli köşe yazısında, bir Demirel fıkrası daha anlattı.

Ben bu fıkraların bazılarını bilirim ve etrafımdaki insanlara da anlatırım.

Evde okunan bütün gazeteler, hafta sonu bir poşete doldurulur ve eşim tarafından kapının önüne konulur, Gece boyu hep, Hasan Pulur’un yazdığı söz konusu fıkrayı düşündüm, fıkra ya zayi olursa diye…

Arada kaynayıp yok olmasın diye makasla kesip ceketimin cebine koydum.

Bu fıkraların birçoğunu, 9.Cumhurbaşkanımız Süleyman DEMİREL, ya bizzat anlatmıştır, ya da bazıları kendisine yakıştırılmıştır.

Demirel’in anlattığı fıkraların her biri, Türkiye’nin manzarası ile ve halkımızın hal-i pür melaliyle ilgilidir. Anlatılan fıkra aslında güldürüyor gibi gözükse de aslında kıssadan hissedir, veya siyasi panaromayı halkın gözüne daha iyi getirebilmesini sağlayan en kestirme ve etkili yoldur,

Hiç şüphe yok ki Demirel’den sadır olanların ise ayrı bir lezzeti vardır.

Şimdi Sayın Hasan PULUR’ un köşesinden aldığım söz konusu o fıkrayı aynen aşağıya alıyorum.

……..

Adamın biri Demirel’e karşıymış, sevmezmiş. Bir gün televizyonda Demirel’i görünce, ‘Konuş konuş, bir gün gelecek kazık bir yerine girecek’ demiş…

…….

DEMİREL başbakan, hemen başbakan’a hakaretten dava açılır. Dava sürerken ’12 Eylül’ gelir, Demirel başbakanlıktan indirilir, sürgüne gönderilir… Aradan bir zaman geçer, mahkemeden tebligat gelir, ‘Hakaret davası karar aşamasındadır.’

DEMİREL hemen avukatlarını arar:

‘Davadan vazgeçiyorum!’

‘Aman efendim…’

‘Adam benim için ne demişti?’

‘Gün gelecek, bir yerine kazık girecek demişti!’

DEMİREL kahkahayı patlatır:

‘Adamın dediği çıkmadı mı?’

….

Demirel burada; vatandaş ferasetine olan saygısını belirtmek istemiştir.

İkinci fıkra da şöyle:

……

Doğu’nun bir vilayetinin bir mezrasında, vatandaşın aile nüfusu çok kalabalıktır, o kadar ki ebeveyn çocuklarına koydukları isimleri bile hatırlayamamaktadır.

Günün birinde, küçük erkek çocuklarından bir tanesi kaybolmuştur, jandarma’ya haber verilir, aile çaresizdir, yapacak fazla bir şeyleri de yoktur!

Kaybolan çocuk ise, bir zaman önce Süleyman Demirel’in mezraya gittiğinde, başını okşadığı ve adını sorduğu çocuktur.

Günün birinde, kaybolan çocuk çıkıp gelir, aile şaşkındır ve sevinç içindedir.

Ancak, bir şey var ki, o da; anne ve baba çocuklarının adını unutmuştur!

Adam, büyük bir mahcubiyetle karısına sorar;

‘Hanım, bu oğlanın ismi neydi?’

‘Bil miyom bey!’

‘Ben de unuttum hanım!’

Kısa bir sessizlikten sonra; kadın kocasına şöyle der,

‘Hatırlıyor musun, bizim oğlan daha küçüktü, Süleyman DEMİREL, köye geldiğinde, oğlanı kucağına alıp, sevdiydi, sonra adını sormuştu, bizde ona adını söylemiştik, ’

Adam vaziyeti çakar; çözüm bulunmuştur.

‘Gelecek ay memlekette seçim var, DEMİREL, kasabaya geldiğinde, çocuğu da yanımızda götürürüz, Demirel çocuğun adını unutmamıştır, gördüğünde, muhakkak çocuğu tanıyacak ve adını söyleyecektir’ der,

Öyle olur; ertesi hafta kasabaya gidilir,

Adam Demirel’e doğru yönelir; çocuğunu da işaret ederek;

‘Hoş geldin Ağam!, yıllar evvel kucağına aldığın bizim oğlan büyümüştür, aha ‘ der,

Demirel çocuğa dikkatle bakar, meşhur zenit saati gibi hafızasıyla çocuğun ismini hatırlar,

‘… Vay Yusuf! Sen ne kadar büyümüşsün! Der,

Anne-baba bu vesile ile çocuklarının ismini de öğrenmiş olur.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..