Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '16

 
Kategori
Deneme
 

Şüphelerim Var, İkna Olamıyorum.

Bir eğitimci olarak en değerli varlıklarım; kitaplarımdır. Kitaplar bence; biz insanlara çok farklı pencereler açar, açmalıdır. Bir eğitimci olarak çok farklı durumlara hazırlıklı olmalı, öğrencilerime tam ve eksiksiz bir liderlik yapabilmek zorundayım. Eksiksiz olmak, mümkün olmamakla birlikte, eksiklerimizi azaltmak isteği de denebilir.  

Eğitimin amacı öğrencilerimizi, gençlerimizi, eğitim ihtiyacı olan bireylerimizi istenen kalıplara sokmaktan ziyade düşünmeyi, kendine olan özgüveni geliştirmeyi, yapmayı, yapabilmesine, yardımcı çalışırım. Notlar verir, doğduğu topraklara, tüm insanlara ve çevresindeki tüm canlı ve cansıza saygılı olmayı öğretmeye, öğütlemeye çalışırım. Seçimlerden kaynaklanmayan özelliklere saygı gösterilmesi gerektiğini izah ederim,bu konuda empati yapmalarını sağlamayı hedeflerim. İnsanlara farklı açılardan bakmayı, öğretir, en basit bir konuda bile onlara danışırım, fikirlerini sorarım, onlara önemli olduklarını hissettirmeye çalışırım. Birbirinden çok farklı düşünenlerin kötüden ziyade sadece farklı düşündüğünü buna da saygı duyulması gerektiğini öğretirim. Çatışmayı değil, diyaloğu iletişim kurmayı öneririm. Matematik, fizik ve mesleki kanunları daha algılanabilir şekilde görselleştirmeye çalışır, yapılabilecek proje ve ödevleri güncel hayattan vermeye çalışırım. Merak uyandırmaya çalışır, birlik ve beraberliği öğütlerim. Ortaya bir masa koyar önce tek tek sonra iki kişi daha sonra da dört kişi taşıtmayı dener, bundan çıkarıalacak dersleri birlikte tartışırız.

Ben aslında tesadüfen öğretmen olmuş biriyim, ortaokulda asker olmayı arzu ederken lise son sınıfın birinci döneminde avukat olmak isterken, ikinci dönem doktor olmayı ilk tercih olarak yazan ama sonra öğretmenliği tutturan biriyim. Hayaller ne zaman gerçek oluyor ki? Öğretmenlikte insanı en mutlu eden şey, öğrencilerin sevgiye sevgiyle karşılık vermeleridir. Genellikle de beni öğrencilerim çok fazla unutmazlar. Başka ülkelerin aksine bizim insanımız duygusaldır. Öğrencilerimiz de insanlarımıza benzer, birlikte gülmeniz, birlikte ağlamanız gerekir. Yani birçok şey kâğıt üstündeki gibi olmaz, bazen daha insancıl, daha da mükemmel olur. Sadece daha fazla özen göstermek gerekir. Göz temasını, gönül temasını, duygusal teması, her şeyden önce “ben senin için buradayım, sen de benim geleceğimsin” mesajının öğrenciye doğru şekilde verilmesi gerekir. Bunlar benim kişisel düşüncelerim.

Aldığım paranın ciddi bir kısmını kitaplara harcarım, kitapyurdu, kitapkurdu, idefix, daha başka birçok internet üzerinden kitap satan sitelere üyeliklerim vardır. Ankara’da yaşamam sebebiyle kitapçılar da en fazla ziyaret ettiğim şeylerdir. Merak ettiğim şeyler konusunda bir çok kitabı okumak isterim. Tek kaynağa bağlı kalmam ve neden, niçin, ne, sorulması gereken tüm soruları sorar ve sonuç itibariyle ikna olmam gerekir. Şüpheciyimdir, ya yanlışsa derim, ya da farklı ve daha basit bir yol varsa, ya da bu yol yanlışsa diye düşünürüm. Günlerden bir gün insan vücut kokularının neden bazıları güzel kokarken, bazılarının neden kötü koktuğunu anlamamışımdır. Özellikle insanlar arasında engelli çok sayıda insan varken, bu oranın hayvanlar, sokak köpekleri arasında olmaması ilginç gelmiştir hep bana. Kokular bu yüzden önemliymiş. Bir sırf merakımdan dolayı kokularla ilgili ne kadar kitap varsa satın aldım. Yaklaşık yirmi, yirmi beş kitap. Çok fikir sahibi olduğumu söyleyebilirim. Her yeni evlenen, evlenmeye niyetlenen ve gençlerin özellikle okumasını tavsiye ederdim.

