Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Susmalıyım!

Susmalıyım!
 

İletişim kurmak varolduğunu kanıtlamaktır bir yerde…

Yazı ise en kalıcı iletişim tarzı. Gerçi şimdi sanal ortamdaki iletişim dahil her türlü iletişim biçimi kaydedilerek kalıcı hale getiriliyor ya, o bizim konumuz değil.

İnsan bazen susmak, birkaç adım geri çekilip düşünmek, izlemek ve gözlemlemek istiyor. Bazen düşündükleri ve hissettiklerini kendine saklamak istiyor. Çünkü yazmak ifşa etmektir. Ne güzel sözdür: ‘Söz insanın ağzından çıkana kadar insanın esiridir Söz ağızdan çıkınca insan sözünün esiridir’.

Hele bir de binbir bağla bağlanmışsa diliniz: Yasalar, gelenekler, kültür, din, terbiye, ahlâk, toplum, aile vesaire vesaire…

En güzeli susmaktır söylemek istediğini söyleyemeyince.

Aslında söylenecek her şey söylenmiştir zaten. Söz bir inci gibi akıl ve kalpte olgunlaşmaya bırakılmalıdır.

Ancak inci parıltılarıyla göz kamaştırmaya başlanınca kalpten ve akıldan süzülüp dile ulaşmalıdır. İşte o zaman:

“Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” demek lazım Mevlana gibi.

Yeni şeyler var mı söyleyeceğiniz?

Ya da evrende kalmış mıdır yeni sözler?

Yoksa tek yapılabilecek olan kadim sözleri değişen zamana uydurmak mıdır?

Yoksa söylenecek yeni söz, sükut altın değil midir?

Aslında susmak bir yolculuğun başlangıcıdır. İçe doğru yolculuğun, tefekkür yelkenlisiyle zihnin ufuklarını aşıp, kalbin ummanında süren yolculuğun başlangıcıdır. Hiçbir içe doğru yolculuk konuşarak olmaz. Kapıları kapatmadan başlamaz ki bu yolculuk!

İbrahim Edhem’e sormuşlar: “Kulluk nedir?”

Demiş ki: “Hikmetin başlangıcı tefekkür ve Allah’ı zikretmek hariç, susmaktır”

Peki nereyedir bu yolculuk? Her susan bu yolculuğa çıkabilir mi? Elbette hayır.

Susan düşünür, tefekkür eder. Tefekküre malzeme bilgi, gözlem ve ölçüdür.

Akıl ve kalp boş ise tefekkürün işleyecek malzemesi olmadığı gibi, mihengi olmayan düşünceden de mücevher işlenmez. Görmesini bilene en zengin kitap olan evreni gözlemleyip, gördüklerinden tefekküre malzeme çıkaran, bu malzemeyi akıl ve kalbinde önceden konmuş ölçülere göre işleyen adamdır mütefekkir. Ve susmakla başlanan yolculuk aslında bu ham bilgi ve gözlem malzemesinden mücevher yapma sürecidir.

Bir soru cevapsız kaldı: bu yolculuk nereyedir?

“Tüm evrene sığmam ama mü’min kulumun kalbine sığarım” diyeni bu kutsal mekanda bulup hemhal olmaya.

Attar’ın Kuşların Konuşması adlı eserinde Simurg’u aramaya giden, bu yolda binbir güçlükten geçen kuşların hikayesinin sonunu bilir misiniz?

Mum gibi eriyip gittikten, her şeyden arındıktan sonra başlarını çevirip tahta yüz çevirdiler.

O anda Simurg’un yüzü aksetti. O nurun yansımasıyla Simurg’un yansımasını gördüler.

Fakat şaşırdılar: gördükleri yalnızca otuz kuştu.

Sanki başkalaşım geçirmiş kendilerine bakıyorlardı.

Simurg’a bakınca kendilerini görmüşlerdi.

Kendilerine baktıklarında ise gördükleri yine Simurg idi.

Tereddüt ettiler gören kimdi? Kimdi görülen? Onlar o idi, o ise onlar.

Sordular ama soran yürekleri idi. Cevabı duyan ise kalpleri:

“Benim Kemalimin güneşi bir aynadır; buradan görmekten olmaya geçilir.

Kim gelir bakarsa Bana, yalnız kendini görür bendeki.

Ve kendilerindeki beni.”

İşte bu yolculuk o makamadır. Varabilene ne mutlu…

Yani susmakla başlar içe doğru tüm yolculuklar.

Öyleyse susabilene ne mutlu…

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..