Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '12

 
Kategori
TV Programları
 

Süleyman’ın Yolu “5. Kuvvet”

Süleyman’ın Yolu “5. Kuvvet”
 

Bir önceki yazımda kısaca değinmiştim Muhteşem Yüzyıl’a verilmek istenen ayara. Ya da idama.

Dizinin akıbeti ne olur ne olmaz bilinmez ama bir gerçek var ki çok uzun zamandan beri herkes dizinin gidişatından şikâyetçi.

Ne hikmetse yine o şikâyetçi olanlar bu seferde dizinin gidişinden mesut memnun.

Çünkü diziye eleştiriyi yapan, dizinin ipini çeken ya da toparlanması için söylemde bulunan Başbakan. O da her izleyici gibi beğenmediğini söylemiş. Ama eklemiş tabii.

Eee o zaman düne kadar hepiniz bu diziden şikâyetçi değil miydiniz diye sorarlar adama.

Yok, Cansu Dere şöyle, yok Süleyman Hareme bağlandı, yok gerçek Hürrem-Kanuni bu değil, yok herkesin memesi ortada vs. vs.

Tüm bu serzenişleri yaptıktan sonra şimdide yerin dibine batırdığınız diziyi yere göre sığdıramayıp sahipleniyorsunuz. Bu ne iki yüzlülüktür. Bu ne riyakârlıktır derim ki öylede.

Çünkü yerin dibine sokanda aynı gruplar, yerin üstüne çıkarmak isteyen de aynı gruplar ve taşeronları.

Halk adına konuşup sözde halkçı olan içi boş düzenbazlar dünde öyleydiniz bugünde yarında öyle olacaksınız.

Sizin cephenizde işler değişmeyecek çünkü siz halka hiçbir zaman halk penceresinden bakmadınız, bakamazsınızda. Karanlık aydınların karanlık bekçileri olarak salladınız kalemlerinizi, patronlarınızın cukkaları içinde halkın kodlarını tarumar ettiniz. Bu yüzden çıkışınızı serzenişlerinizi sözde halk adına isyanlarınızı samimi bulmuyorum.

Ama aynı şekilde Başbakan’ın da çıkışını yerinde bulmuyorum.

Onun çıkışından medet uman sözde muhafazakârların kalemlerini de.

Çünkü bu serzenişlerin hepsinde ki korkuda, kaygıda, oyunda, yasaklama da rantlarına gelecek düzenlemelerin kaygısıdır.

Eğer her iki taraf olarak samimi olsaydınız aynı serzenişi tarihimizin delik deşik edildiği Atatürk’ün hayatıyla alakalı yapımlarda da gösterirdiniz. Yine aynı serzenişi Fetih filminde, Çanakkale filminde, Balkanlar dizisinde de gösterirdiniz. Aile’ye saldıran dizilerde de. Şiddeti tetikleyen, kadının mal gibi teşhir edildiği, erkekliğin içinin boşaltıldığı yapımlarda da.

Sanat adına yapıyoruz, sanat böyledir belgesel mi bu dizi ayaklarını da bırakın yok düşünce özgürlüğü, yok bilmem ne? Sanat adına yapılan şey tükenmez nesilden nesile geçer, akılda yer eder, dünyada ses getirir hadi bir tane eserinizi gösterin de bizde size muhteşemsiniz diyelim. Dış pazara satıyoruz falan filanda beni kesmez çünkü oradaki etkisi de geçici.

Günlük tüketime uygun günlük işler yapıyorsunuz bunu yaparken de delip geçiyorsunuz.

Dizilerde her konu işlensin buna varız ama sizin yaptığınız gibi yakıp, yıkıp, dökerek değil.

