Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '11

 
Kategori
Deneme
 

Sürgünde göz yaşları

Sürgünde göz yaşları
 

http://www.karsikoy.org/


1977 Haziran ayının son günlerinde tanıştım Karşıköy’le…

Yakaladığım hırsızlar sürgün ettirmişti beni. Tayinimi yapanlar arasında bir arkadaşımın bulunması memuriyet hayatımda çok renkli bir sayfanın açılmasına sebep olmuştu.

Her zorluğun mutlaka bir kolaylığı vardı. 

Artvin–Hopa Yolu üzerinde Çoruh Nehrinin kıyısında şirin, yalçın ve geçit vermeyen karlı dağların, gür ormanların, yatakları derin ve hırçın akarsuların yarattığı eşsiz güzelliğe sahip olan Karşıköy çok sevdiğim ve bugüne kadar hiç yayınlamadığım şiirlerimi yazmama sebep olan unutamayacağım bir muhteşem güzelliktir yüreğimde.

Seni müdür yarımcısı olarak Muratlıya gönderiyoruz, hiç itiraz etme, sen bir şekilde bu taraflara gelirsin” diyen arkadaşıma itirazım para etmemişti. Çok daha ilginci sürgün edilmeme sebep olan Müdürüm götürmüştü beni sınırın sıfır noktasında tarihi çok eskilerden gelen, dağ ve tepeleri ayıran derin vadilerin, debi ve rejimi yüksek olan akarsu yataklarını oluşturduğu bu muhteşem güzelliğe.

Cankurtaran geçidi binlerce mısrayı doldurmuştu yüreğime o gün.

Sürgünde Göz Yaşları” isimli 178 mısralı şiirimin temellerini o yolculukta atmıştım.

Unutamadığım o yolculuğun şiire dönüştüğü ilk anları için;

“Bulutlu bir akşamın öfkeli sabahında,

Zaman su gibi aktı otobüs durağında.

Rütbeli gömleğiyle mavin tam havasında,

Kaptan emir veriyor komutan edasında.

Biletini alanlar serpildi koltuklara,

Yaslı gözler çakıldı boğulan ufuklara!

Araba motorunda sıklaştıkça nefesler

Baygın düştü yürekler duyulmaz oldu sesler.” diye yazmıştım.

Öfkemi yatıştırmanın en iyi yolu yazmaktı.

Şairi yazdıran sebep, insanı kurtaracak ilaç devreye girmişti.

“Bir çingene bıçağı nara attı bağrıma,

Saplandı yüreğime, ağrı kattı ağrıma!..

Giyotin homurdadı, nur yüz tebessüm etti,

Oda da yeşil ışık göklere uçtu gitti!..

Bu kalemi kıranın elini tutacağım, ta semaya kaldırıp yerlere vuracağım" deyip gözlerimi onulmaz bir uykuya kapamıştım.

Aşk nedir, sevda nedir, sevgi ve hüzün nasıl bir şeydir, acı nasıl oturur insan yüreğine, nasıl coşturur insanı?...

Hepsini, ama hepsini en derinden yapayalnız gecelerimde Karşıköy’de tatmıştım.

Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği döneminde Osmanlı egemenliğine giren Karşıköy’ün uzaklığını, yalnızlığını, çilesini, derdini katlanabileceğim gücü mısralarda aradım geceler boyu.

İstiklal savaşı sırasında yaşandığı söylenen bir olay derinden etkilemişti beni.

Askerlerimize yardım eden bir evliyanın mucizesini dinlemiştim.

Düşman askerleri tarafından dev bir kayanın dibinde sıkıştırılan evliya atını o dev kayanın üstüne sürmüş, iki adımda görenleri hayrete düşüren yalçın, dev kayayı aşmıştı. 

Bakma öyle sevdalı, halini bilmeyeyim,

Çoruh kayalarında nal sesi dinleyeyim.

Bir fasıl edasıyla şanlı menkibeleri,

Öpeyim, nakşedeyim, gönlüme bu yerleri! diyerek tarihimizin verdiği güven duygusunu perçinlemeye çalışıyordum.

“Kızıl yoncalar sakin sifin tabyalarında,

Mor çiçekler açılmış komar alaylarında!

Selimin aslanları buralardan geçmişti,

Sarı ağularına çok şehitler vermişti”

Sevdanın kaç çeşidi varsa orada yaşamıştım. Tarih sevdası, ülke sevdası, insan sevdası, hepsi o yolculukla depreşti.

Kaderin cilvesi bin bir hüneri ile karşıma çıkmıştı o yolculukta.

“Gizem dolu sır dolu Ey!..Karanlık geceler,

Saatlerce oturup düş kurduğum geceler,

Şimdi yasa boğdunuz hüzün dolu geceler,

Boğazıma taş gibi tıkanıyor heceler” diyerek ağladığım zamanları da unutamam, o mısraları asla…

“Bu göz yaşları der ki,”Kirlenmemiş vicdanlar

Bir tebessümle gider acılar ve hicranlar”.