En nihayetinde herkes gibi ben de bir vatanseverim! Herkes, vatanını sevdiğini söyler. Kimse vatanına ihanet eden biri olarak anılmak istemez, belki de ihanet edecekse dahi kendini "en vatansever" olarak göstermek, gizlemek ister. Belki bunu özellikle ister. Aksi takdirde bir hain dünyanın her yerinde tepki görür. Hiçbir yerde yaşama şansı bulamaz. “Kurt kuzuyu avlarken, kuzu postuna girmekte sakınca görmez” Bu durumda kişiler zıddına benzemek zorundadır ki bunun için maskeciler adı altında binlerce meslek dalları türetilmiştir.

Bugünlerde merak ettiğim için yakın Türkiye Tarihi ve 2.Dünya Savaşı ve sonrası ile ilgili kitaplar okuyorum. Yine merak ederek birçok kitap aldım.

Bugün bir arkadaşla ayaküstü konuşurken, ülkemizdeki en değerli beyinlerin nasıl olup da ülke dışına kaçırılmasına göz yumuluyor bunu sorguluyorken, benimle taban tabana zıt bir arkadaşım ülkede bazı grupların Türkiye’yi tarayıp süper zeka öğrencilerin araştırılıp bulunduğunu ve özellikle Amerikalılar gözetiminde bir eğitime tabi tutulduğunu ve bu çocuklardan istenen niteliklerde olanların küçük yaşlardan itibaren ailelerine maaş bağlamak suretiyle çocukları üstün zekalılar eğitimine tabi tutarak Amerika’ya beyinlerin Amerika’ya nakledildiğini söyledi. Şaşırdım bana pek akıl almaz gibi geldi. Bu tıpkı bizim geçmişte devşirme yöntemimize benzemesine şaşırdım. Demek ki devran tersine dönmüş. Çocukların aileleri güya yılda bir kez ve Amerika’da görebilme şansına sahipmiş. Çocukların ailelerine gönderilen uçak biletleri ve karşılanan masraflar çocuğun yaşam şartları aileyi fethediyor aile oldukça mutlu oluyormuş. Bana oldukça saçma geldi. Hiç kimse madenlerinin içinden en değerlisini rakibine, olası düşmanına hediye etmez, edemez. Daha önce de yazdığım gibi; kimse kendi bahçesine yemlenen tavuğun, başka kümese yumurta bırakmasına razı olmaz, değil mi? Çok saçma. Tam da bunları düşünürken ilk kez bir kitabını okuduğum Türkkaya Ataöv adlı yazarın, Amerika Nato ve Türkiye adlı eserini okuyorken; eğitimin emperyalizmin en önemli araçlarından biri olduğunu ve bunu da en iyi yapan ülkenin günümüzde Amerika olduğunu belirtmiş. İleri Yayınları tarafından yayınlanmış bu esere göre; 214. Sayfadan sonra uzunca bir bölüm bu konuya ayrılmış. Oktay Sinanoğlu’nun tüm kitaplarını okumuş biri olarak aynı paralelde şeyler yazmışlar. Türkkaya Ataöv’e göre Fulbright Vakfı, Joseph Kennedy Vakfı, Afrika-Amerika Enstitüsü, I.C.A gibi kuruluşlar sözde az gelişmiş ülkelerdeki öğrencileri keşfederek, burs sağlar ve zeki öğrencileri kendilerine hizmet edecek kıvama getiriyorlar, sözel yeteneği olanları, söz konusu ülkeleri Amerika adına yönetmek adına kendi ülkelerine geri gönderirken, sayısal yetenekleri olanları bilimsel çalışmalar ve teknolojik yapılarını güçlendirmek üzere sistemlerine entegre ediyorlarmış. Pek inandırıcı gelmese de bu konuda daha fazla araştırma yapmak isterken, son “15 Temmuz” bu olayın neresinde diye düşünmeden edemiyorum. Aslına atasına hizmet etmekten yüksünenlerin, dil öğrenmek adına hiç tanımadıkları ülkelerde çocuk bakıcılığı yapmalarını da anlayamamıştım. Dil öğrenmek, yapmak mıdır? Bilim midir, teknoloji midir, kültür müdür? Ben teknik elemanım, benim alanımda yazılmış bir makinenin kullanma talimatını Almanya’dan gelen ve yıllarca Almanya’da yaşayan bir yakınım bana bu konuda yardımcı olamayacağını söyleyince şaşırmıştım. O da; “sen doktorun yazdığı reçeteyi okuyabilir misin?” diye sormuştu.

Şüpheler olmazsa başka ve daha güzel çıkış yolları bulabilmemiz nasıl mümkün olabilir ki? Biliyorum ki, şüphe etmeden soru sorulmaz, soru sorulmazsa mevcudun üstüne konmaz, beyin durur, bir çırak en fazla ustası kadar usta olur. Bize daha fazlası lazım, değil mi?

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..