Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Suyu Arayan Adam

Yazarı: Şevket Süreyya Aydemir

Yazar Hakkında Bilgi:

Şevket Süreyya Aydemir, 1897 yılında Edirne’de doğdu. Öğrenimini Edirne’de yaptı. İlköğretmen okulunu bitirdi. Daha sonra gittiği Moskova’da Şark Üniversitesinin İktisat ve Sosyal İlimler Bölümünden mezun oldu (1923). Yurda dönünce karıştığı siyasi faaliyetlerinden ötürü mahkum oldu. Affedildikten sonra devlet hizmetine girdi. Ankara Ticaret Lisesi müdürlüğü (1937-39) yaptı. İktisat Vekaleti Sanayi Tetkik Heyeti başkanlığı (1939-47) ve Başbakanlık Umumi Murakabe Heyeti üyeliği (1947-51) görevinde bulundu. Emekliliğinden sonra çiftçilik ve yazarlıkla uğraştı.

Aydemir, Turancı olarak başladığı fikir serüvenini bir süre Marksist olarak sürdürdükten sonra Kemalist olarak tamamladı. 1932-1935 yılları arasında yayımladığı Kadro dergisinde Kemalizm’i sistemli bir ideoloji haline getirmeye çalıştı.

Kitabın özeti:

“Bir adam vardı suyu arıyordu. Toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. Suyu bulamadı. On kulaç, on beş kulaç kazdı, gene suyu bulamadı. Sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastladı. Yeise düştü, gücü sona erdi ve suyu bulmaktan ümidini kesti. Fakat bir ses ona:

-Daha derinlere in, daha derilere! Dedi.

Daha derinlere indi ve suyu buldu.”

Rama Krişma

Kendi hayat hikayesini anlattığı Suyu Arayan Adam adlı kitabında, Şevket Süreyya Aydemir’in karşılaştığı zorluklar yukarıdaki metinle özetlenebilir.

Şevket Süreyya 1897 yılında Türk-Yunan harbi sırasında, Edirne’de göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. O dönemlerde çetecilik, komitecilik çok fazlaydı ve sürekli baskınlar gerçekleşirdi. Çocukların oyunlarında da genellikle çetecilik ve komitecilik yer alırdı. Şevket Süreyya’nın annesi terziydi. Oda annesinden artan makaralarla kendine fişekler yapardı. Ve oyunlarda bunlar arkadaşlarının çok hoşuna giderdi.

Şevket Süreyya küçük yaşta okuma yazmayı annesinden öğrenmişti. Annesi o dönemde okuma yazma bilen ender kadınlardandı. Kadınlar genellikle akşamları bir evde toplanıp sohbet eder, hikayeler anlatırlardı. Şevket Süreyya’da bu toplantılarda kitaptan hikayeler okurdu. O dönemlerde Kur’an öğretilen mescidin yanındaki evliya türbesinde insanlar dilekte bulunur ve akşam da dileklerinin cevabını almak için istihareye yatarlardı. Rüyasında bu dervişi görürlerse rüyayı hayra yorarlardı. İşte Şevket Süreyya’nın da annesi böyle bir rüyada, Şevket Süreyya’nın yıldızının uzaklarda olduğunu gördüğünü söylerdi. O da bu sözleri dinledikçe ilerisi sanki kendisine malum olmuş gibi, bir takım yolculukları kendisine mukadder sayardı.

Zaman hızla geçer ve Şevket Süreyya vakti gelince bir Askeri Rüştiye mektebine yazdırılır. Mektepte hayatları artık kumandanlara tabiydi. Sınıflarının duvarında Fatih’in, Yavuz Sultan Selim’in, Napolyon’un, büyük Frederk’in resimleri asılıydı. Padişah, en büyük muharip ve gazi olarak anılırdı.

Ama hiçbir yerde resmi görülmezdi. Şevket Süreyya ve arkadaşları ders aralarında haritanın başına geçer ülke topraklarına bakar ve kendilerine göre devletin sınırlarını çizerlerdi.

Şevket Süreyya ders yılı sona erince hemen köylere koşar. Harman makinelerinde çıraklık, yahut makinist yardımcılığı yapar. Makinelerde iş bitince de hemen Aşar Yazıcılığı’na yahut Köy Katipliği’ne girer. Vakit kalırsa da köy köy gezer, köy kahvelerinde, mescit avlularında sarıklı imamlarla tartışmalara girer. İnsanlara bildiklerini anlatır.

