Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '13

 
Kategori
Siyaset
 

Suriyede Ruanda katliamı sendromu

Suriyede Ruanda katliamı sendromu
 

Antakya /Samandağ'da İnsani yardım kampanyası ve selefi vahhabi katliamcı terörle ilgili basın açıklaması


Afrika’daki sömürgelerini ellerinde tutmak isteyen Belçika Fransa gibi batılı emperyalist güçler ekonomik ve askeri güçlerinin zayıflaması üzerine zayıflayan kontrollerini güçlendirmek için eski emperyal ilkeye sarıldılar. Divida et empera’ ya… Ortadoğu’da da çok bilindik bu eski prensip olan böl ve yöneti uygulamaya geçirdiler…

Ruanda halkı birbirine akraba çoğunlukla Hutu ve Tutsilerden oluşmaktaydı. Hutular nüfusun yüzde doksanını Tutsiler ise yüzde ona yaklaşan bir bölümünü oluşturuyordu. 90 lı yıllarda Belçika sömürgesi olan Ruanda da Belçika ırksal fiziksel ve maddi ayrıma dayalı bir yönetim biçimini benimsedi. Çoğunluk olan Hutular baskı altına alındı Tutsiler desteklendi. İşe alımlarda kamusal hizmetlerden yararlanmada, ayrımcı aktüel terminolojiyle, ötekileştirici bir politika güdüldü. Belçika çoğunluk ile azınlığı kutuplaştırıp ayrıştırarak kendine yönelecek tepkiyi toplumun kendi kendine yönetmesini hedefleyerek yönetimini devam ettirmeyi hedefledi. Bu politika toplumda ayrışmayı arttırdı. Hutular Ruanda bağımsızlığını kazandıktan sonra batılı sömürgecilerin yerli akraba işbirlikçileri olarak gördükleri Tutsileri ve kendilerini desteklemeyenleri toplu bir kıyımdan geçirdiler. Yarı sivil yarı askeri şekilde teşkilatlanmış binlerce Hutu 6 Nisan 1994 ‘te devlet başkanlarının uçağının düşürülmesini sebep gösterek silahlar, satırlar ve kesici delici aletlerle ‘böcek avı ‘ dedikleri katliama başlamış bütün dünyanın gözü önünde yüzlerce gün süren katliamda 800 000 bin Tutsiyi soykırıma uğratmışlardır Şiddet sarmalı birkaç yıl sonra ters tepmiş örgütlenen Tutsilerin başlattıkları Ruanda Yurtsever Hareketinin ülkenin önemli bir bölümünü ele geçirmesiyle iç savaşta ateşkes ilan edilmiş ve bu sefer de İntikam hareketlerinden korkan hutular komşu ülkelere göç etmeye başlamışlardır.

Ruanda katliamı sonrası çeşitli yargılamalar yapılmışsa da faillerin çokluğu ve uluslararası suç mahkemelerinin yetersizliği nedeniyle katliam sanıkları çoğunlukla cezasız kalmışlardır. Ruanda katliamı konulu Otel Ruanda gibi birçok pişmanlık, üzüntü temalı film çekilmiştir.

Suriye kendine özgü bir siyasi rejimi belirli bir kültürel sosyal ve ekonomik birikimi ve dış politikadaki yeteneği ve kurumsal örgütlenmeleriyle elbette bir Ruanda değildir. Suriye toplumu etnik, inançsal ve kültürel farklılıkları olan ama her aidiyetin birbiriyle yaşama kültürünün olduğu, birbirine saygılı bir toplumdur. Devlet teşkilatlanmasında hiçbir Ortadoğu ülkesinde görülmeyen bir olgunlukla çeşitli kimlikler yer bulabilmektedir. Bu vatandaşlara verilen bir lütuf değil vatandaşlık hukukunun bir gereği olarak kabul edilen bir uygulamadır. Bugün Suriye’nin İçişleri ve Dışişleri Bakanları Sünni; Milli Savunma Bakanı Hıristiyanken diğer bakanlıklarda ve orduda ise Alevi, Kürt, Dürzî gibi aidiyetler yer bulabilmektedir. Çoğulcu batı tipi demokrasi olmasa da Katar, Arabistan gibi ülkelerden demokrasi insan hakları konularında ilim irfan ithal edecek kadar da geri değildir. Demokrasiye geçiş süreci Suriyede bir günde gerçekleşemez çünkü demokrasi belli bir siyasi olgunluk ve birikim gerektirir. 80 yılı geride bırakan devletimizde bile hala demokrasinin olmadığı askeri, sivil ve şimdi de demokrat cemaat vesayetinin devam ettiği herkesçe bilinmektedir.

