Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Siyaset
 

Suriyeli mülteciler kalıcı gibi...

Suriyeli mülteciler kalıcı gibi...
 

Suriyeli küçük bir kız...Bu bakışlar, sağlıklı karar vermemi engelliyor...


Başbakan Erdoğan, diyor ki, "BU KALICI BİR DURUM DEĞİL..SURİYE'DEKİ ŞARTLAR DÜZELİNCE...BURADAKİ KARDEŞLERİMİZ EVLERİNE DÖNECEKLER..."

Ben de diyorum ki, "ÖLME EŞEĞİM ÖLME"

Bu ümitsizliğimin nedenini bloğumum son kısmında açıklamaya çalıştım.

x    x     x

Suriye'de, Mart-Nisan 2011'de, Baas Partisi'sini iktidardan indirmek isteyen "muhalifler" ile Baas Partisi'ne sadık askerler arasında başlayan silahlı çatışmaklar, giderek bir "iç savaş"a dönüşünce, savaş korkusuyla ülkemize sığınan "Suriyeli mültecileri"  misafir gibi ağırladık, yedirdik, içirdik ve yatırdık.

Milli gelirimizde payımıza düşeni onlarla paylaştık. Verdiğimiz vergilerin bir kısmını onlara akıttık. Ülkemizdeki hallerine acıdık, üzüldük...

x    x    x

Bir gün, mahallemizin bakkal dükkanı önünde meyve ve sebze tezgahının yanında durmuş, bakkal ile sohbet ediyorduk. Bir kadın ve iki küçük kız(Suriyeli) önümüzden geçti. 10-15  adım gittikten sonra kızlardan küçüğü geriye döndü, yanımıza yaklaştı ve tezgahtaki elmaları göstererek sanki ister gibi bir şeyler söyledi. Bakkalın iznini alarak tezgahtan bir elma aldım ve küçük  kıza uzattım. Küçük kız sevindi ve koşarak diğerlerinin yanına koştu. Kadın ve iki küçük kız geriye-bize- bakarak gülümsediler.

Daha sonraki günlerde, akerdeon çalarak para isteyen(dilenmek söcüğünü hiç sevmem) Suriyeli  küçük erkek ve kız çocukları ile karşılaştım ve onlara para verdim...Hatta bazen, yürürken dalgınlıkla geçtiğim olanları sonradan fark edince, yolumu değiştirerek tekrar karşılarına çıkarak para verdiğim bile oldu.

Bazen otobüse, tramvaya ve metroya bindiğimde de, "hali vakti iyi" olanlarla da karşılaştım...Bizim ülkemizde bizden daha rahat görünüyorlardı. Taşıt içindeki yüksek sesle konuşmaları ve şakalaşmaları hiç hoş değildi. Çok kızdım. "Yeter ulan susun artık!" dememek için kendimi zor tuttum.

Aradan uzun bir süre geçtikten sonra, baktım ki, Birleşmiş Milletler ve dünyanın hiçbir ülkesinden bunlara yardım yapılmıyor ; "Dünyanın enayisi biz miyiz?" diye düşündüm ve "Suriyeli mültecilerin" fakirlerinin değil de ,öncelikle --yukarıda anlattığım şımarıklar gibi --"hali vakti yerinde" olanlarının ülkelerin gönderilmesi gereğini açıklamaya çalışan bir blog yazdım.

Çünkü onların, yani "hali vakti yerinde", başka bir deyişle "tuzu kuru" olanların, bir şekilde ülkelerinde kalıp, savaşan taraflardan birini seçerek savaşmaları gerektiğini düşünüyordum. Bu nedenle, öncelikle onların gitmesini istedim...Bana göre onlar, "Beyaz Suriyeli" idi...Şehrimizin(İstanbul) en lüks yerlerinde oturuyorlar ve lüks yerlerden alışveriş yapıyorlardı. Çoğu da iyi gelir getiren işler kurmuşlardı. "Hali vakti iyi" ve "orta halli" olanlar da satın aldıkları ya da kiraladıkları evlerde oturuyorlardı.