Birinci Dünya Harbi patlak verdiği sıralarda Aydemir, Muallim Mektebinin en başarılı öğrencisidir. Ders yılı içerisinde abisinin Kafkas cephesinde şehit olduğu haberi gelir. Aydemir Kafkas cephesine gidip abisinin yerini doldurmak ister. Askerlik çağında olanların silah altına alınmasıyla yaşı 17 olmasına rağmen kendi ısrarları neticesi yedek subaylar talimgahına girer. Yolda Şevket Süreyya hayallerindeki Anadolu’yu bulamaz bozkır ve sefalet içinde görür Anadolu’yu. Ve sonunda savaşacağı cepheye varır. Aydemir burada boş durmaz ve emri altındaki askerlere ders verir. Ancak ilk ders Aydemir’i hayal kırıklığına uğrar. Çünkü kendisi Anadolu halkını dindar ve mutaassıp bilir. Fakat karşısında cahil bir topluluk görür.

Savaş esnasında Şevket Süreyya yaralanır ve dinlenmesi için hastaların bakıldığı bölüme alınır. Burada çavuşun getirdiği kitapları okur. Bunların içinde Aydemir isimli roman Şevket Süreyya’yı çok etkiler. Ve soyadını da buradan alır. Aydemir romanda anlatılan kahramanın adıdır. Bu kahramanın ne silahı vardır, ne de cephanesi. Yalnız imanına güvenen biridir. Hiç kimseye düşman değildir. Uyandırmaya koştuğu ülkelerde herkes sıcak odalarında yatarken, O, boş bir medrese hücresinde soğuktan titremektedir. O, herkese verecek bir şey, herkese dağıtacak bir şifa, bir ümit veya bir teselli sözü bulur. Aydemir, aşkını ülküsüne feda etmiştir. O’nun etrafında halka olan gençler, kendilerini onun ülküsüne adarlar. Şevket Süreyya’da, bu zincirin halkalarından biridir.

Trablusgarp ve Balkan savaşlarının getirdiği yenilgi, Şevket Süreyya’da; “Biz Osmanlı olmadan öncede Türk’tük, şimdi de Türk’üz. Kaybolmakta olan sadece Osmanlı vatanıdır. Bu vatanın sınırları Tuna’dan, Meriç’ten Altaylar’a, Çin Seddi’ne kadar uzanır. Memleketimizin adı Turan’dır, ” düşüncensin oluşmasına neden olur.

Kafkas cephesinde görev yapan Aydemir, ateşkesin emredilmesiyle İstanbul’a gelir. Fakat gerek Kafkasya cephesine giderken tanıdığı Anadolu insanını, gerek subaylık görevindeyken emri altındaki askerleri, gerekse bir yol göstericiye, bir ilim meş’alesine ihtiyacı olan Türk insanını eğitmek için, Muallim Mektebini bitirdikten sonra Kafkasya’ya dönmek ister. Tam bu sırada Azerbaycan Hükümeti’nin, İstanbul Hükümetinden öğretmenler istemesi, Aydemir için çok güzel bir fırsattır.

Azerbaycan’a giden Şevket Süreyya kendisini Aydemir olarak tanıtır. Ve Azerbaycan Maarifinden kendisinin en ücra köye atanmasını ister. Oradaki görevliler buna çok şaşırır. Bir Türk öğretmenin böyle bir istekte bulunması, onları hem sevindirir hem şaşırtır. Ve Aydemir Nuha şehrinde göreve başlar. Muallim olarak gittiği mektepte üç Türk muallim vardır, diğerleri Ruslardır. Derslerde Rusça verilmektedir. Aydemir önce Rus öğretmenlerin okuldan uzaklaştırılmasını sağlar. Mektepte yalnız Türkçe, Edebiyat, Tarih, Coğrafya gibi dersler değil, örneğin Jeoloji derslerinin de verilmesine öncü olur. Ve bazı dersleri de vermek kendisine kalır.

Muallimlik yaparken, mektebin iki odalı bir dairesine yerleşir. Bu dairenin kapısı gece gündüz herkese açıktır. Böylece herkes ona kolayca gelebilir.

Azerbaycan tarihinde hiçbir zaman tam manasıyla bağımsız toplu bir devlet hayatı yaşamamıştır. Devletini kendi idealist çocuklarının gayretiyle kurmaya çalışmaktadır. Aydemir mektep saatleri dışında çarşıları, mahalleleri dolaşır. Geceleri muallimlerin, okur-yazarların evlerinde toplanılır, ilmi sohbetler yapılır. Ona göre eğitim sadece mektepte yapılmaz. Bu yüzden şehirde, kasabada, köylerde, mekteplerde, mescitlerde, evlerde; çocuk-ihtiyar herkese bir şey öğretmek, bir şey anlatmak lazım gelir. Bu nedenle, şehir içinde bir teşkilat kurmak lazımdır, köylerle teması daha muntazam sağlamak için bir “izci oymağı” kurar. Bu oymağın mensupları genç öğretmenlerdir. Köyde, kasabada, şehirde, mescitte herkes bu oymağın öğrencileri olur.

Aydemir, “Cemaat, millet haline gelecek ve millet, özbenliğini bulacak, öz bir vatanın anlamını benimseyecektir. Bütün bağımsız Türk ülkelerini, kendi bayrağı altında toplayacak olan büyük ve güçlü vatan vardır; o da Turan’dır, ” der. Ve çalışmalarına ara ara yeise düşse de yıkılmadan devam eder.

