Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sünnetçinin Vitrini

Sünnetçinin Vitrini
 

Sünnetçi Remzi, “arayan beni rahat bulsun, yerim-yurdum belli olsun” düşüncesi ile bir büro, küçük bir dükkan açmaya karar vermiş. Yeri bulmuş. Bir masa, üç sandalye, bir telefon, duvara astığı siyah sünnet çantası derken yazıhane işi tamamlanmış. Vitrinin üst kısmına, büyük bir tabelaya “Fenni Sünnetçi Remzi Eliçabuk” yazdırmış. Vitrine de büyükçe bir çalar saat koymuş.

Daha ilk gün, hayırlı olsuna gelenlerden biri dayanamamış sormuş:

“Yahu Kardeşim, her şeyi anladım da, sünnetçi dükkanının vitrininde, bu çalar saatin ne işi var sahi?”

Remzi Efendi, gayet rahat tavrıyla cevap vermiş:

“Ne koyacaktık ya, Kardeşim?”

* * *

Dükkanın vitrini ile içerdeki raflarının uyumu çok önemli ve başarının da başarısızlığın da en önemli sebebi bana göre. Şöyle bir düşünün, tanıdığınız, bildiğiniz, okuduğunuz, gördüğünüz örnekleri, gözünüzün önüne getirmeye çalışın. İnsanları düşünün, firmaları değerlendirin, ülkeleri, toplumları irdelemeye çalışın içinizde.

İçleri çok dolu oldukları halde, gerçekten de başarılı, çalışkan ve üstün performanslar sergilemelerine rağmen, raflarında son derece kaliteli ve uygun fiyatta malları olsa da, malzemenin tüm uygunluğuna karşın; vizyon eksiliği nedeniyle, başarısız vitrin düzenlemelerinden dolayı, satışı ve pazarlamayı iyi yapamamaktan kaynaklanan, kendini ifade edememek hastalığından muzdarip ne çok örnek vardır değil mi başarısızlığa mahkum olan, çevremizde.

Bir de tam tersleri...Tüm içi boşluklarını, yetersizliklerini, bilgi ve tecrübe fukaralıklarını, cehalet ve atalet realitelerini, boş raf ve teleklerini, pazarda satmaya değer göremeyeceğiniz harc-ı alem mallarını; albenili vitrinleriyle, arkasız ve desteksiz şov ve reklamlarıyla, göstermelik vizyon ve duruşlarıyla kapatma ve her şeye rağmen kazanmaya çalışma eblehliğini gösterenler.

Her iki durum da koskoca bir fiyaskodur neticede. Başarı; sağlam bir iç yapı ve dengenin, müthiş ışıltılı ve albenili sunumu ile gelir. Siz, bütün satabileceklerinize, ancak onları satabilirseniz değer atfedebilirsiniz. Zenginliğinizin satın alınabilirliği yoksa zengin değilsinizdir. Buradaki zenginliği salt parasal anlamdaki zenginlik olarak kullanmadığımı da, bilmiyorum vurgulamama gerek var mı?

Her türlü gelişme ve doneyi; hem iç işleyişi geliştirmek hem de satış-pazarlama-reklam fırsatı olarak görmek, kalıcı ve sürdürülebilir başarıyı da beraberinde getirir. Bu durum; hem bireysel anlamda insanlar için, hem firma ve işletmeler için, hem de ülkeler ve toplumlar için aynen geçerlidir. Mantık değişmez, çerçeve değişir.

* * *

Bizim zamanımızda erkek çocuklarını, has erkekliğe adım attırmak için, halk arasında “Abdallar” ya da “Aptallar” olarak adlandırılan ve her şehirde mutlaka belirli bir sayıda bulunan sünnetçiler, sünnet ederdi. Hijyenmiş, komplikasyonmuş, tıpmış, cerahiymiş hak getireydi. Amcalarım, zavallı neslimin çocuklarını -ki ben de bunlara dahilim- bağırttıra bağırttıra keser atarlardı vallahi. Hele bir de birkaç gün sonra o sargıların alınması vardı ki o da ayrı bir işkenceydi. Zavallı analar sokak sokak evden kaçar sünnet günü, çocuklar ise son dakikaya kadar kirvenin elinden kurtulacak fırsatı kollarlardı nafile.

Benden beş yaş küçük kardeşim, şehrimizde ilk kez olmak üzere bir operatör doktor tarafından, hekimin özel muayenehanesinde sünnet oldu. O sünnet olurken biz dedemle, kulaklarımızı tıkadık ellerimizle ve beklemeye başlamıştık, ne zaman çığlıklar kaplayacak ortalık yeri diye.

Ne çığlık geldi, ne ağlama, ne de sızlama. Bir süre sonra birader, güle oynaya ve hafif bacaklar parantez de olsa yürüye yürüye çıktı operasyon odasından. Gözlerime inanamadım.

Allahım, bize miydi garezin?

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..