Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '14

 
Kategori
Tarih
 

Sultan Ahmet Han, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin hangi sözünü emir saydı ve derhal uygulattı.

Sultan Ahmet Han, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin hangi sözünü emir saydı ve derhal uygulattı.
 

sultan mehmet han-aziz mahmut hüdai hazretleri


Rüya görmek ve rüyayı doğru yorumlamak önemlidir.

Hepimiz rüya görürüz ama rüyanın ne anlama geldiğini veya bize neler hissettirdiğini bilemeyiz.

Eskilerde rüya görmek ve rüyayı tabir ettirmek çok önemliymiş. Sanıyorum insanlar daha doğal, daha insani ve ruhani yaşadıkları için bu tür olaylarda anlaşılır haldeymiş.

Geçen sene iki kez türbesini ziyaret ettiğim Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri ve Sultan Ahmet Han’la ilgili bir olayı sizlere anlatmak istiyorum.

Benim değer yargılarım bir hayli farklı. Bazen bir olay beni çok etkiler, bazen de çok düşündürür. İnsanların kıymet değerlerinin neler olduğunu bilmek veya anlamak mümkün değil.

Bir zamanlar böyle ruhları daha bir arınmış, dünya nimetlerinden ziyade öte dünyanın nimetlerinden daha bir bilen kişiler, hani aksakallı evliyalar dediğimiz yürekleri tertemiz, yüzleri nurani insanlar varmış.

Onların düşünceleri, fikirleri çok önemliymiş. Padişahlar onların söylediklerine önem verirlermiş. Onların ne için istekte bulunduklarını, kendileri için en hayırlı olanı söyleyeceklerini de bildiklerinden onlara güvenirlermiş. Onlara akıl danışır, onların dergâhlarına giderlermiş. Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri ile Sultan Ahmet Hanın arasında geçen bu olayda aynen öyle. Bir sultan akıl sormuş ve söylenen ne ise aynen uygulamış.

Peygamber efendimizin mübârek Kadem-i şerîfin izi bulunduğu bir taşı, Sultan Ahmed Han, Mısır'da Kayıtbay Türbesinden İstanbul'a getirtmiş ve Eyyûb Câmiine koydurmuş…

Buraya kadar gayet normal diyebiliriz. Olabilecek bir şey. Kendi toprakları içinde  kutsal bir emaneti bir yerden bir başka yere naklettirmiş. Neticede naklettiren de sultan…

Peygamber efendimize ait bir izi getirtmenin mutluğunu, hazzını ve gururunu yaşıyormuş. Elbette çok sevinçliymiş. Fakat o gece bir rüya görmüş. Rüyasını yazıldığı şekilde sizlere aktarıyorum.

Bütün pâdişâhların toplandığı yüce bir dîvanda Peygamber efendimiz kâdılık yapmaktadır.

Kayıtbay Türbesini ziyârete vesîle olan "Kadem-i şerîf" resmini kendi câmii ne nakleden Sultan Ahmed'den dâvâcıdır.

Peygamber efendimiz dâvâcıyı dinledikten sonra, Kadem-i şerîfin alındığı yere geri verilmesi istikâmetinde karar verir.

Sultan Ahmet Han uyandığında ter içindeymiş. Nefes alamıyormuş. Kendini çok kötü hissediyormuş. Titriyormuş.

Hemen şeyhi Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerine gitmiş ve rüyasını anlatmış.

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri sultanın anlattıklarını dinlemiş ve bir süre sonra:

"Emânetin derhâl yerine gönderilmesi."

Gerektiğini söylemiş.

Bundan sonra olanlar:

Sultan emir vermiş ve Kadem-i şerîf Kayıtbay Türbesine iâde edilmiş.

Burada bir iki satır yazmak istiyorum.

Bir sultanın inanışına bakın. Şeyhin de gördüklerine, onun sözüne güvenine bakın. Elbette Şeyh Aziz Hüdai Hazretlerinin güzelliğine bakın.

Kendinden emin, bildiklerinden emin, kendine verilen nimetlerden emin, bir sultanın rüyasını yorumluyor ve onun yaptığının tam tersini yapmasını istiyor.

Koskoca sultan, getirdiği kutsal emaneti halkının merak ettiğini bilmiyormu?

Böyle bir şey yaparsa halkının ne diyeceğini düşünmüyor mu?

Kutsal emaneti iada ettiğinde yaptığının yanlış olduğunu peşinen kabul etmiş olacağını tahmin edemiyor mu?

Elbette biliyor.

Yanlış yanlıştır.

Bunu sultan da yapar, işçi de, amir de, patron da yapar. Özetle herkes yapar. Mesele ne yaptığının bilincinde olmak, mesele sana ne yaptığını söyleyen kişinin bunu şahsi menfaatleri için söylemediğini bilmek!

Bunlar güzel olaylar, güzel inanışlar. Büyük yürekler…

Bundan sonra sultan ne yapmış? Aktarıyorum.

Bu hâdise üzerine Sultan Birinci Ahmed, Kadem-i Saâdet-i Peygamberî şeklinde bir sorguç yaptırıp, Cumâ, bayram ve diğer resmî günlerde bereketlenmek için hilâfet sarığını takmaya başladı.

Ayrıca bir tahta üzerine resmedilen Kadem-i şerîfin kenarına da:

“N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmini dâim

Hazret-i Şâh-ı Rusülün Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir.

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.”

Kıtasını kendi hattıyla yazıp şeyhi Hüdâyî Efendiye gönderdi. O da bunu dergâhının duvarına astırmış.

Dünya da her şey geçicidir. Aslolan bunun bilincinde olmak. Aslolan kimlerin ne olduğunu bilmek, ona göre hareket etmek! Birilerine böyle güvenmek!

 

 

Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....