Günler böyle geçer. Bu sırada Aydemir, Sitare adındaki bir kıza aşık olur. Ancak Aydemir, bir ihtilal nedeniyle Nuha’dan ayrılır. Nuha’ya tekrar döndüğünde Sitare’nin eski nişanlısıyla nikahlandığını öğrenir. Sitare, Aydemir’e; kendisinin bir zincirle buraya bağlı olduğunu ve eğer evlenirlerse Aydemir’in de oraya bağlanması gerekeceğini, bunu istemediği için de eski nişanlısına istemediği halde döndüğünü söyler. Aydemir bu durum karşısında sesini çıkarmaz ve oradan ayrılır.

Bu sırada Karabağ Yolu’nun ve Askeran Geçidi’nin Ermeniler tarafından kesildiği haberi, Aydemir’i ümitsizliğe sokar. Bütün memleketin üstünde, “Bolşevizm” denilen karabulutlar dolaşmaya başlar. Kızılordu, Dağıstan’dan Bakü üzerine doğru Azerbaycan’a akar.

İhtilal nedeniyle, Aydemir’in ülküsü artık insaniyettir. Tahtlar, taşlar ve bütün zalimler yıkılacak, bütün dinler bir ve bütün insanlar beraber olacaktır. Bütün insanların eşit, bütün milletlerin hür ve beraber yaşayacakları harpsiz, ihtilalsiz, imtiyazsız yeni bir alem kurulacaktır. Şark, yüzyıllar süren uykusundan uyanacaktır. Yabancılar, Asya’nın topraklarından çekilecektir. Bu düşünceler içinde, “Şark Milletleri Kurultayı”na delege seçilir. Daha sonra, Komünist partisine girer.

Aydemir 1921-1924 yılları arasında Moskova üniversitesinde İktisat okumaya gider. Üniversiteye giden aydemir binayı terk edilmiş bir kervansaraya benzetir. Yaz dönemlerinde Rusçası iyi olmayan öğrenciler kamplara götürülür. Ancak eğitim dönemi başladığında üniversiteye dönen Aydemir, binayı çok farklı bulur. Boyalı, bakımı yapılmış güzel bir bina haline gelmiştir. Burada dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlarla arkadaşlık kurar. Japonya’dan, Çin’den, İngiltere’den… Burada eğitimini tamamlayan Aydemir, İstanbul’a döner. Artık dünyayı kendisine okutulan ve öğretilen şeylerin gözlüğü arkasından görmektedir.

“Aydınlık Mecmuası” adlı dergide yazılar yazmaya başlar. Ankara’dan gelen bir emirle dergi kapatılır ve Aydemir tevkif olunur. Tevkif olunacağını önceden bilmektedir, fakat ülkesinde kalmaya kara verir. Verilecek her türlü cezaya razı olur. Diğer arkadaşları ise ülkeden kaçmışlardır. İstiklal Mahkemelerinde yargılandıktan sonra, Ankara ve Afyon cezaevlerinde hapis yatar. Afyon ceza evindeyken, okuma-yazma bilmeyenlere okuma-yazmayı öğretir. Cezaevi görevlileri de ona bir oda tahsis eder. Burada ilmi toplantılar düzenleyerek, sohbetler yaparak arkadaşlarına bir şeyler öğretmeye çalışır. Cezaevi arkadaşları bir nevi onun öğrencisi olur. Af yasasının çıkmasıyla beraat eder. Afyon cezaevindeyken “imam-cemaat/devlet-millet” görüşünü benimser. Ona göre; devlet, yıllarca halktan çok şey beklemiş, çok şeyler almıştır. Şimdi sıra devlettedir. Her şey halk içindir.

Beraat ettikten sonra Ankara’ya gelir. İlkokul Öğretmenliği yerine, Yüksek ve Teknik Öğretim müdür yardımcılığı görevine atanır. Hükümet kuruluşunun ve idare işinin artık içindedir. Türkiye’de bir takım basit kazma-küreklerle dağlar delinmekte, tüneller açılmaktadır. Ele geçen bir avuç çimento, bir parça demirle bir mektep, bir hastane, bir devlet binası nutuklarla açıldığı zaman bunun sevinci ve heyecanı günlerce yüzünde parlamakta, yaşamaktadır.

1950 seçimlerinden sonra bir kararla Aydemir görevinden alınır ve emekli olur. Bundan sonra da hayatını çiftçilik ve yazarlık yaparak geçirir.

Sonuç:

Aslında kitabı en güzel şekilde özetleyen cümleler şunlardır: “Allah’ın bize verdiği en büyük nimet, sahip olduğumuz halde, sahip olduğumuzu bilmediğimiz kuvvetleri, bir gün kendimizde bulmak kudretidir.”

 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..