Dünde bu işi yapanlar vardı ama biz o kalemlerden de o işi yapanlardan da rahatsız değildik. Çünkü işe soyunurken işin ciddiyeti içinde her alt yapıyı hazırlayıp ürünlerini o şekilde bize sunuyorlardı sizinse derdiniz bu değil siz dizilerinizin içine yerleştirdiğiniz imgelerin pazarından ne kazanırımın derdindesiniz. Bu pazarın imgeleri de bellidir.

Kültür kodlarımızla yıllardır oynanmakta. Hem de öyle böyle değil. RTÜK denilen kurumun hantal yapısına teslim bir anlayışla uzun yıllardır deşilmekte şimdi geldiği yerde geriye dönük kayıpların telafisi var mıdır?

Diziler “5. Kuvvet” olarak hayatı şekillendirirken bugüne kadar olandan sonra yenilemek mümkün müdür?

Mümkündür ama bu Başbakan’ın yasakçı tavrıyla olacak iş değildir.

Bu bir sektördür ve bu sektöre getirilecek yasaklama bir kez yapıldığı anda geriye dönülmez. Bu işin ayırtına varmak gerek.

Tüm diziler için geçerli olan durumu Kanuni üzerinden değerlendirelim. Ve imgelerle bu pazardan nasıl para kazanıldığını da gösterelim.

Meral Okay bu senaryoyu ele alırken bugün ki duruma getirilecek bir dizi düşünmemişti.

Kanuni’nin Hürrem gerçeğini kendi kalemiyle ekranlara taşıyıp onların aşkını ekrana yansıtırken haremdeki katliamların gerçek yüzüyle de halkı yüzleştirmek istemişti.

Ancak sağlık sorunları buna izin vermedi hayata gözlerini yumduğu içinde iş yarım kaldı.

Kanuni’nin 30 yılı seferde geçti amenna ama birde Haremi vardır ve o Haremle beraber yitip giden canlar vardır.

Okay bu ince çizgiyi iyi koruyordu savaş meydanlarında ki Kanuni’yi de veriyordu Harem’in içinde ki çelişkileri de. Şimdiki gibi pornografik imgelerde yoktu reklam transı yaratmak adına içine gömülen sahnelerde yoktu.

Bundan neden bu kadar eminim çünkü onun kaleminden çıkan işlerin mutlaka bir alt yapısı olmuştur ve Okay toplumdan uzak biri değildi. Gelen eleştirileri de kulak arkasına atmayıp ona göre açıklama yapıp toparlıyordu durumu.

Onu sevmeyenlerin veryansınları hep oldu ama o da böldüğünüz toplumun diğer parçası kafalarında yarattıkları Kanuni dokunulmazlığına sığınarak saldırdılar buna rağmen de oturup diziyi de bir güzel izlediler.

Şimdi ki kalemler de referansları Hürrem adına yazılmış Fransız uyruklu yazarın bizlerle uzaktan yakından alakasız çıkardığı kitabın onlara gösterdiği yolla düzenlemiş ortaya da bugünün Haremini çıkarttıkları bir senaryodur.

Piyasaya sürülen kitabın üzerine de Atatürk onaylı yazmışlardır bakınız riyakârlığa Atatürk’ün öyle bir kitaba onay vermeyeceğini Atatürk düşünce yapısını iyi bilenler kitabı okuduğunda anlar zaten. O adla piyasaya sürerken amaç bellidir onu da siz bulun ben anlatmayayım.

Hem kitap satışından kazanılmıştır hem de halka dikte edilmek istenen şeyler kitapla da pekiştirilmiştir.

Reklam imgeleriyle de işi muhteşem götürmüşlerdir aynı zamanda.

Çok basit bir örnek vereyim bu yıl dönemin en başında taşlıkta ağda yapan hatun sahnesi verildi. O sahnenin amacı ap açık ağda satışlarına katkı sağlamak içindi. Ve nitekim de meşhur Hürrem otu tüy dökücü altında piyasa sürüldü. 

