Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '13

 
Kategori
Güncel
 

Suriye'de kimyasal silahlar konusu

Suriye'de kimyasal silahlar konusu
 

Arşiv


Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddialarının sonucu bir türlü açıklığa kavuşturulamadı.

Konuya başlamadan önce bazı koyutları belirtmek yararlı olabilir:

Kimyasal silahların tüm çeşitleri ve ölümlerdeki tüm belirtilerin listesi var mıdır, yok mudur, kamuya açık duruma getirilmesi gerekli.

Halihazırdaki kimyasal silahların hemen tamamının 3. Dünya ülkelerine satanlar G-8 ülkeleri.

En önemlisi şu:

Kimyasal silah kullanımının insanlık suçu sayılması konusunda boşluklar var:

Savaşlarda askerlerden çok siviller ölür. O eskidenmiş: 2 ordu, yerleşim merkezlerinden uzak yerlerde meydan muharebesi yaparmış. Şimdiki savaşlar kent merkezlerinde sürüyor. Eh, kaza kurşunu da epeyi bol oluyor. 

En kritiği de şu:

Eski Yugoslavya iç savaşları sonrasında, Sırbistan halkı neredeyse toptan yargılanacaktı. Bu er veya geç olacak. İdam suçunun kalkması da henüz mümkün değil. Yani, yakın gelecekte bazı halklar topluca idama mahkum edilebilir

Sonuçta, vatana ihanetten söz ediliyor ve bu suç ABD’de de idam cezası talebiyle yargılanabiliyor, hem de ortada hiçbir silah kullanımı yokken, en son Snowden olayında olduğu gibi.

Yani:

Hüküm süren iktidara karşı çıkan kendi halkını toptan ölüme mahkum eden bir hükümet yetkilisi, bunu kalkıp da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde pekala savunabilir.

Yani:

Tarihte bazı hukuksal durumlar, epeyi çetrefilli olabilir. Suçun, suçlunun ve cezanın tanımı olamayabilir.

Gelelim vakaya:

Suriye’deki kimyasal kullanımı konusunda en üst düzey yetkililerden biri Türk (Ahmet Üzümcü) imiş ve onunla bir söyleşi yapılmış. Onun dediklerine bakalım:

(İlginç olan, kimyasal silah kullanımının incelenmesi için ilk kez Suriye hükümeti başvurmuş olması.)

“19 Mart’ta ilk kez Suriye hükümeti kullanım iddiasıyla müracaat ettiğinde Genel Sekreter’e orayı belirtmişti. Daha sonra aynı yeri İngiltere, ABD, Fransa, hatta Rusya da, kullanıldığı iddiasıyla geldiler. Tüm ilgili devletler Khan Al Asal’da kimyasal silah kullanıldığını iddia ediyorlar.”

hurriyet

Yani, bu türden bir silahı ilk kezinde muhalefet kullanmış olabilir. Hala da durum öyle.

Soruşturma sürecinde ise çatlak var.

“Bu soruşturma kapsamında Genel Sekreter’in kararıyla BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri bu soruşturmanın dışında bırakıldılar. Gerek soruşturma heyetinin oluşumu bakımından, gerek laboratuvarlar bakımından P5 (ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin) uyrukluları ve laboratuvarlarını soruşturma dışında bırakma kararı aldık.”

İyi de, çok özel durumlar dışında o silahlar üreten de oraya ileten de, bu ülkelerden birinin vatandaşları zaten. Suriye uzay teknolojisi üretmiş falan değil henüz. En azından bazı kimyasal silahların teknolojisi de, zor bir teknolojidir, iz bırakmamak açısından.

Şu anki kanı kimyasal kullanıldığı yönünde değil mi?

Birçok uzman görüntülere baktığı zaman bunun toksik bir madde sonucu olduğunu düşünüyor. Ama bu nedir, kimin tarafından kullanılmıştır bu konulara yorum getirmek mümkün değil.”

Demek ki kimyasal silahların izi, aylar bazında silinebiliyor. Demek ki birileri bundan böyle zaman geçirme taktiğini hep kullanacak.

David Cameron, ‘Elimizde kendi laboratuvarlarımızda incelettiğimiz bulgular var’ dedi. Washington yine benzer bir eminlikle ‘Sarin gazı kullanıldı’ dedi. Siz kurum olarak bu kadar ince eleyip sık dokurken, o ülkeler nasıl kesin yorumlar yapabiliyor?

Bizim prosedürlerimiz çok kesin ve belgelere bağlanmış usuller ve bu usullerin dışına çıkmamız mümkün değil. Mesela ‘chain of custody’ diye bir usul var. Bu çerçevede örneklerin soruşturma heyeti mensuplarınca alınması gerekiyor. Başka biri tarafından alınan örnekleri bizim laboratuvarlarımızda inceletmemiz usule uygun değil. Ben bahsettiğiniz ülkelerin bulgularının doğru ya da yanlış olduğunu söyleyebilecek durumda değilim. Anlıyorum ki onlar bazı örnekleri elde etmişler ve bir şekilde tahlil ettirmişler. Tabi ki tahlil yeteneklerini de sorgulamıyorum. Gayet mücehhes laboratuvarları var. Fakat bizim uluslararası, ehil, teknik bir soruşturma komisyonun yaptığı soruşturmayla o farklı bir şey. Bizim o soruşturmanın farklı aşamaları sonuçlanmadan herhangi bir kanaatte bulunmamız mümkün değil. Usullerimiz farklı, öyle söyleyeyim.”