Suriye’de bir buçuk yıldır devam eden ve iç savaş izlenimi veren Arap baharı; muhalif demokrat muhafazakâr tugayların birdenbire ağır silahlarla donatılmaları; ele geçirdikleri kamu görevlisi, genç ve diğer insanları katletmeleri ve ülkedeki diğer etnik grupları göç katliam tehditleriyle baskıya almaya çalışmalarıyla cehalet temelli bir Kara Kışa dönmüştür. Onca çabaya rağmen halen muhaliflerin Suriyelilerin kanının akmasından, öldürülmelerinden, yaralanmalarından ve bazı yerleşim yerleri ile gümrük kapılarını çevre ülkelerin fiili desteğiyle almaktan başka bir başarıları yoktur. Başarısızlıklarının nedeni açık ve nettir. Geniş halk kitleleri Alevisi Sünnisi Hristiyanı ile onları desteklememekte, onlara güvenmemektedir. Yoksa hiçbir güç halkın meşru taleplerinin önünde duracak kadar büyük değildir. Halep, Şam ve Lazkiye silahsız ve kansız bir hafta kent meydanlarında oturma eylemi yapsa rejim gerekli mesajı alır ve Esat bırakıp gitmekten başka yolu kalmadığını görerek çekilirdi! Namlular hiçbir koltuğu uzun süre ayakta tutamaz. Meşruiyetini halkın rızasından gönlünden alan bir iktidar ancak bir ülkeyi ayakta tutar. Suriyeli muhaliflerin anlamadığı tam da budur. Muhalifler toplumsal dokudaki farklılıkları bir ayrışma bir nifak fırsatı olarak görmekte ve Suriye toplumuna demokratik, toplumcu insan haklarına saygılı hiçbir mesaj iletememektedirler. Onlar konjonktürdeki değişimleri kendileri için iktidar ve güç kazanma fırsatı olarak gören ve körfez petro dolarlarıyla desteklenen nefret söylemine düşmüş siyasi manipülatörlerdir.

Uluslararası toplumun Suriye’deki azınlıklara bahşetmek istediği can mal ve namus güvenliğinin hiçbir temeli yoktur. Kendi iç sorunlarını çözemeyen kendi iç barışları olmayan evrenin en gerici rejimlerinin taahhütleri, garantileri kıymetsizdir. Suriye toplumunun sorunun Suriye’nin iç dinamikleriyle çözülmesi en isabetli çözüm olacaktır. Bugün Suriye halklarına yaşattırılan, hissettirilen Ruanda Sendromu Suriyelilerin sağduyusu ve sosyo kültürel olgunluklarıyla aşılacaktır. Güneydoğuda çalışan ve onlarca ölüme, mayın patlamasıyla kalıcı yaralanmaya tanıklık eden biri olarak kendi ülkemdeki barışı, toplumsal kaynaşmayı halledemeden bölgesel güç odağı iddiasıyla Orta Doğuyu dizayn çabalarımızın temelsiz bir uğraş olduğuna inanıyorum.  

 
Toplam blog
: 44
: 470
Kayıt tarihi
: 09.09.13
 
 

 Merhaba. Yazmak, yazılarımı okuyucuyla paylaşıp onlarla birlikte öğrenmek için basladım bu yazın..