Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

Suriyeliler Kime Göre Ceza, Kime Göre Ödül?

Suriyeliler Kime Göre Ceza, Kime Göre Ödül?
 

Son günlerde Suriyelilerle ilgili bir tartışmadır gidiyor. Orta Doğu ülkelerinin hemen hiçbirinde sıradan vatandaşın sınırların çizilmesinde herhangi bir etkisinin veya katkısının olmadığını belirtelim. İngiliz diplomat Mark Sykes, Fransız diplomat François Georges-Picot kadar bir etkisi sözde kurulan ülkelerin halklarının en ufak bir yetkisi olmamıştır.

Sykes-Picot Anlaşması, I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı'nın 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa[1]arasında yapılan ve Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre; 1915'te Arabistan Yarımadası'nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı'ya karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin'i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kuracaktı. Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır'daki Britanya Yüksek Komutanı Mc Mahon arasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmıştır. Fransa böyle bir plana karşı çıkıp Britanya'ya baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istedi. Rusya'nın onayı ile imzalanan bu antlaşmaya göre;

1.     Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,

2.     Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi,  Adana,  Antep,  Urfa,  Mardin,  Diyarbakır,  Musul ile Suriye kıyıları,

3.     Britanya'ya Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.

4.     Fransa ile Britanya'nın elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,

5.     İskenderun serbest liman olacak,

6.     Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.

1917'deki Rus devriminden sonra Rusya antlaşmadan ve paylaşımdan vazgeçmiş, Lev Troçki gizli olan bu anlaşmanın bir kopyasını 24 Kasım 1917'de İzvestiya gazetesinde yayınlayarak dünya kamuoyuna Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına ilişkin gizli paylaşımları açıklamıştır.

Suriye, Irak, Ürdün ve hatta Türkiye ile ilgili kararları alan ve aslında paylaşım anlaşması olan bu sınırları dünyaya devlet diye yutturan İngiltere ve Fransa koalisyonudur. Türkiye’nin şimdilik şansı petrol bölgelerinde olmadığından bu bölgeye dokunmamışlardır. Sınırın kuzeyinde veya tesadüfen kuzeyinde olanların 1. Dünya Savaşından sonra rastgele ayrıldığı yapay sınırlardır. Bu sınırlar bir anda bu hale gelmemiştir. 18. Yüzyıldan sonra bölgeye yerleşen İngiliz Protestan din adamlarının okul açmaları gayesiyle bölgeye yerleşmeleri, bölgede birtakım hareketlenmelerin temellerinin ta o zamanlardan atıldığını kabul etmemiz gerekir. Bölgede ilk tuzağa düşenlerin Ermeniler olduğu kabul etmek gerekir. Nedenine gelince, savaşlar çete ayaklanmaları Ermenilerin doğal olarak bulundukları bölgeden ayrılmalarına neden oldu. Öyle ya bir bölgede diğerlerine karşı silahlı mücadeleye kalkışınca diğerlerinin eli armut toplamıyorsa bu karşılıklı ölümlere neden olması kaçınılmazdır. Eğer bölgede güçlü bir bütün olabilseydi, herkes için bütünün parçası olmak daha önemli olurdu. Küçük düşünenler küçülerek büyüyeceğini kabul hayal ederken, küçülerek yok olduklarını, kendilerini koruyamayacak kadar güçsüz hale geldiklerini veya geleceklerini acı tecrübelerle yaşarak öğreniyorlar veya öğrenecekler. Ama bu sanıldığı kadar kolay değil. Suriye örneği, Irak örneği, Libya örneği gibi anlayana Orta Doğu’da parçalanan ve yok olmaya yüz tutan milletler mezarlığı yatıyor.

Suriye’de yaşananlar öncelikle Suriyelilerin suçu değil. Suriye’de daha önce Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olan Araplar, Türkler, Türkmenler ve Kürtler yaşıyordu. Bu insanların birçoğunun tıpkı Bosna Hersek, Selanik, Makedonya’da yaşamakta olan insanlar gibi 1. Dünya Savaşı’nın tüm cephelerinde omuz omuza birlikte savaştıkları unutulmasın. Aynı zamanda bir kurşun atmadan Rus Cephesinde donan askerlerin önemli bir kısmının güney bölgelerden gelen askerler olduğu, kıyafetlerinin azizliğine uğrayan askerlerin donarak öldüğü rivayet edilir.  Kısacası Suriye bir devlet olarak yaşayacaksa o ülkenin vatandaşlarının zorunlu olarak seçtiği bir ülkedir orası, tıpkı bizim gibi.

