Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '10

 
Kategori
Öykü
 

Susamıştım... geldin.

Susamıştım... geldin.
 

resim alıntıdır."Su gibi ömrün olsun küçüğüm."


Gözlerim uykudan kapanıyor. Biraz dalıyorum, kendime geldiğimde saatler geçmiş gibi. Ağzım yapış yapış olmuş. Sanki günlerce çölde susuz kalmış gibiyim. Biraz su içebilir miyim diye soruyorum belli belirsiz. Başıma dikilen önlüklü kadın olmaz cevabını yapıştırıyor hemen. Bileğimden tutarak nabzımı kontrol ediyor. Ardından şırıngaya çektiği sıvıyı damarlarıma zerk ediyor. Göz kapaklarımda ki külçe daha da ağırlaşıyor sanki. Yine kayıp gidiyorum uykunun derinliğinde.

Yeşillikler içindeyim. Bir orman belki de. Ya da uçsuz bucaksız bir ova. Etrafım sisler içinde, bir esrar perdesinin önünde koşuyorum durmadan. Nereye gittiğimi bilmeden… Güneş beynime geçecek sanki. Kimseler yok…Su sesi duyuyorum. Bu sesle daha da hızlanıyor bacaklarım. Bir türlü sesin kaynağını bulamıyorum. Şelale gibi, çağıl çağıl ırmaklar gibi. Yok, bulamıyorum su sesini. Başımı kaldırıp güneşe bakıyorum, alay edercesine daha bir yakıyor ışınları. Tekrar koşmaya başlıyorum kaçarcasına. Uzaklarda bir insan kalabalığı. Ben yaklaştıkça güğümlerle su taşıdıklarını görüyorum. Adımlarım tekrar hız kazanıyor. Koşuyorum…koşuyorum…ama insanlar uzaklaşıyor. Ben gittikçe onlar küçülüyor. Ağlamak geliyor içimden. Gözyaşlarım yuvalarından asice fışkırıyor. Bu defa kendi sesimle açıyorum gözlerimi.

Yine aynı yerdeyim. Beyaz patiska çarşafların üstünde sırtüstü yatıyorum. Belimden karnıma doğru bağladıkları aletten gelen ince seslerden başka bir şey yok. Parmaklarımla yanaklarımdaki ıslaklığı siliyorum. Dudaklarım iyice kurumuş, ağzım leblebi tozu yemişçesine çatlak çatlak.

Birden saplanan ani sancı ile şaşkına dönüyorum. Sancı geldiği gibi yine aniden kayboluyor. Tetikteyim…İkincisi ne zaman gelecek diye bekliyorum.Arası uzadıkça göğsümdeki sıkışma da çoğalıyor. Kovalamak istercesine elimle ovalıyorum ama beni daraltması daha da yoğunlaşıyor. Komodinin üstündeki düğmeye basıyorum. Birinin gelmesini bekliyorum…beklerken nefesim kesiliyor. Beyaz önlüklüler etrafıma doluşuyor. Nargilenin fokurdama sesini duyuyorum bu defa. Nargilenin ne işi var burada diye düşünürken ağzımı ve burnumu kapatıyorlar. Ciğerlerime doğru bir serinlik yayılıyor. Tam rahatlamışken yeni bir sancı ile irkiliyorum. Vücudum aşağıya doğru çekiliyor sanki. Gözlerimi açtığımda karşımda onlarca insan duruyor ama ardı ardına gelen sancılardan utanmayı düşünemiyorum bile. Kuvvetli kollarla göğsümün altından karnıma bastırıyorlar. Neredeyse iki büklüm öne eğiliyorum. Sıkıca yumduğum gözlerimi bu defa cılız bir ağlama sesiyle açıyorum. Yapışık saçları, titreyen elleri ve kıpkırmızı vücuduyla minicik bir şey doktorun ellerinde. Kadın bana gülümserken, ben anlamsız bakışlarımı sabitliyorum.

Bitkinlik içinde kendimi arkaya bıraktığımda posta posta titreme nöbetleri sarıyor bedenimi. Sabahtan beri beni koynunda tutan uyku kaçıp gitmiş ama susuzluğum hala son safhada. Elime tutuşturulan şişeden kana kana içiyorum beklediğimi. Nihayet saatlerdir sadece sesini duyabildiğim suya kavuşuyorum. Bulutların üstüne çıkmışçasına hafif hissediyorum kendimi.

Sonunda mavi battaniyenin içinde kucağıma bırakıveriyorlar. O kadar küçük, o kadar savunmasız ama bir o kadar da muhteşem.

Hoş geldin oğlum…hoş geldin Deniz’im. Su gibi ömrün olsun küçüğüm.

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..