Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Suya yansıyan adalet: Küreselleşme, yoksulluk ve özelleştirme (1)

Suya yansıyan adalet: Küreselleşme, yoksulluk ve özelleştirme (1)
 

Yoksullar bir damla suya muhtaç


Küreselleşme kavramı son yılların en gözde kavramlarından birisi. Küreselleşmenin mekânın infazı olduğu görüşünü savunanlar, sermaye hareketlerinin, teknolojinin dünyayı bir küresel köy haline getirişini şevkle alkışlamaktalar. Küreselleşmenin belirleyici birkaç özelliği bulunuyor, öncelikle küreselleşme finansal piyasaların son derece akışkanlaşması anlamına geliyor. Şu anda finansal piyasalarda gerçekleşen günlük işlem hacmi 1.2 trilyon dolar tutarında, işlem hacim içinde dönen bu miktarın ise yüzde 92’sinin spekülatif olduğu belirtiliyor. Bir diğer olgu malların serbest dolaşımı ve Çok Uluslu Şirketlerin Giderek piyasaya egemen olması. ÇUŞ olgusu Kapitalist ekonominin dünya çapında bütünleşmesinin hızlanmasını belirleyen esas etken olan üretim sermayesinin uluslararasılaşmasıdır. Burada sözünü ettiğimiz, yaygın olarak çokuluslu şirketler (ÇUŞ) adıyla anılan modern finans kapital birimlerinin faaliyetlerini artık dünya çapında planlamakta ve yürütmekte oluşudur.] Biçimsel olarak ÇUŞ şöyle tanımlanabilir: “Doğrudan dış yatırım yapan ve birden fazla ülkede mal ya da hizmet üretimi örgütleyen işletme”. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana hızla gelişmekte olan ÇUŞ'lar son dönemde büyük bir atılım yapmışlardır. 1970'li yıllarda sayıları 7.000 dolayındayken, 1992'de bu sayı 37.000'e ulaşmıştır. Bu şirketlerin yavru şirket sayısı ise 170.000 dolayındadır. Toplam dış yatırım stoku 1980'deki 440 milyarlık düzeyden, 1985'de 700 milyar dolara, 1990'da ise inanılmaz bir hızla 2 trilyon dolara yükselmiştir. Yani 1985–90 arası büyüme hızı yılda % 28'dir! Toplam stokun üçte biri en büyük 100 şirkete aittir. Yıllık ciroları 1 milyar doları aşan 600 ÇUŞ, dünya sınaî ve tarımsal katma değerinin % 20'sinden fazlasını üretmektedir. Bütün ÇUŞ'ların toplam cirosu ise 5, 5 trilyon dolar ile dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'nin GSYİH'sına denk bir değere ulaşmıştır. ÇUŞ'ların üretim artış hızı 60'lı yıllarda dünya ticaretinin artış hızını geçmiş, 80'li yıllarda ise toplam ÇUŞ üretimi toplam dünya ticaretinin hacmini aşmıştır.[28] Günümüzde ÇUŞ'ların toplam varlıkları (4 trilyon dolardan fazla) ve toplam ciroları (5, 5 trilyon dolar) dünya ticaretinden daha yüksektir.

Bugün uluslar arası düzeyde mal ve hizmet satışına dayanan ticaretin yaklaşık % 75'i ÇUŞ'lar tarafından yapılmaktadır. Daha da önemlisi, dünya ticaretinin üçte biri, yani yaklaşık 1, 5 trilyon dolar değerinde uluslararası meta akımı, ÇUŞ'ların kendi bağrında gerçekleşmektedir.

Kısacası dünyayı küresel bir köye benzetenler haklıdırlar. Tüm bu olgular ile atbaşı giden bir başka olgu ise sermayenin kuralsızlaşması. Buna da neo-liberalizm deniliyor. Devletin ekonominin destek sistemleri olan sosyal yardımları kesmesi, sağlıktan eğitime dek en önemli hizmetlerin kamudan özel şirketlere devri, vergilerde indirimler ile rekabetin önünün açılması vb düzenlemeler ile devletin ekonomideki zaafını kollayan tavrının tamamı ile ortadan kalkması neo-liberalizmin en önemli göstergesi. Sermayenin emek üzerindeki tam ve kesin zaferi anlamına gelen bu süreç sonucu emek piyasaları da düzensizleştirildi. Esnek birikim ve emek piyasasının esnekleştirilmesi adları ile sahneye konan bu uygulama sonucu emekçilerin işten atılması ve işe alınmaları kolaylaştırıldı. “Günümüzde iş gücü piyasalarındaki eğilim “çekirdek” işçilerin sayısını azaltmak ve artan ölçüde, süratle ve masrafsız biçimde işten çıkarılabilecek bir işgücüne yaslanmaktır” tüm bu gelişmelerin sonucu sefil koşullarda çalışmaya razı olacak çalışma gücü oldu.

