Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '06

 
Kategori
Eğitim
 

Sulu gözler

Okul değil de, sanki bir nirengi noktası. Okulu nasıl yaptılar, demiyorum da, bu okulun malzemesini nasıl taşıdılar, diyorum. Birazını kazma kürekle yol yaparak kamyonla, birazını da at eşek sırtında taşımışlar. Öyle diyor bize kılavuzluk yapan köylüler. Okulun önüne çıkıp da karşıya bakınca, ilk göze çarpan yer, diğer ile ait nirengi noktası oluyor. Okul yeni. İkinci yılı henüz. Öğle arası olduğundan, çocuklar okulda değil, evlerindeler şimdi. Boş durmaya gerek yok. Buarada Yönetim ve Plan Defterlerini inceleyeyim. Çocuklar gelince de teftiş yapar, diğer köye geçeriz, diyorum.

Açık kapıdan lojmana girince, öğretmeni göz yaşlarını mendille siler görüyoruz. İyi şeyler gelmiyor, tabi ki aklıma. İlk aklıma gelen şey, gurbet eldeki bir insanın, yakınını kaybetmesi, oluyor. Hoş-beş etme ve hal-hatır sormadan sonra bir süre susup, "Affedersiniz öğretmenim, sizi çok üzüntülü görüyorum, hayrola sizi üzen bir şey mi oldu?" diyorum, yavaşça. Böyle birkaç durumla karşılaştığım için, soru sormakta da zorlanıyorum. "Önemli bir şey yok" hocam, diyor öğretmen. Bu cevap karşısında biraz rahatlıyorum. "İnşallah bir yakınınızı kaybetmemişsinizdir", deyince, "Hayır, etmedim" cevabı geliyor ve ben tamamen rahatlıyorum. Gurbet elde insan, bir yakınını kaybetmenin üzüntüsünü yaşamıyorsa, gerisi kolay, diyorum. Ama öğretmen, sessiz de olsa ağlamaya ve sürekli mendille gözlerini silmeye devam ediyor. Kılavuzluk yapan öğretmenin yanımızda olmadığı bir an, o günlerde üzüntülü görünen birileri için gençler arasında söylenen "Sözlün seni terk edip, eniştenle mi nişanlandı?" sözü geliyor aklıma. İşi biraz espiriye döküp, öğretmeni güldürmek istiyorum. "Yoksa, sevgilin mi terk etti?" deyince öğretmen, "Evet hocam. Sadece sevgilim değil, sözlümdü. Üstelik de eniştemle nişanlandı. Eniştem olacak adam, beş yıllık karısı olan ablamı boşayarak nişanlandı. Sözlü olduğumu herkesin bildiği sevgilimin beni terk etmesine mi, yoksa ablamın boşanarak ortada kalmasına mı üzüleyim" diyor. Soğuk havada, soğuk bir duş alıyorum sanki. Yüksek ve güneş görmeyen yerlerdeki karın soğukluğu yetmiyormuş gibi. Oysa ben, ortalığı düzeltmek istemiştim.

Özür dilerim öğretmenim, deyip konuyu kapatıyorum ve Yönetim Defterlerini getirmesini istiyorum. Defterleri incelerken öğretmen, yanımızda yine üçüncü bir kimsenin olmadığı bir sırada, "Hocam, Günlük Planlarımda biraz eksik var. Ne olursunuz beni arkadaşın yanında kırmayın. Onun yanında bir şey söylemeyin. Kendimi kısa bir zamanda toplar, eksiklerimi tamamlarım. Ve size Diyarbakır’da getirip gösteririm. Bana bir şans verin" diyor.

