Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Suyla çevrili hayatlar

Adalar'da yaşamak ister miydiniz? İstanbul'da, Prens Adaları'nda. Ben isterdim.

Bir belgesel izledim, daha da çok istedim, daha da yaşanılası göründü gözüme.

Her birini defalarca gezdiğim, bazısını artık avucumun içi gibi bildiğim güzelim Adalar'ı anlatıcıyla birlikte sokak sokak dolaştım. Camilerine, klise ve sinagoglarına, mezarlıklarına, pazarlarına, kafeterya ve lokantalarına, otellerine, yazarlarımızın müze haline getirilmiş evlerine girip çıktım.

Mevsimlere göre yaşantısı değişen Adalar'ın, gidip görmediğim mevsimlerdeki halini gördüm.

Sonbahar ve kışın Adalar'ı bambaşka. Yağmurlu, karlı havalarda hiç gitmedim, ama hep gitmek istedim. Belgeseli izleyince anladım ki, gitmek yetmeyecek, kalıp yaşamak gerekecek.

Yazlıkçılar eylülle birlikte şehre döndüğünde bir hüzün çöküyor tüm Adalar'a, Adalılar'a. Sonra alışıyorlar ve uzun yılların komşulukları, dostluklarıyla başbaşa sessiz ada sokaklarının keyfini çıkarıyorlar.

"Islak ve melankolik hava" dedi anlatıcı. Çok sevdim bu tabiri. Görüntülerdeki puslu gri havayla hafif ıslak yolların adayı bürüdüğü melankoliklik ruhuma işledi adeta. Sonbahar ve kışın bu ıslak ve melankolik havasının en çok okuyan ve yazanların durumuna uygun olduğu, hele yazanlar ve başka sanatçılar için esin kaynağı olduğu vurgulandı. Bir müzisyen kadın konuştu, burayı özellikle seçtiklerini, sadece görüntünün verdiği eski zaman havasının bile sanatçının yaratıcılığı için muhteşem bir kaynak olduğunu söyledi. Zaten yalnız adam, büyük hikâyeci Sait FAik Abasıyanık, ünlü romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin de Adalar'ın kucaklayıcı kollarına sığınıp en güzel eserlerini vermediler mi?

Yağmurlu, puslu havalar okumak ve yazmak için bire bir gerçekten. Eskiden böyle havaların erken eve dönüşlerinde, giyerdim üzerime hırkamı, çorabımı, alırdım örgü battaniyemi, uzatırdım ayaklarımı kanepeye, başlardım zevkle okumaya. Yanıbaşımda, görünür alevi ile etrafı aydınlatan gaz sobamın sıcaklığının da verdiği keyifle kendimden geçerdim adeta.

Şimdilerde seyrek yapabildiğim bu keyifte artık sobam yok malesef. Büyük şehirlerde devri çoktan kapanan sobayı ne çok severdim oysa. Allahtan Bartın'a annemlere gittiğimde buluşabiliyorum sobayla ve verdiği keyifle. Hem de ne keyif, gürül gürül yanan odun kömür sobasının yanında bir kedi gibi uyukladığım oluyor.

Görüyor musunuz, nereden nereye geçtim? Konu konuyu açıyor işte bazen böyle. Yazar Ahmet Mithat Efendi'nin üslubuymuş bu, bir konudan öbürüne atlar dururmuş, oraya nasıl geldiğini anlayamazmışsınız. Zaman zaman ben de kendimden şüphe ediyorum. Yoksa Ahmet Mithat'ın ruhumu var bende diye. Aman olmasın, istemem. Yazın okuduğum bir kitapta onun Mithat Paşa'ya yaptığı iki yüzlü davranışı okuduğumda çok şaşırmıştım, sempati duymuyorum artık ona.

Yani,

Ben Adalar'da da yaşamak istiyorum, en azından bu hayalim Paris'ten çok daha yakın değil mi?smiley

Esen kalın.

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..