Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '09

 
Kategori
Futbol
 

Süper Ligde kazanılmış veya kaybedilmiş özgüven duygusu

Süper Ligde kazanılmış veya kaybedilmiş özgüven duygusu
 

Son 45 yılın en iyi başlangıcını yapan Fenerbahçe ve Galatasaray ile son yirmi yılın en kötü başlangıcını yapan Beşiktaş'ın sürdürdüğü Süper Lig mücadelesinde yedinci hafta öncesinde takımların durumuna biraz yakından bakalım.

Daum'un haftaya vuran açıklamalarının arkasında kazanılmış bir özgüven duygusu var. Fenerbahçe ve Galatasaray'da bu duygu tam anlamıyla takıma nüfuz ederken Beşiktaş'ta da yok olduğunu söyleyebiliyoruz.

Özgüven başarının temel önceliklerinden bir tanesidir. Sadece spordan söz etmek de eksik kalır; öğrencinin sınav stresinden tutun da iş hayatında karşılaştığımız zorluklara varıncaya kadar 7'den 70'e her bireyi etkileyen duygudur.

Bütün duygular gibi de dengede kalması önemlidir.

Örneğin Sivasspor'un bu sene yaşadığı tepe taklak başarısızlığının arkasında yatan şey teknik direktörleri Bülent Uygun'un aşırı kendine güvenmesinden kaynaklanan bir gerçekliktir. Geçen sene Bülent Uygun'un ne kadar bilimsel çalıştığını, devre arasında bile istatistik verileri takıma vererek maç kazandığını dinledik durduk. Böylesi bir çalışmanın yanlış olduğunu iddia edemeyiz; açıkçası bu kadar donanımlı saha kenarında durmak başarının nedenlerinden bir tanesidir diyebiliriz de.

Ancak "yeter" değildir.

Aynı duygunun Beşiktaş'ı takım olarak yanlış etkilediğini görebiliyoruz. Beşiktaş geçen senenin muhasebesini yaparken "dış etkenler" faktörünü görmezden geldi. Mustafa Denizli'nin 26. hafta fenomeni bir "iddaa" idi ve tuttu.

Mustafa Denizli gibi tecrübeli teknik direktörün kupa finalinden bile çıkaracağı dersler vardı. O finalin 65. dakikaya kadarki istatistikleri Fenerbahçe'nin maçı kazanacağını gösteriyordu. Ancak orta sahada kaybedilen bir top ve peşi sıra yapılan hatalarla Beşiktaş golü buldu. Aynen sezonun son beş altı haftasında Beşiktaş'ın çok zayıf rakipler karşısında attığı goller gibiydi. Beşiktaş'ın geçen sene de çok iyi bir futbol sergilediği söylenemezdi ancak buldu mu gol atıp kazanıyordu. Örnek vermek gerekirse, Kayserispor maçının son 15 dakikasında Fink ve Yusuf'un girdiği mutlak gollük pozisyonlar geçen sene gerçekten gol oluyordu. Ama bu sene atamadıkları için Beşiktaş ligin en az gol sayısı kazanmış takımı haline düşüverdi.

Galatasaray'ın gol vuruş anındaki yüksek yüzde de yine futbolcuların gol atmaya alışmalarının verdiği özgüven ile açıklanabilir. Galatasaray artık öyle bir noktaya geldi ki her maç her an gol atabileceğine inanıyor. Ayrıca çok formda ve güçlü gol vuruşu yapabilecek futbolculara da sahip. Galatasaray'ı diğer takımlardan böylesi bir hücum hattı ayırıyor. Geçen sene sadece Baros vardı bu sene Keita, Elano ve kulübeden Nonda eklendi. Kewell devamlılığı olan bir oyuncu değil bu nedenle onu şimdilik değerlendirme dışı tutuyorum; ancak önemsemiyor değilim. Öyle olunca Arda'nın düşen formuna rağmen Galatasaray her maç üçlüyor. Tabloya baktığımızda Galatasaray'ın aldığı her puan için bir gol attığını görüyoruz.

