Suriye Meselesi

Bilindiği gibi Suriye 1947 yılında kuruldu. O zamana kadar Fransız mandasınca yönetilen Suriye bir nevi Fransız sömürgesiydi.

Sömürgeciler bir yerden fiziki olarak çıkıyormuş gibi yapsalar da etkileri öyle kısa zamanda bitecek bir çıkış ne yazık ki olmaz, olamaz. Bu sömürgeciliğin felsefesine aykırıdır. Batı düşünce sisteminde öyle şeyler yoktur.

Sömürgeciler ve zihniyet olarak su kaynakları düşünün, baraj olarak da sömürgeci ülke olsun, tüm su yolları baraja akacak şekilde inşa etme süreci olarak da tarif edilebilecek bu zaman dilimi çok yönlü bir çalışma içerir. Eğitim kurumlarından, altyapı sistemlerine kadar hemen her konuda yapılan bilinçli dönüşüm o kadar çaba ile kurulan yapıları bir devletin adı değişti diye tersine çevrilebilecek bir durum değildir. Alıştırma evcilleştirme süreci medenileştirme kavramları ile birlikte eğitilme adı altında bir kaynağa doğru yönelir. İnsanlar neden niçin yaptıklarını bilmeden kendilerini Fransız modasının ikonu haline getirirler ki birilerinin taktığı “Chanel” marka kaşkol, kravat ya da bir pardösü dediklerinden çok daha derin anlamlar içerir.

Kılıktan kıyafete kadar her anlamda yaşanan derin dönüşüm, kazanılan alışkanlıklar öyle kolaylıkla tersine çevrilebilecek bir durum değildir. Bu kültürel bir mühendislik çalışması ile birlikte birbiriyle eş zamanlı çalışan bir dizi planlı çalışma içerir. Durumu tersine çevirmek; baraja dolan suyu geri geldiği kaynağa pompalamaktan inanın ki daha zordur.

Bilinçli olarak yazılan ifadeler, olaylar birkaç şekilde etkiye sahiptir. Derinlemesine düşünülmeyen her fikir, su sabun etkisi yaparken, sabunun arkasındaki emek, çalışma, su molekülleri göz ardı edildiğinde de anlamlıdır. Gerçek bu kadar basit değildir de basitçe Suriye meselesine bir de bu açıdan bakılması gerekir diye düşünmekteyim.