Öncelikle şu kesin:

ABD ve İngiltere yetkilileri bu konuda daha önce yalan söyledi.

Devamında ise:

Kurumun yavaş ve bürokratik işlemesi ise, onlar karar alana kadar savaşın bitebileceği bir durum yaratmış çoktan. 

“1995 yılında biliyorsunuz Tokyo’da, metroda sarin gazı kullanıldı. Ortaya çıktı ki bunu çok küçük çaplı bir laboratuvarda üretebilmişler.”

Söyleşiyi veren kişi, bir uzman açısından olmaması gereken bilgisel senkoplar yaratmış:

Olayın bilgisini o sarin gazını üretenler bilmiyor olabilir. Atom bombası konusunda da öyle. İlk atom bombası bilgisini üretenler ile kullananlar bambaşka kişilerdi. Bu bir.

O bilginin o kullanıcılara ulaşma yolu ise karmaşık bir konu.

Şöyle örnekleyelim:

Lübnan’daki sağ ve sol teröristleri 1970’lerde aynı kişiler eğitmiştir zamanında. Bu nedenle, terör ve kontr-terör davranışları epeyi benzer olur. (Şimdilerde öyle değil.) Bu iki.

Kimyasal silah konusunda da böyle: Suriyeliler (ister devlet, ister muhalefet tarafı), o silahı kendi ülkelerinde minicik laboratuarlarda yapmış olabilir. O bilgileri her 2 tarafa da sağlayan kişiler aynı olabilir. O nedenle, kimyasal silah kullanımının hangi tarafça yapılmış olduğu muallakta kalıyor şimdilik.

Zamanında teröristin biri, bombalı suikastlarda, çift düzenek kullanımı yoluna gitti. (Herhalde tedbirli ve işini seven biri idi.) Sonra bu moda oldu. Uğur Mumcu dahil, epeyi hedef bu yolla yok edilir oldu. Yine de, dikkatli ve bilgili biri, o çok hatlı bombalar arasındaki nüansları ayırt edebilir.

Bu kimyasal silah kullanımında da böyle nüanslar vardır muhakkak. Ancak, ne yetkili, ne de G-7 iktidarları buna dikkat etmiyor bile.

Peki kim kullandı sorusuna kim cevap verecek o halde?

Genel Sekreter doğrusu bunu BM Güvenlik Konseyi’nin ele alması gerektiğini düşünüyor. Güvenlik Konseyi daha geniş bir araştırma yapılmasına karar verirse bunu kim yapar bilemiyorum. Çünkü bu başka türlü bir kriminal soruşturma gerektirir.

Onu da siz yapamaz mısınız?

Bizim yeteneklerimizin buna yeterli olacağını zannetmiyorum.”

Vurguladığımız da bu zaten. Yalnızca, buna izin verilmeyeceği ve bu söyleşiyi yapan kişinin buna cesaret edemiyebileceği söylenmemiş. Sonuçta, ya görevinden alınır, ya da bir tarfik kazasında erkenden ölür. Hep böyle olmakta.

Konu uzayıp gidiyor.

En son bir saptama daha var, onunla konuyu bağlamış olalım:

“Savaş ortamında bunların bizim kurallarımıza göre imhası çok zor. Hemen hemen imkânsız. Fakat eğer mümkün olsaydı, bunlar herhalde bir-iki yerde toplanıp imha tesisleri kurulduktan sonra çeşitli yöntemlerle imha edilirdi. Çeşitli yöntemler var. Mesela Çin’de II. Dünya Savaşı’ndan sonra terk edilmiş olan kimyasal silahlar var. Bunlar kullanılamaz halde, fakat insanlar temas ederlerse zarar görebiliyorlar. Bulundukları yerler de tam bilinmiyor. Bunları bir yerde topluyorlar ve patlayıcıya sarılıp imha ediliyor. Belli bir şiddetle patlatıldığı zaman kalan küller başka bir süreçten geçirildikten sonra zararsız hale getiriliyor. İmha yöntemleri çeşitli, fakat savaş ortamında bunları yapmak mümkün değil.”

Aslına bakılırsa, tam tersi. Sonuçta, savaşta zaten siviller ölüyor ve her iki tarafın da buna aldırdığı falan yok. Ancak, söyleşiyi yapan kişi, bu saptamasının o silahların asla ve kata bulunamamasına yol açacağını, bu silahların da onyıllar sonra bile etkili olacağını, şimdiki davranışının sonuçta yine epey sivilin ölümüne yol açacağını ya öngöremiyor, ya da biliyor da söyleyemiyor.

Son saptamalar:

Kimsenin ne olduğuna aldırdığı yok. Bulunmasını isteyenler yalnızca slaktivist davranmış oluyor.

İstenirse, biraz daha telafatla hem silahlar bulunur, hem yok edilir, hem de gerekli kişiler bulunup cezalandırılır. Böylesi bir kör oyunu, yalnızca kurallara uygun davranmış görünme isteğidir.

En önemlisi:

Bu hamama girersen, terlesin. Bu mevkideysen, epeyi sorumluluğun var demektir. Bunlardan en önemlisi, dezenformasyon yapmamaktır.

Doktor House ne demişti?:

“Bir bilgi varsa, sen onu bilmiyorsan, suçtur.

Biliyor da kullanmıyorsan, yine suçtur.

Başkaları bilmiyor da sen öğretmiyorsan yine suçtur.”

Yani, hukuk ilkeleri ve yasalar gibi...

Ya da, bazı bilgiler öldürür...

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..