Hiç düşünmeden, "Peki" diyorum ve getirilen Yönetim Defterleri ile birlikte Plan Defterlerini inceliyorum. "Planlar tamamlanacak, işlenmemiş olan Ders Defteri Günlük Planlara göre doldurulacak, gelen evraklar Gelen Evrak Kayıt Defterine kayıt edilecek ve okulun levhası yazdırılacak" diye Teftiş Defterime not alıyorum. Bir de İlkokul Programı istiyorum ve örnek planlar göstererek, "Eksiklerini bu planlara benzeterek tamamlayacaksın", diye açıklamalarda bulunuyorum. Her zaman severek yaptığım mesleki rehberlik çalışmalarını, çok yüzeysel yapıyorum bu kez. Belgeler üzerindeki çalışmaları bitirdikten sonra, "Eksiklerini not ettim. Tamamlayarak, bana getirip göstereceksin. Yalnız, okullar tatile girdikten sonra bana geleceksin. Öğretimi aksatmayacaksın. Aksi halde, hakkında soruşturma açarım" diyorum. Bu arada Yönetim Teftişi bitiyor ve sınıfa giriyoruz. Üç saat kadar da ders teftişi yapıyorum ve okuldan iki öğretmenle birlikte ayrılıyoruz. Daha doğrusu, Elazığ sınırındaki köyümüzden, Diyarbakır’a doğru yaya olarak yola çıkıyoruz. Bu işlem, her köye vardığımızda, o köyün öğretmeniyle diğer köye kadar sürecek. Yani, Kılavuz Öğretmenin yolculuğu bir köy sonra bitecek, fakat müfettişin yolculuğu ilçeye kadar devam edecek.

Okullar kapanmadan, yıl sonunda ilçelerde açılacak Hizmetiçi Eğitim Kurslarında görevlendirilecek müfettişler belirlenmiş ve Teftiş Kurulu Başkanınca ilgililere bildirilmişti. Ben, görevlendirilecek müfettişler arasında yoktum. Dolaysıyla, sene sonu evraklarını rahatça tamamlayabileceğim, diye sevinirken, Teftiş Kurulu Başkanı ilçeden döndüğümüz hafta başı toplantısında ilk sürprizi bana yapıyor. "Müdür Bey, ... müfettişin kursta görevlendirilmesini uygun görmedi. Onun görevini sana yazdık. Yazı Valilikte onayda" diyor. Neden, niçinleri bir yana bırakıp, kurs ve neler yapacağımız hakkında bilgi toplamaya başlıyorum. Ayrıca ben, böyle bir kursta ilk kez görevlendiriliyorum. Heyecanım doğaldır, herhalde. "Kurs Yatılı Bölge İlköğretim Okulunda açılacak ve iki hafta sürecek, Türkçe Dersinin Öğretimini anlatacaksınız, ilçedeki köy ve merkezde bulunan tüm öğretmenler katılacak, günde dört saat ders işlenecek, kurstan sonra sınav yapılacak ve başarılı olanlara Kurs Bitirme Belgesi verilecek" diyorlar.

Dairede yıl sonu çalışma evraklarını düzenlediğim bir gün, çekinerek kapıdan içeri girdiğini görüyorum "Bana gel", dediğim öğretmen arkadaşın. Elinde bir çantayla. Hoş geldiniz, deyip yer gösteriyorum. Hal-hatır soruyorum. İlk dikkatimi çeken gözleri oluyor. Ne gözlerinde yaş, ne de elinde mendil var. Gözlerinde kızarıklık da yok. Sesi de ağlamaklı değil. Planları ve Yönetim Defterlerini kontrol ediyorum. Söylediklerim tam istediğim gibi olmasa da, yapılmış. Eksikler tamamlanmış. Tamam, deyip teşekkür ediyorum ve defterleri imzalıyorum. "Nasıl, kendini toparlayabildin mi?" diyorum. "Evet, hocam" diyor. Her ne kadar gözlerinde yaş, elinde mendil yoksa da, yüzündeki durgunluk devam ediyor. Defterleri toparlayarak, çantaya yerleştiriyor ve vedalaşarak yanımızdan ayrılıyor.

Türkçe Dersi Öğretimi, Program Geliştirme ve Milli Eğitimin hazırladığı Türkçe Öğretimi Öğretmen Kılavuzu vb. birkaç kaynakla, bir hafta sonra Pazar günü, öğretmenlere kurs vermek üzere düşüyoruz yollara. İlçenin sevdiğimiz ilk yönü, serinliği oluyor. Çantalarımızla birlikte, misafir odasına yerleştiriliyoruz hemen. Akşam yemeğini, okul müdürüyle birlikte yiyoruz. Sabah ve öğle yemeklerini de okuldan yiyebileceksiniz, diyor, Müdür Bey. Bu haber çok hoşumuza gidiyor. Yataktan sonra, yiyecek sorunu da çözüldü, gerisi kolay, diyoruz.

