Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Suskunluğa dair... (2)

Suskunluğa dair... (2)
 

Bazen konuyu boş, basit ve anlamsız, konuşmayı da gereksiz ve saçma buluruz…

Susarız…

Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…

Susarız…

Sessiz bir onay gibi durur, ama direniştir susuşumuz… Söylenecek çok şey vardır, söylemek istemeyiz.

Susarız…

Sessiz bir bekleyiş olur susmak…

Ya kendimizin ya da karşımızdakinin ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz…

Ya da birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir süre…

Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gel git lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…

Susarız…

Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz…

Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…

Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar…

Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…

Susarız…

Hassas ve kırılgan bir tepkidir…

Küçücük bir hatırlatmadır belki…

Fark edilmesi ve onarılması incelik ister…

Ya yeniden bir kazanıştır yada aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…

Susarız…

Bir ilişkide ters giden şeylerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz noktada bir duruş, bir soluklanmadır susmak…

Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir…

Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mümkün olduğuna…

Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak…

Susarız…

Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır yüreğimiz…

Sevdiğimizle yan yana ve can canayızdır…

Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve susarız…

Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…

Susarız…

İletişimin tıkandığı yerdeyizdir, hiçbir iletinin bize yeterli gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…

Yanlışlıklar, yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup duran…

Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna…

Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye başlar…

Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak…

Susarız…

Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir…

Korku eşlik eder suskunluğumuza…

Susarız…

Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayırdında olduğumuz bir gidişin…

Susarız…

Hayata karşı bir susuştur bazende yaşanan…

Bizi can evimizden vuran bir kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir yaşadığımız…

Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir…

Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…

Belki de boş gözlerle algılamadan bir seyirdir hayat, o noktada ve belki de amacı ve beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur yaşadığımız…

Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de, kendi içinde bu kadar şiddetli bir zıddını taşıyan, bir firtınadan önceki sessizlige işaret eden çok az eylemsizlik hali vardır.

Her susku bir çok şeyi anlatır, her suskunun altında bir yanardağ ve her susuş içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir ihtilal vardır.

Bir çok sesli koro halidir susmak, herkes bazen susmayı bilmeli

Sustum.

 
Toplam blog
: 88
: 1115
Kayıt tarihi
: 09.01.07
 
 

Ankara SBF'yi bitirdim. Öğrencilik yıllarında gazetecilik, sonrasında uzun yıllar özel sektörde ü..