Gurbete giden yolda kalbi teselli eder,

Bu göz yaşlarıdır ki, yüksekte seyran eder!

Ayrılıklar bu yaşla akıp gitsin yok olsun,

Tükenmemiş gönüller bir ab-ı hayat bulsun.

Asma bahçede milat  Babil' le başlıyorsa,

Sevginin miladi bu, gözünden düşüyorsa,

Belki binlerce şafak atacak yetimlere,

Nurdan yıldırımları vuracak zalimlere.”…..

Zalimlerin zulmünü Karşıköy’ün unutulmaz dostlukları ve mısralarımla unutmaya çalışıyordum.

Dilek ve temennilerim yüreğimin aynasına düşerken her gecenin aydınlık sabahında gerçekleşmeleri gördükçe dünyanın en mutlu insanı olarak yaşadım tam on sekiz ay!...

Acım derin, hasretim zirvedeydi.

“Üç kızım, bir oğlumun, sınav hesabındayım,

Karışık duygularla idam sehpasındayım” diye yakındığım anlarıma Karşıköy’ün çiçekleri, gülleri, alabalığı, buz gibi soğuk suyu ve eşsiz manzarası, Ayı’sı,Domuz’u , Çakal’ı, Tilkis’i, Kurd’u, Dağ Keçisi, Vaşak’ı eşlik etmişti.

Tam bir cennettir Karşıköy.

“Karadeniz iklimi hakimdir. Yaz ve kış mevsimlerinde bol yağış ve ılık hava egemendir. Bitki örtüsünü ağaçlar ve meralar teşkil eder. Meralar daha çok vadi tabanlarındadır. Dağların vadiye bakan yamaçları Ladin, köknar, çam ve kızılağaçların oluşturduğu “orman denizi” ile süslenmiştir. Yüksek kesimlerde ise bu ağaçlara meşe, kestane, kızılağaç gibi yapraklılar karışır. Orman gülleri, orman altı bitkileri ve eğreltiler ormanlık alanlar” bu cenneti tamamlar.

Ayrılmak kolay değildi bu muhteşem güzelliklerden…

“Dikenlerin içinde bir çiçeğe uzandım,

Elim koynumda kaldı, yandım allahım yandım!

Sen ağla, ben ağlayım, beşikten düşmüş gibi,

Bir anne sütü yok mu, yetişsin ilaç gibi!...” diyerek medar arıyordum yüreğime düşen bu sevdaya, Karşıköy sevdasına.

O an gelmişti. Hüznü, ayrılığı, acıyı, sevdayı aşkı, orada bırakmak kolay değildi ama mecburdum.

Oysa;

Tepede yedi iklim gözlerken yolumuzu,

Dedim “yine feleğe kaptırdık kolumuzu” demiştim.

Ayrılamıyordum, ağlıyordum. Bir yani sevinç ama bir yanı da kadere sitemdi o anlarımın!

Isırdı bir zebanı  ufuktaki renkleri,

Allı morlu yanaklar indirdi kepenkleri!

Karşıköy içimde bir yara, unutulmaz bir sevdadır, aşktır. Hiç bitmeyecek, geçmeyecek muhteşem bir güzelliktir…

“Rüyaların Dünyası”isimli şiirimi de orada yazmıştım.

Bu rüya çabuk bitmişti.

“Fırladım yatağımdan pencereye kapandım,

Tarihte hiç sönmeyen o ışığı aradım,

Mazısıyla kol kola yine öyle parlıyor,

Ağlayan gözlerimden yaş değil kan akıyor” diyen mısralarla son bulmuştu.

Tayinim çıkmıştı. Gurbetten sılaya dönüyordum. Çok sevdiğim, unutamadığım güzelliklerden ayrılma vakti gelmişti.

“Vurdun başımı felek Borçka kayalarına,

Göz yaşımı akıttın Çoruh’un sularına.

Ümitlerim yok oldu, karanlık hüzne bağlar,

Perişan yüreğime destek olun Ey!... dağlar!

Bana verdiğin derdi hiç kimselere verme,

İçimden geçenleri n’lur ona gösterme.

Zihnim tırmalanıyor tuttu beni baş ağrım,

Onu yarına gönder, beni evime tanrım...”deyip şiirimi noktalamıştım Karşıköy’de.

Bugün, hatıralarımın derin sularına gömüldüğü baraj gölünü görmek istiyorum. Onun kıyısında “bir tadımlık durmaya ve tam ortasında boğulmaya razıyım” diyorum…

Sevgi ve saygılarımla….

 
Toplam blog
: 449
: 609
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

Rizede yayınlanan ilk renkli gazete ViraHaberin kurucusuyum 5 sene baş yazarlığını yaptım. İLESAM..