Suriye bir devlet olarak yaşatılacaksa ki yaşatılması gerekir. Mevcut iktidarla devam etmesi halinde diğer halklarla ciddi sıkıntılar yaşayacağı aşikâr. Bu kadar ölümden, kandan gözyaşından sonra hiçbir şey olmamış gibi yapmaları oldukça zor hatta imkânsız bir durumdur. Öte yandan Suriye’nin işe yarar işgücü ülkeyi boşaltmış, nitelikli olanlar Avrupa’dan Amerika’ya tüm dünyaya yayılmışlardır. Bir ülke ancak ve ancak sağlıklı bir şekilde yeniden kurulacaksa nitelikli işgücü ile kurulabilir. Halkı bir araya getirecek olan münevverler ülkede olmazsa ülkeyi bir araya getiren, barıştıran insanlarını da kaybetmiş demektir. Böyle bir ülke kaos demektir.

Bize sığınan vatandaşlar çeşitli şekillerde yaşamaya çalışıyorlar. Zenginlik ve mutluluk içinde yaşadıklarını düşünmüyorum ancak hayatta kalabiliyorlar. Sağlık ve diğer harcamalarının bir kısmının Avrupa tarafından ödenmiş olması Türk halkının Suriyelilerden dolayı ciddi bir maliyetle karşı karşıya oldukları ve olacaklar kesindir. Öte yandan Türkiye’de birçok işadamının söz konusu Suriyelileri çalıştırmak suretiyle personel giderlerinden ciddi tasarruf ettikleri de doğrudur. Yani Türk’ün minimum asgari ücretle çalışacağı bir işte Suriyelilere ödenen ücret son derece azdır. Yaklaşık beş yüz ile bin lira arasında bir rakama çalıştıkları doğrudur. Bu ise gerçekte Türk işletmecisinin faydasına halkının zararınadır. Türkiye’de kaçak bir şekilde çalışan binlerce hatta yüz binlerce insan bulunuyor. Afrikalılardan, Ermenilere, Gürcüler, Türkî Cumhuriyetlerden gelen ve kaçak olarak bu ülkede çalışanlar Türk işletmecilerine daha fazla kazandırırken, ülkedeki asli unsurlar arasında büyükleri daha büyütürken, para kazanmak için emeğinden başka verecek bir şeyi olmayanlar için ciddi bir sıkıntı arz ediyor. Belki de son yıllardaki bazı kesimlerdeki zenginliğin temelinde başka ülkelere mensup kişilerin kayıt dışı çalışmalarının sağladığı bir suni zenginliktir. Gidin Antalya’ya Güney’e oteller Türkmen, Kırgız, Kazak, Özbek üniversite öğrencileriyle dolu ve birçoğunun sigortasının olduğunu da doğrusu düşünmüyorum. Çünkü üniversite öğrencisi sezonluk çalıştığından pek fazla sigorta, kayıt gibi şeyleri arama lüksünde bulunma hakkını kendinde görmez, göremez.

Son tahlilde Suriyeli ve sağlıklı her yetişkin bir bebek misali bakılamaz. Çalışmaları bir an önce çalıştırılmaları gerekir. Ancak dil eğitimi mesleki eğitim gibi eğitimlerden hızlıca geçirilerek en azından onların kamplarda gün boyu yatmalarının önüne geçilmesi gerekir. Aksi halde yatanların boş durmayacağı kuluçkaya yatacağı kesindir. İddia şudur ve doğrudur. Türklerde gençlerin çoğu işsizken Suriyelilere nasıl iş bulunacak. Bu durum emek gücüyle çalışanların kazançlarında önemli bir düşüşe neden olacaktır. Bu doğrudur. Çünkü patron kar sever. Türkiyeli (Türk-Kürt-Çerkez-Laz-Gürcü) işçiler de artık rakip olarak Suriyelilerle rekabet etmek zorundadır. Durum net olarak budur. Ya geri göndereceğiz bu mümkün değil. Avrupa yolu kapandı. Nitelikli Suriyelileri Avrupa sıfır maliyetle aldı. Geriye niteliksiz işçiler kaldı. Onlar da Türkiyeli (Türk-Kürt-Çerkez-Laz-Gürcü fark etmez) işçilerinin rakibi. Bu ise en akılcı ve kesin gerçek. Burada karar verirken ya yatırarak (kuluçkada) bakacağız, ya da kendi paralarını kendileri çalışarak kazanmalarına fırsat tanıyacağız. Hem bu uzun vadede maliyeti onların sırtına atacağız. Madenler, inşaatlar, bağlar, bahçeler artık onları bekliyor olacak. Bence boş durmalarından çalışmaları iyidir. Mecbur. Çalışma dediğimiz zaman senin tüm masraflarını ben sağlıyorum demektir. Karar çalışsınlar mı, çalışmasınlar mı?

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..