Öyle ki günümüzde gelir düzeyinde çok büyük bir uçurum oluşmuş durumda. En zengin ile en yoksul arasındaki fark ve makas sürekli açılıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık % 15’ine sahip olan zengin ülkeler, toplam dünya gelirinin % 80’inine yakınını kontrol ederken, diğerlerine kalan yüzde 20’lik pay için mücadele etmek düşüyor. Bu süreçte nüfusu 3 milyarı bulan ve aralarında Çin ve Hindistan gibi Kapitalist ülkeleri korkutan ülkelerin de bulunduğu gurubun yani dünya nüfusunun % 56’sı dünya gelirinin ancak % 5’ini alabildi. Bunun sonucu son yapılan Araştırmalara göre ABD’de yoksul sayısı 30 milyon civarında. AB ülkelerinde ise 53 milyon kişinin yoksul olduğu belirtiliyor. Afrika’nın yaklaşık 600 milyonu bulan Aşağı Sahra bölgesindekilerin toplam geliri ABD’nin Teksas eyaletinin yaklaşık yarısı kadar.

Yoksulluk su krizinin de en büyük paydaşı. Dünyada kullanılan suyun % 85’ini nüfusun % 12’si tüketmektedir. Bu % 12 ABD; AB: Avustralya vb zengin ülkeler. Buna karşılık dünyanın geri kalanına düşen su miktarı yüzde 15.Dünya nüfusunun yüzde 12’si dünyada ki toplam ulaşılabilir suyun % 85’ini tüketirken, geriye kalan yüzde 88’lik nüfusun payına düşense yüzde 15. Kuzey Amerika’da yaşayan bir insan Gana’da yaşayan bir insandan günlük olarak 70 kat fazla su tüketmektedir. Bunun anlamı şu, dünyanın yoksul halklarının çoğunun payına günlük olarak içme, kullanma yani bulaşık, temizlik, çamaşır, yıkanma da dâhil ortalama 10 litre su kullanımının düşmesi. Oysa bir Avrupalı kullandığı suyun yüzde 32’sini tuvalet için harcamakta. Kısacası birilerinin lağımı birilerinin içmek için ihtiyacı olduğu suya tekabül ediyor.

Öte yandan her yıl 4 milyonu beş yaşından küçük çocuk olmak kaydı ile 10 milyon insan suya bağlı hastalıklardan hayatını yitirmekte. Bu dört milyon çocuk, temiz su ve tuvalete erişim sağlandığı takdirde önlenebilecek olan ishalden ötürü ölüyor? suyla bağlantılı hastalıklar yüzünden 443 milyon okul günü kaybediliyor? kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan insanların yaklaşık yarısı, temiz su ve sağlık koşullarının olmayışı yüzünden hastalanıyor. Birleşmiş Milletler raporları ve Dünya Sağlık Örgütü verileri yukarıdaki verileri daha da büyük bir trajedi olarak geliştirmekte. Yapılan tahminlere göre, temiz suya ulaşım alt yapısı geliştirilmezse, 2020 senesine ulaştığımızda 135 milyon kişi su ile bağlantılı hastalıklardan ölecek. Şayet

Birleşmiş Milletler milenyum gelişme hedefleri tutturulsa bile, sudan kaynaklanan hastalıklardan 34 ila 76 milyon civarında insan ölmekten kurtulamayacak. Bu, modern dönemde insanoğlunun kendi eliyle yarattığı trajedilerin en büyüklerinden birisi.

Yine, Dünya Sağlık Örgütü’nün milenyum analizine bakacak olursak, temiz suya ulaşamamaktan kaynaklanan hastalıkların dışında, ishal olan insan sayısı 4 milyar civarındadır. Birçok hastalığın rapor edilmemesi veya yanlış teşhis konulmasını da hesaba katarsak tehlikenin boyutunun aslında farzedilenden de büyük olduğunu görürüz

Bu insani zararların yanı sıra, su ve sağlık koşulları krizi nedeniyle ekonomik büyüme engelleniyor Güney Afrika ülkeleri her yıl Gayrisafi Yurtiçi Hâsılalarının (GSYH) %5’ini, yani aldıkları dış yardımdan çok daha fazlasını kaybediyor.

 
Toplam blog
: 6
: 2421
Kayıt tarihi
: 05.03.08
 
 

Yaşım 43. Doğduğum yer İstanbul dışı olsa da ben kendimi İstanbullu sayıyorum. Sosyoloji eğitimini ü..