Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Sürpriz (!) balayı tatili - II.

Sürpriz (!) balayı tatili - II.
 

...Gün ağarmaya başlamıştı ve ben gözümü bile kırpmadan, sadece eşimin derin nefes alışlarını dinleyerek geçirdim bütün geceyi. Tamam, ilkokul dönemlerimde uyurgezerdim ve türlü çılgınlıklar yapmıştım; ama artık bu durum çok geride kaldı. O gece tuvalete gittiğimde gayet uyanıktım ve kapalı kapının ardından eşimin sesini net olarak duyduğuma emindim. Ama o ısrarla rüya gördüğümü düşünüyordu...

Peki o ses ondan gelmediyse kimden gelmişti? Ve merdivenlerden inerken duyduğum ayak sesleri kime aitti? Bu koca ve eski evde kim bilir kaç oda vardı, hatta korku filmlerindeki gibi gizli geçitler falan da var mıydı acaba?

Ben bunları düşünürken, gün ışığının ve eşimin varlığının verdiği güvenle uyuyakalmışım. Uyandığımda sabahın 11'iydi ve eşim yanımda yoktu. Hiç bu kadar hızlı ayıldığımı hatırlamıyorum! Kalbim yerinden çıkarcasına çarparak aşağı indim; neyse ki eşim mutfaktaydı (uyku sersemi nerede olacağını düşündüysem artık!). Ama suratında anlamlandıramadığım bir tuhaflık vardı. "Günaydın canım" derken, onu gördüğüme ne kadar da sevindiğimi bir kez daha anladım:

"Kurt gibi açım, hemen bir şeyler yiye..."

"Dur hayatım bekle. Düşündüm de, kasabada bir yerde yapalım kahvaltımızı, hem civarları da öğrenmiş oluruz"

"Kahvaltıdan sonra çıksak olmaz mı?"

"O-olmaz, şimdi çıkalım."

"Neyin var senin canım? Ne bu suratının hali? Sanki sabaha kadar uyuyan sen değildin."

"Şey.. Yok bir şeyim. Gayet iyi uyudum. Sadece canım burda kahvaltı yapmak istemiyor" derken yan gözle buzdolabına kaçamak bir bakış atması gözümden kaçmadı. "Var var, bir tuhaflık var" diye düşündüm.

"Peki o zaman, üzerime düzgün bir şeyler giyeyim de çıkalım, daha fazla aç kalamam sanırım." dedim.

Ağır kapıyı tüm gücümüzle çekerek kapatıp kilitledikten sonra, otları ve çalıları yararak arabaya gittik ve 15-20 dakika kadar ilerledik. Alelade bir yerde kahvaltı niyetine börekleri yerken, eşimin ağzını bıçak açmıyordu.

"Büyük dedelerinden kalma bir ev olduğunu bilmiyordum daha önce. Ne kadar büyük bir ev, gez gez bitmez değil mi canım?"

"Hı - hıı... Hayatım istersen bugün eşyaları toplayıp gidelim adam gibi bir tatil yapalım olmaz mı?"

"Nerden çıktı şimdi? Burada kalacağımızı sanıyordum. Benim için farketmez de..."

"Sen hani gece benim sesimi duyduğunu ve mutfağa gittiğimi söylemiştin ya. Ben gece hiç uyanmadım, ta ki sen beni uyandırıncaya kadar. Ama bu sabah sana sürpriz kahvaltı hazırlamak için buzdolabını açtığımda içi bomboştu!"

"Na-nasıl yani?"

"Ben de bilmiyorum. Hemen gidip o evden bir an önce kurtulalım."

"Bence de. Ben şimdi o evde hiç duramam."

Hemen arabaya atlayıp evin yolunu tuttuk. O zorlu yollardan yürüyerek geçip eve vardık. Eşim kapıyı açmak üzere anahtarları çıkardı, bir süre sonra:

"Bu anahtarların hiçbiri açmıyor ki!" diyerek bir küfür savurdu.

"Ver bir de ben deneyeyim" dedim ve anahtarları aldım. İlk denememde açılıverdi.

