Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '11

 
Kategori
Güncel
 

Suriye Esad Krallığı

Ortadoğu’da olağanüstü hal rejiminin en uzun sürdüğü devletler arasında ilk sırada yer alıyor. Polis, mahkeme kararı olmadan uzun tutuklamalar yapabiliyor. Yönetim, yıllardır nüfusça azınlık durumunda olan Nusayrilerin elinde.

Topraklarında kimliksiz yaşayan yüz binlerce insan var. Cezaevlerinde binlerce siyasi tutsak kötü şartlar altında cezasının bitmesini değil ölümü bekliyor sadece. Topraklarında ise iktidarın baskıcı polis yöntemleriyle zihinleri bile esirleştirdiği milyonlarca insan yaşıyor.

Suriye’den söz ediyorum. Cengiz Çandar’ın nitelemesiyle “Suriye Esad Krallığı’ndan” ya da ulusal bir yenilgiden kendisi için zafer yaratabilen Hafız Esad’ın ülkesinden.

Bilirsiniz, bir komutan için, savaşı yöneten bir lider için yenilgi kariyerinin de ve çoğu zaman yaşamının da sonudur. Örneğin Churchill, Çanakkale Savaşı’nda yaşanan yenilgiyle istifa eder. Hitler ikinci dünya savaşında yaklaşan sonu gördüğünde intiharı seçer.

Ama Esad Golan tepelerini İsrail’e kaptıran beceriksiz bir Milli Savunma Bakanlığı serüveninden sonra yönetime gelir. Böylece Suriye, Arap dünyasında yaşanan “Filistin Travmasının” yanında bir de “Golan Tepeleri travmasıyla” yaşamaya başlar.

Bunu yaşatan askeri güçlerin sorumlusu Esad çok geçmeden ömrü boyunca sürdüreceği başkanlığa geçer. Yani bir hezimetten bir iktidar yaratmanın başarısı kendisine aittir.

Aynı zamanda 1982 yılında Hama kentinde ”başarılı bir nüfus kontrolü” olarak kayıtlara geçen ve 20 bin insanın havadan ve karadan bombalanarak öldürülmesi ve bir o kadarından bir daha haber alınamamasının vahşeti de kendisine aittir.

Bu arada o vahşette bizim 12 Eylül generallerinin payı olduğunu da belirtelim. 12 Eylül yöneticileri Hama katliamından kaçıp ülkemize sığınan muhaliflerin idam edileceğini bile bile Suriye’ye teslim etmişti çünkü.

Peki Hafiz Esad’ın gücü nereden kaynaklanıyordu? Esad, Ortadoğu’daki tüm diktatörler gibi soğuk savaş döneminin lideriydi aslında. Amerika ile Sovyetler arasındaki çekişmelerden ülkesine kazanç sağlamaya çalışan fırsatçı bir liderdi. Ülke genelinde kurduğu istihbarat örgütü sayesinde varlığını sürdürüyor ve muhalifleri sert yöntemlerle tasfiyeden çekinmiyordu.

Ölümüyle yerine oğlu Beşar Esad geçti. Avrupa’da eğitim almış genç liderden beklenen ülkesinde reform hareketi başlatmasıydı. Bu reformlara başlamaması kıramadığı Baascı güçler midir bilinmez ama ne uluslar arası kamuoyu ne de Suriyeli Araplar genç liderin sıkışmaya başladığı dönemde başlattığı siyasal makyaja aldanmadı.

Oğul Esad babasının yöntemlerini zarif kişiliğinde eriterek sürdürmeye devam etti. Göz doktoru olmasına rağmen siyasal alandaki gelişmeleri maalesef göremedi. Tunus’ta yakılan isyan ateşinin ülkesine de sıçrayacağını tahmin edemedi.

Rejimi için çanlar çalmaya başladığında her Ortadoğulu liderin sığındığı bahanelere o da sarıldı.”Ülkemizi zayıflatmaya çalışıyorlar, halkımız son derce memnun, dış güçlerin oyununa gelmeyelim, Allah bizimle beraber” gibi bilindik yüzyıllık kocaman ve boş laflar etti.

Bu ajitasyon yetmediğinde babasının yerine geçtiği ilk dönemlerde başlaması gereken adımları hatırlayıverdi. 150 bin Kürt için vatandaşlık hakkını kabul eden yasayı onayladı. Siyasal örgütlenmelere izin vermeye başladı.

Olağanüstü hal yasasına son vererek vatandaşlarına ve dünya kamuoyuna “reform başlatıyoruz” mesajı vermeye çalıştı. Esad hanedanlığını ayakta tutan Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırarak sempati kazanma çabalarına girişti.

Ekonomide yolsuzlukla mücadele edileceği seçimlerde başka partilerin katılmasına izin verileceği müjdesini verdi. Ülkede görev yapan hükümete son vererek tepkileri dindirmeyi başaracağını umdu ama artık özgürlük ateşinin bir kere yakıldığını ve ülkenin üzerindeki Esad ailesinin karanlığı kalkmadan çabalarının işe yaramayacağını anlamadı.

Halkın sorununun ülkesiyle değil Esad ailesinin yıllardır süren yönetimiyle olduğunu anladığında ise oğul Esad Baba Esad’a dönüşmekte gecikmedi. Katliama başladı. Sivil halkın üzerine keskin nişancıları ve tanklarıyla gitmeye başladı.

O da her diktatör gibi sahip olduğu gücün kendisini ayakta tutabileceği inancında. Kendi vatandaşlarının ölümünden iktidarına yeni bir hayat vereceğine inanıyor.

Yanılıyor. Ölümler, öldürmeler üzerinden yeni bir hayat kurgulanmaz çünkü, kurgulanamaz… 

 
Toplam blog
: 36
: 476
Kayıt tarihi
: 26.03.11
 
 

Üniversite mezunuyum. Yerel bir gazetede çalışıyorum...