Sabah, törenle başlıyoruz öğretime. Kursiyer öğretmenlerden dört sınıf oluşturulmuş. Her sınıfta 50 kişi olmak üzere, kursta toplam 200 kişi var. Ben de, ders defterim, öğrenci listem ve kaynaklarımla beraber bana gösterilen sınıfa giriyorum. Öğretmenleri selamlayıp kitapları masanın üzerine bırakıyorum. Kendimi tanıtırken, o öğretmenin sağ tarafın arka sırasında, duvarın yanında oturduğunu görüyorum. Göz göze geliyoruz bir an. Yüzündeki durgunluk devam ediyor hala. Selamlaşma faslından sonra yoklama ve tanışmayı birlikte yapıyorum. Arkasından derse geçiyoruz.

Biraz ders yapıyoruz, biraz müfettişlikten konuşuyoruz. Bilgi aktarmaya dayalı, ders işlemenin pek etkili olmadığını görünce, yöntem değiştiriyorum hemen. Önce, Günlük Planların nasıl yapılması gerektiğini işliyoruz. Arkasından, Türkçe Dersinin Günlük Planlarının nasıl yapılması gerektiğine geçiyoruz. Türkçe Dersini kendi içindeki bölümlere ayırıp, örnek çalışmalar yapmalarını istiyorum. Bundan sonraki çalışmalarımız, birinci bölümde "kuramsal bilgi", ikinci bölümde "dersin planlaması" şeklinde yürüyecek, ona göre hazırlıklı gelin, diyorum. Kuram ile uygulamayı birleştirdiğimiz için, anlatılanlar kolaylıkla anlaşılıyor "Bunlar bizim ne işimize yarayacak?" cinsinden eleştiriler gelmiyor. Hatta iltifat edici, güzel sözler duyuyorum: "Biz bunları bilmiyorduk. Bundan sonra planlarımızı buna göre yapacağız. Böyle plan yapan bir öğretmenin başarısız olması mümkün değil. Bundan sonra daha da başarılı bir öğretmen olacağım. Kursun zaman geçirmekten öte bir işe yarayacağını sanmıyordum; ama hiç de öyle olmadı. ...", gibi.

(Biliyorum Safinaz, Sen bunları daha güzel anlatır, daha övücü sözler duyardın. Çünkü, Sen bu alanda "kariyer" sahibiydin.)

Ders işleme yöntemimiz kabul görünce, ödev bile veriyorum kursiyer öğretmenlerime. Hazırlayıp getiriyorlar hemen. Doğrusu bu kadar ilgiyi beklemiyorum. Dersler de dolu dolu geçiyor. Sadece bir derste, ufacık yersiz bir tartışma oluyorsa da, dönemin özelliğindendir, diyoruz. Derslerde yer yer göz göze geliyorum öğretmen arkadaşla. Derste hiç konuşmuyor, soru sormuyor, tartışmalara da katılmıyor. Durgun, ama ilgili hali hep devam ediyor. Teneffüslerde, sadece müfettiş arkadaşlarla sohbet edip, çay içiyoruz. Yargılarımız, genelde aynı. Yaptığımız işten doyuma ulaşıyoruz.