Evin alt katından (zeminin altı) bir takım tıkırtılar gelmeye başladı o an. Periyodik olarak, sanırım 6 saniyede bir... Eşim alt katın tüm ışıklarını yakarak "Kim var orada?" diye bağırınca ses aniden kesildi. İkimiz de o anda elektriklerin kesik olduğu halde nasıl olup da bodrum katının ışığının yanabildiğine hayret edecek durumda bile değildik. Kalbimin sesini kulaklarımla duyabiliyordum! Bodumun merdivenlerine açılan kapıdan başımızı aşağıya doğru uzattığımızda aşağıdan bir gölgenin geçtiğine yemin edebilirdim! Eşimin kollarına arkadan sımsıkı yapışmış bir halde, "A-ama bütün bunlar nasıl olabilir, biz nerdeyiz böyle söylesene!" diye mırıldandığımı hatırlıyorum. Eşim soğukkanlı davranmaya çalışarak büyük bir enerji sarfediyordu bundan emindim. Çünkü böyle bir durumda hiç kimsenin soğukkanlı davranabilmesine imkân yoktu.

Kapıyı hızla kapatıp kilitleyerek üst kata çıktık ve alabildiğimiz tüm eşyaları büyük bir hızla bavullarımıza teptik. Aşağıdaki ses ve gölge kime (veya neye!) ait olursa olsun, buzdolabındaki yiyecekleri kim (veya ne!) tükettiyse merak etmeksizin oradan bir an önce uzaklaşmalıydık.

Eşim bavulları taşırken, evin o ağır kapısına tüm gücümle asıldım ama o "çelimsiz ben", tabiki başaramadım. Eşim bavulları yere koyup kapıyı kuvvetle çekti ve kendimi dışarı attım hemen. Nefes nefeseydim; kapıyla uğraşmamdan mı, korkudan mı bilmiyorum.

Ağaçların ve çalılıkların arasından yürürken ikimiz de tek kelime etmiyorduk, edecek halimiz de yoktu zaten. Bu korkuyu üzerimden kolay kolay atamayacağımı, titreyen dizlerimden anlıyordum. Bütün bunların bir açıklaması olmalıydı, ama... Neyse. Gelirken 4-5 dakika süren patikanın hızlı adımlarla daha kısa süreceğini düşünürdüm ama dakikalardır yürüyorduk. Saatime baktım ama çalışmıyordu! Bu kadar şeyin üzerine saatin durmuş olması beni hiç şaşırtmadı elbette. Yürümeye devam ediyorduk ama bir türlü o eski ve yıpranmış çitleri göremiyorduk. Evin dışına çıkabildiğimizde her şeyin biteceğini sanmıştım ama işte hâlâ devam ediyordu: Biz yürüyorduk, yürüyorduk ama varacağımız yere varamıyorduk!

İlginç olansa, havanın kararmaya başlamış olmasıydı. Biz kahvaltı dönüşü evde ne kadar vakit geçirmiş olabilirdik ki! Havanın kararması kadar saçma bir şey olamazdı. Temmuzun ortasında çalılıklarla dolu patikadan zorla yürümeye çalışırken ikimiz de ter içinde kalmıştık. Eşim önden önden yürürken birdenbire durdu. "Ne oldu?" diye sormadan önce neden durduğunu anladım. Tam önümüzde, patikayı diklemesine kesen bir dere akıyordu! "Sanırım kaybolduk, öyle değil mi?" dedim kısık bir sesle. Hiçbir yere sapmadan ilerleyip nasıl kaybolunabilir aklım almıyordu. Tam arkama şöyle bir baktım ki, o tanıdık bakımsız çit ve o tanıdık arabayı, arabamızı gördüm! Dilim tutuldu mu bilmem ama, hiçbir şey söyleyemeden eşimin kolundan tutup hızla çektim ve çitlerin üstünden atlayıp arabamıza bindik. Toprak yolda, ardımızda toz bulutu bırakarak son sürat oradan uzaklaştık...

* * *

Alanya'da müthiş bir otelde geçirdik geri kalan tatilimizi. O dede yadigârı evden ikimiz de bir daha hiç bahsetmedik... Sanki hiç olmamış gibi...

Hâlâ olayları kafamda bir mantık çerçevesine sokmaya çalışıyorum ama sanırım boşa kürek çekiyorum... Psikoloğum bana inanmıyor ve hepsinin hayal ürünü olduğuna emin, ama sanırım bana çaktırmamaya çalışıyor. Eşim ise atlatmış görünüyor... Ya da atlatmış gibi görünmeye çalışıyor!...

<özlem boral="" ulugöl="">

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..