Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '11

 
Kategori
Siyaset
 

Susurluktan Ergenekona

Eksik demokraside tam iktidar olmanın onulmaz çelişkilerini yaşayan AK Parti, giderek demokratikleşme konusundaki güvenirliliğini yitirmeye başladı.

Sayıştay denetimi konusunda askeri vesayete boyun eğen hükümet, şike yasasıyla da bir frikik golü yedi. Üstelik de topu elinden kaçıran kaleci örneğindeki gibi, her tarafı şike kokan bir pozisyonla yakalandı.

Sahaya su şişesi atan seyirciye ceza veren anlayış, son dönemde devam eden davalar içerisinde hukuk kurgusu en sağlam iddianamenin yazıldığı şike davasında  çelişkili tutumlarını sürdürdü.

Yedi ay içerisinde kendi çıkardığı yasayı değiştirme başarısı gösteren tek meclis olma özelliğini kazanan TBMM ndeki çoğunluk partisi AKP, kendi kalesine gol atmaya devam edecek gibi görünüyor.

İşin ilginç ve tehlikeli yanı meclisin bu kararsız ve ikircimli tavrı, yargıyı da etkiliyor ve onlarda çelişkili kararlar vermeye başlıyorlar.

İddianameden anlaşılacağı üzere, her yanı şike, mafya ve çete ilişkileriyle çevrilmiş sporumuzun temizlenmesine yönelik ve üstelik de kulüpler birliğince hazırlanmış bir yasa önerisi mecliste grubu bulunan tüm partilerin ortak kararıyla kabul edilmişti.

O dönemde futbol kulüplerinin on milyonlarla ifade edilen taraftar kitlesini karşılarına almamak siyasi kaygısıyla ilk kez birlikte davranan siyasi partiler ilginçtir, işin ucu ergenekona dayanınca  anında tavır değiştirdiler.

İlk çıkan yasada cezaların orantısız olduğu ileri sürülebilir, şimdi değiştirilenin de şikeye prim verildiğini savunanlar olduğu gibi.

Geçen yazımda belirttiğim gibi “ergenekona selam, şikeye devam”

Ancak üzerinde durulması gereken nokta, giderek yargıyı etkilemeye yönelik söylem ve davranışların artması.

Öyle olunca da halkın hukuka, yargıya, adalet anlayışına güveni azaldığı gibi Susurluk ve Ergenekon gibi çetelerin yeniden ayranı kabarmaya başlıyor.

Geçmiş günlerde bir yazarın köşesine taşıdığı Nietzche’ nin sözü şu gün içinde bulunduğumuz durumu çok güzel anlatıyor.

“Ben bunu yaptım diyor hafızam, ben bunu yapmış olamam diyor gururum ve bunda inat ediyor.”

Bir yanda sporda şike ve danışıklı oyunların, buna bağlı zor kullanma, çeteleşme faaliyetlerinin olduğunu hafızamız kabul ediyor ama ölesiye tutkun olduğumuz takımımızın başkanına da konduramıyoruz çete liderliğini.

Bir yanda hukukun evrensel kuralları, bir yanda müthiş bir kamuoyu baskısı! Bir yandan da ne yaptığını bilmeyen bir iktidarın süratle yol alan arabayı ani bir frenle yoldan çıkaran acemi tavırları.

Şu an devam eden tüm davalarda tutukluluk sürelerinin uzunluğu, tedbir olmaktan çıkıp, bir cezaya dönüştüğü bir gerçek. Ama bu duruma köklü bir çözüm bulmak yerine kişilere özel yasa çıkarmayı tercih eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Aziz Yıldırım’ın suçu ne olursa olsun, her halde Susurluk çetesinden daha ağır değildir. Türkiye’ nin en büyük kulübünün başkanını tutuklu yargılarken, işledikleri cinayetler artık gizlenemez hale gelmiş ve tutukluluk  gerekçeleri duruşma savcısı tarafından ayrıntılı olarak belirtilmişken, daha da önemlisi, sanık avukatlarının talebi bile yokken, bir akşamüzeri, dar vakitte ansızın bunların tahliye edilmesinin ne mantıklı ne hukuki  gerekçesini anlamak mümkün değil.

O zaman sormak gerekiyor?

Tüm bu çabalar, Susurluk davasının içini boşaltmaya, oradan ergenekona uzanan sürece müdahale ederek, bu operasyonun daha yukarılara uzanmasını engellemeye yönelik midir?

Devletin en derinliklerine sinmiş suç örgütlerinin toplumun farklı kesimleriyle olan bağlantılarını gizlemek, bir yerlerde durdurmak için yapılan faaliyetler mi sonuçlarını vermeye başladı?

Medya bağlantıları Oda TV. de kilitlendi, Finans çevreleriyle olan bağlantılar aniden kesildi, her türlü kirli işlerin döndüğü spor endüstrisindeki örgütlenme çete faaliyeti olmaktan çıkarıldı.

Siyasilere uzanma ihtimaline karşılık da Susurluk sanıkları ani bir kararla tahliye edildiler. Yurt dışı yasağı konmaması size de ilginç ve manidar gelmiyor mu?

Kamuoyunun  hafızalarından silinmeyen sözde”hayata dönüş” operayonlarında yitirdiğimiz ikisi asker, otuzu mahkum yurttaşın ölümüyle ilgili kılını kıpırdatmayan, Kahramanmaraşta göz göre göre katledilen yüzlerce alevi yurttaşımızın faillerini ve olayların ardındaki güçleri ortaya çıkartamayan, Çorum, Sivas, Taksim olaylarını aydınlatamayan, geçmişte yaşanmış binlerce faili meçhulun suçlularını yakalamayan adalet sistemini yeniden yapılandırmak gerekmiyor mu?

Devasa adalet sarayları yaparak adalet sağlanmıyor ne yazık ki!

ayhanongun@gmail.com

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..