Dersler bittikten sonra, yemekhanede yemeklerimizi yiyerek hemen dağılıyoruz ilçeye. Bir gün Öğretmenevinde oturuyor, oyun oynuyor; bir gün daire müdürlerini ziyaret ediyoruz. Bu ziyaretler sırasında, yedi yıl birlikte okuduğum sınıf arkadaşımı, ondört yıl sonra, öğretmenevinde görünce tanıyamıyor, Adliyede görüp tanıdığımda ise, neden tanıyamadığımın hesabını, Savcı Beye vermek zorunda kalıyorum. Bir gün balığa –ki ateş yakıp közde pişirdiğimiz balıkların tadı hala damağımdadır-; bir gün piknik yapmaya gidiyoruz. Bir gün de, ilçenin çarşısını geziyor, semercileri, köşkerleri, kilim dokuyanları, kalaycıları ziyaret ediyor, birlikte çay içiyoruz. Müşterileri olmayan bizlerle çok sıcak sohbet ediyor ustalar. Akşama doğru okula geliyor, yemeğe kadar dinleniyoruz. Akşam yemeğinden sonra, arkadaşların çaldığı sazı, söylediği türküleri dinliyoruz. Özellikle, Veli Beyin çalıp söylediği; "Aşağıdan gelir eli develi/Devesin boynu da altın laleli/Kız gelin olalı burnun havalı/Ben seni kız iken seven oğlanım" türküsünü kendimizden geçercesine dinliyoruz. Veli Beyse, trans haline geçiyor ve adeta sevgilisi ile konuşuyor. Hala ona olan bağlılığını bildiriyor. Diğer Barak Havalarını da, kendimizden geçercesine dinliyoruz. Biraz da mesleki konularda sohbet ediyoruz öğretmenlerle. Mesleki birikimlerimizi paylaşıyoruz. Öğretmenlerle olan iletişimimizi geliştiriyoruz. Her gün, saat 23.00’e kadar böyle devam ediyoruz. Günlerimiz gibi, akşamlarımız da dolu dolu geçiyor.

Ders ve dinlenmenin birlikte yürütüldüğü bu koşturmaca içinde, kursun son günlerine yaklaşıyoruz. Bölümleri paylaşıp, 50 tane "çoktan seçmeli" test sorusu hazırlıyoruz. Soruları birlikte kontrol ediyor, gerekli düzeltmeleri yapıyoruz. Özellikle ‘kapsam geçerliği’ne dikkat ediyoruz. Soruları, son incelemeden geçirdikten sonra, daktilo edilip çoğaltılması için, müdür beye veriyoruz. Bir gün öğleden sonra, akşama kadar bu işlerle uğraşıyoruz. Herkesin yapabileceği soruları sormamaya ve kursta anlatılanları sormaya, özellikle dikkat ediyoruz.

Sınav günü, yapabildiğimiz kadar ciddi bir sınav yapıyoruz ve hemen kağıtları okumaya başlıyoruz. Puanlar düşük sayılmaz. Genelde iyi bir yerdeler. Öğretmen arkadaşın kağıdı bana denk geliyor. Merakla okuyorum. Yüksek bir puan alıyor. İki veya üç yanlışı var. Diğer kağıtlardaki puanı bilmediğim için, fazla bir şey diyemiyorum. Ama, sonucu merak da etmiyor, değilim. Kağıt okuma işi bittikten sonra, puanları not çizelgesine geçiriyoruz. Bir de ne göreyim. Öğretmen arkadaş, 200 öğretmen arasından, en yüksek puanı almamış mı? Sadece bu kadarla da yetinmemiş. Kendisini izleyen kişilerle arayı birkaç puan açmış. En başarılı kursiyer öğretmeni arkadaşlara tanıtıyorum. Teftişini ben yapmıştım, diyorum. Onların, öğretmenimizin başından geçen olaydan haberleri yok tabi. Ben de anlatmıyorum zaten.

Belge dağıtımı yapılırken, alınan puanlar merak ediliyor, öğretmenlerce. Bunun üzerine, önce puanı söylüyor, sonra "Başarı Belgesi"ni veriyoruz. Böylece herkes, hem kendi puanını, hem arkadaşlarının puanını, hem de en yüksek puan alan kişiyi öğrenmiş oluyor. Belge dağıtımı bitip, kursiyerler dağıldıktan sonra, "Bana bir şans verin, kısa zamanda kendimi toparlar, istediklerinizin tümünü yaparım" deme yürekliliği gösteren öğretmen arkadaşı yanıma çağırarak, 200 öğretmen içerisinde tama yakın bir puan alarak birinci olmasından söz ediyor ve "Bir şans vermenin, insanı ne kadar olumlu bir sonuca götürdüğünü, bana gösterdiğin için sana çok, ama çok teşekkür ediyorum" diyorum. O yine durgun, biraz da mahcup bir şekilde, "Önemli değil hocam" diyerek ayrılıyor.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..