Ama yazdığım bloğu, uzun süre "taslakta"  tuttum. Sonra, aklıma birden, benden elma isteyen o küçük Suriyeli kızın gülümseyen yüzünü hatırladım ve taslakta tuttuğum bloğumu -- tuzu kurularla birlikte onlar gibi olanlar da gidebilir düşüncesiyle -- yayına vermekten vazgeçtim...Sonra da sildim.

x    x     x

Ülkemizin çeşitli şehirlerinde ve kendileri için hazırlanan kamplarda yaşayan Suriyeli mültecilerin, zaman zaman bazı olaylara karıştıkları gözlüyorduk ama, Gaziantep'teki son olaylar, benim "sabır bardağımı" taşıran son damla oldu...

Gaziantep'te konuşan Başbakan Erdoğan, "Bu kalıcı bir durum değil. İnşallah Suriye'deki şartlar düzeldiğinde, buradaki kardeşlerimiz Suriye'deki  evlerine geri döneceklerdir." dedi.

Bence bu, inşallah ile maşallah ile bitecek bir iş değildir...

-- Amerika, Esad'ın, "çoluk-çocuk" demeden binlerce insanı katletmesine ve öldürdüklerinden daha fazlasının da ülkelerini terk etmelerine rağmen hiç sesini çıkarmadı...Belki de, bölgedeki çıkarlarına zorluk çıkaracağını düşündüğü hasımlarının bir şekilde yıpranacağını ve güçten düşeceğini düşünerek, olaylara seyirci kaldı...Ama aynı Amerika, IŞİD istikametini Erbil'e döndürünce hemen, Kuzey Irak'taki çıkarlarını korumak için askeri müdahaleye girişti.

-- Rusya'nın, daha Sovyetler Birliği zamanından bu yana Suriye ile süregelen politik, ekonomik ve askeri işbirliği, Suriye'ye müdahale tartışmalarını bitirmiştir...Rusya'nın ağırlığını koymasıyla müdahale seçeneği ortadan kalkmıştır.

-- Suriye'de, 3 haziran 2014'te yapılan "uyduruk bir seçimle"  Esad, daha yeni Devlet Başkanı oldu...Bir sonraki seçimleri de kazanmayacağını ve  Devlet Başkanlığı'nı sürdürmeyeceğini kim bilebilir ki?

Yani, Ölme eşeğim ölme...

Bu duruma göre, ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin, "geçici misafirlikler", "kalıcı"  hale dönüşecek gibi...Vicdanımız onları, şimdiye kadar 150 bin insanını katleden Esad'ın ellerine terk etmemize izin vermiyorsa, onların ve onlarla birlikte yaşamak zorunda kalan kendi  insanlarımız için daha sıkı önlemler almamız gerekiyor.

Mahalle ve Köy Muhtarlıklarının, Kaymakamlıkların ve Valiliklerin, bunlarla ilgili kayıtlarının güncelleştirmeleri ve  aralarındaki, sabıkalı, kaçakçı, örgüt üyesi, casus gibi geçmişi olanların ayıklanarak yurtdışına çıkarılmaları sağlanmalıdır.

"Hali vakti yerinde" olmayan, yani "orta halliler" gibi en azından bir ev kiralayıp sokaklarda satıcılık yaparak ya da küçük bir dükkan açarak yaşamlarını sürdürmeye çalışanlar da yerel yönetimler tarafında sıkı bir takip ve kontrol altına alınmalıdır...Dışarıda yaşam güçlüğü çekenler için gerekirse yeni kamplar açılmalı ve oralara yerleştirilmelidir.

Başka yapacak bir işimiz yok...Ya Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi "Suriye'deki şartların düzelmesini" bekleyeceğiz, ya da Esad'ın ölmesini...

 

Biz hiç gitmeyecekler gibi önlemlerimizi alalım da, giderlerse şansımıza...

 

cdenizkent

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..