Bir örnek daha Kanuni sürekli taşları yontup hatunlarına hediyeler veriyor. Hürrem yüzüğü satış grafiklerini bir araştırın. Bu yılda şifalı Firuze taşının satışıyla Cansu’nun sırtında ki dövmeyi yaptıranların sayısına bakın.

Bu imgelerin hemen ardından basın aracılığıyla ilginin çekildiği haberleri okuyun aradaki bağlantıyı kendiniz kurun.

Kısacası yapımında, o kalemlere şekil verenlerinde amacının tarih anlatmak olmadığı ya da tarihin bir dönemini ekranlara taşımak olmadığı bu vb sahnelerin sıklığından anlaşılmaktadır.

Yani işin derdi tarih anlatmak ya da tarihin bir dönemi vermek falan filan değildir.

Okay’da da bu imgeler yok muydu vardı elbet ama gözümüze gözümüze sırf bu konular üzerinden gidilmiyordu. At satışları, silah satışları ya da benzeri satışlar olmayacağı için o kısmı es geçiyor şimdiki kalemler,  Okay ise dengeliyordu.  

Bu işlerin raconu budur. Sektör bu şekilde besleniyor buna lafımız yok ama her şey yerli yerindeyken ayarlar topuzlar karışınca sabırlarda taşıyor.

İşte sıkıntıda budur. Halk izliyor reytingler yüksek vak vak safsatalarını bırakalım. Halk Okay’ın bıraktığı yerde diziye sahip çıkıyor ama gidişattan memnun değil.

Onların adına konuşan sizde halk değilsiniz.

Türkiye bir Cihangir’den yani sizin çizdiğiniz Cihangir’den ibaret değildir. Benim bildiğim Cihangirse sizin çizdiğinizden çok farklıydı.

Çocuklarıyla oturup pornografi izleyen bir Türkiye yok. Ötekini berikini küçümseyen iğrenen bir Türkiye yok, yoktu. Siz hangi Türkiye’de yaşıyorsunuz yaşadığınız Türkiye ile genel Türkiye arasındaki çizgiden bihaber halk adına ahkâm kesmeyi bırakın artık.

Yıllardır bunu yaptınız geldiğimiz yer bölük börçük herkesin birbirine düşman olduğu nefret ettiği bir yer.

Biz hiçbir zaman bu uç noktalarda olmadık siz getirdiniz bizi bu noktaya şimdide sözde bundan en çok siz rahatsızsınız gibi ahkâm kesiyorsunuz.

Tv’ler eğitim aracı değildir diyen zihniyet yayıncılık ilkelerini çöpe mi atıyorsunuz kitle iletişim araçlarından biride Tv’lerdir bu söylemde bulunarak kimi kandırmak istiyorsunuz?

E halk eğleniyor dediğiniz hangi halk. Eğlenen bir halk yok uzun zamandır.

Özellikle şu son yıllarda sadece hükümete olan muhalif tavrınızla daha şuursuz işler piyasaya sürdünüz.

Tv tarihinin hiçbir döneminde aile, kadın ve erkekler bu kadar aşağılanmamıştı.

Bir denge vardı izlenen işlerde. Şimdi muhalif yanınız atakta en hassas noktalarını alıp biraz daha kadını en yerlerde, erkeği en yerlerde aileyi en yerlerde çizdiğiniz tablonun içinde sunuyorsunuz.

Cinsel objelerin ön planda olduğu reklamlarla da satışa giden yolda giderinizi oluşturuyorsunuz.

Çünkü cinsellik her devrin en iyi kazancıdır. Aşırı muhafazakâr toplumlarda da bu böyledir çok açık toplumlarda da.

Birde bunun adına dizilerin matematiği vardır diyorsunuz. Kusura bakmayın ama dün ki yapımlarda da dizi matematiği vardı ve insanlar aileleriyle izliyordu.

Şimdi izler hiçbir şey yok Kanuni de dahil. Hala izleniyorsa Okay’dan kalma giderdir. Bugün piyasaya yeniden çıkın bu grafiği yakalayamazsınız.