Ancak Galatasaray bunu yaparken orta sahasını boşaltıyor. Neredeyse iki kişilik ön liberolu ve orta sahalı bir oyun şablonu ile oynuyor ki, Kasımpaşa maçının ikinci devresinde Galatasaray bu dizilişi fotoğraf olarak sahaya yansıttı. Böyle olunca da rakipleri boş olan orta sahayı kolaylıkla geçip Galatasaray'ın defansı ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu sistemde Galatasaray kolay gol bulduğu sürece bir sorun yok. Çünkü rakip takım sürekli Galatasaray'ı yakalamaya çalışıyor. Beşiktaş ve Panathinaikos bir türlü maçı çeviremediler. Fakat bu pozisyonları Galatasaray verdi.

Galatasaray'ın ne kadar becerili gol ayakları varsa Fenerbahçe'nin bu konuda bir o kadar sıkıntı çektiğini söyleyebiliyoz. Galatasaray dört kişi ile hücum ederken Fenerbahçe'yi çoğu zaman iki kişi ile gol aradığını görüyoruz. Fenerbahçe tipik bir orta saha takımına dönüştü. Üstelik bu uzun yıllardır yetenekleri sınırlı oyunculardan kurulu bir şekilde uygulanmaya devam ediyor.

Kazım - Baroni - M.Topuz (Emre) - Santos

Dizilişi doğru gibi dursa da pozisyon üretemiyor. Baroni, Selçuk'un üzerinde bir fayda üretemiyor. Fenerbahçe'nin hala Appiah/Marco çizgisinde bir orta saha kuramaması en büyük sıkıntısı; elbette bu şablonda. Kazım bir takım, Santos da bir orta saha oyuncusu değiller. Fenerbahçe'nin un ucundaki Güiza da evlere şenlik bir golcü olunca takımın bütün gol yükü Alex'e kalıyor.

Ancak Fenerbahçe'nin defansif orta saha kurgusu ile mücadele eden defans hattı az gol yemesine neden oluyor. Girdiği pozisyonlardan birini gole çevirince de yetiyor ve seri galibiyetler geliyor.

Bütün bu toplamda ortaya bir gerçek çıkıyor; Beşiktaş özgüvenini yitirdiği için kazanma alışkanlığını kaybedip, girdiği pozisyonları gole çeviremeyen, ancak sahada doğru bir diziliş gösteren; Galatasaray yanlış ve riskli oyun şablonuna rağmen kalecisi ile iyi bir defans hattı oluşturup, kolay gol atıp rakiplerinin direncini kıran, Fenerbahçe yine doğru bir oyun kurgusuna karşın yetenekleri sınırlı oyuncularıyla ciddi bir defansif mücadele verip, az gollü galibiyetleriyle puan toplayan birer vizyona bürünmüş durumdalar.

Beşiktaş bu haftayı pas geçiyor ve dinleniyor. Kuşkusuz bu çok önemli bir boşluk ve oturduğu yerden kazanılmış üç puan demek.

Galatasaray, geçen sene kendisini en çok zorlamış ve farklı yenmiş bir takımı konuk edecek. Ümit Karan ve Youla Galatasaray'ın Kasımpaşa maçında bıraktığı boşlukları bulursa bol gollü bir maç izleriz.

Fenerbahçe kendisine çok ters gelen bir takımla karşılaşacak. Üstelik peşinde Gençlerbirliği ve Gaziantepspor serisi var. Bu sene Antalyaspor'un güçlü takımlar karşısında tutunamadığını gördük. Daum takımda bir rotasyon yaparsa bu maçı kolay çevirir. Ancak 6'da 6 yapan takımı bozmam derse risk alır diye düşünüyorum.

Göreceğiz.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..