Tüm bunların diğer suçlu tarafı da hükümetin kendisidir. Hangi hükümet döneminde olduğunu tam hatırlayamasam da Türk medyasının düzenlenen bir yasayla yabancı sermayenin girişini sağlayarak tamamı yabacılaşmış ya da yarı yabancılaşmış medya patronlarının olduğu bir arenada siz neyi savunuyorsunuz.

Kanuni ne kadar suçluysa Kurtlar vadisi de o kadar bu suçun içindedir. Kanuni ne kadar yolluysa Kurtlar Vadisi de o kadar kolludur.

Bu ülkede sırf Kurtlar Vadisi’nden esinlenip gidip papaz cinayeti işleyenler vardır.

Yani dizilerin etkisi yoktur ayakları yapan mankurt sizler Kurtlar vadisi ne kadar şiddeti tetikliyorsa Kanuni de o kadar ahlak değerlerini yerlerde süründürüyor.

Şimdi Başbakan işaret etti o dizi diye her önüne gelen konuşuyor. İşin uzmanları ise yine kenarlarda susuyor.

Uzman diye bulduklarınızda işte dönemin perdesi öyle olmazdı, yerler parke, Kanuni öyle giyinmezdi, Harem kadınlarının elleri şöyle ayakları böyle diye görüş belirtiyor.

Derdimiz o ayrıntılara kaldı çünkü. Hedef şaşırtıp gündem değiştiriciler şimdi Başbakan’ın çıkışına gündem değiştirdi diye suçluyorlar.

İki tarafında gündem değiştirme şekli bir sizlerde oyalayıcı gündemiyle asıl olandan uzaklaştırdınız, diğer tarafta aynı şeyi yapıyor. Arada bir fark göremiyorum bu yüzden.

Bu işin çözümü ne henüz ona varamadık bu konuşulmuyor.

Diziler 5. Kuvvet mi? “Evet, kuvvet” .

Yasaklamalarla bu iş olmaz mı? “Olmaz”.

Nasıl olur ne yapmalıyız bu iş Başbakan’ın işi değildir diyorsak bağımsız bir denetim mekanizmasına ihtiyacımız var.

Bu RTÜK’le olacak iş değil.

Tarihi dizilerin yapım aşamasına kıstaslar konulacaksa, uzmanlarca değerlendirilip görücüye öyle çıkarılacaksa, medyanın kör dili törpülenecekse bunların masaya yatırılıp bilimsel çözümü aranmalıdır.

Öyle dandik dundik uzmanlarla Edebiyat Fakültesi mezunu birinin iki kitabı var diye tarihçiye görüş danıştıklarla milleti kandırmayı bırakın. 

Adam gibi elinizi taşın altına koyun.

Buna dizgi-kurgu tarihimizi yansıtmıyor diyorsak aynı şekilde Cüneyt Arkın’ın filmleri de tarihimizi yansıtmıyor.

Beyaz Türklerle Kırmızı Türklerin kavgasının arasında sıkışıp kalmaktan yorulduk, bıktık.

Hop mahkemeye verdim kaldır, bir kanalın kurtarıcısı olmak için diğer kanalı harca v.s söylemlerle bu işler çözülmez.

Henüz yeni yeni gelişen sektörde işsizler ordusuyla bu ülkenin üzerine yük olarak döner.

Ayarlar ve dengeler doğru sağlanarak işe çözüm bulunamayacaksa bu haliyle dağınık bırakmak en iyisi “Suyolunu bulacaksa kendi bulsun.” Süleyman’da yolunu Emir’in yoluna çevirmesin…

Bu kadar tartışmanın üzerine yapımında kanalında bu gece cukkası iyi dolar bunca tartışmada kazanan yine Süleyman’ın atlıları olur…

Kaybeden…?!...

oyatekin@gmail.com

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..