Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '09

 
Kategori
İstanbul
 

Suyu arayan martı

Suyu arayan martı
 

Güverinler Mayıs 2009 Haydarpaşa Rıhtımı / ezgi umut


Yaz sıcakları güney kuzey demeden kavurmaya başladı işte. Bu sıcakla baş etmenin önemli bir aracı da bol sıvı almak, özellikle de su. Bizler göreceli olarak mutlu canlılarız. Suyu olan suya kavuşmuş kentteki insanları da, köylerde olanlarımızı da katıyorum. Hatta mahalle çeşmesinden bile olsa, suyun nereden taşınacağını biliyoruz. Alıyoruz, taşıyoruz, içip kullanabiliyoruz.

Ama canlıların hepsi bizim kadar şanslı değil. Bizim sözde gelişmişlik adını vereceğimiz doğa tahribatlarımız arttıkça ve elimiz en gizli saklı doğa köşelerine dahi uzanıp doğayı kepçelerle, buldozerlerle hallaç pamuğu gibi atmaya başladığmızdan beridir diğer canlılara da rahat yok. Hem zehirli atıklarla toprağı ve suyu kirletiyoruz, hem de kaynakları bilinçsiz bir açgözlülükle harcıyoruz, benden sonrası tufan dercesine.

Şimdi kuşları düşünüyorum. Bir arkadaşımız söylemişti daha dün , Mesut Selek Bey sanırım, Aliağa'daki kuş cenneti de bitti diye ve ben bir zamanlar İzmir'deki Kuş Cenneti için yazmıştım, (yazık ki şimdi de yangınla binlerce canlı da öldü ağaçların yanısıra) Kars'taki Kuyucuk Gölü için de yazmaya devam ediyorum ve sevinerek öğrendim ki, Önder Cırık arkadaşımızın mailinden, RAMSAR alanı olarak kabul edilmiş sonunda Kuyucuk Gölü. Sitesi de Milliyet Siteler yarışıyorum da puan bekliyor. Tıklamak ve Kuyucuk gölünü görmek için linki en altta.

Kuşlar sadece kuş cennetlerinde sulak alanlarda olanlar değil ki. Şehirde de kuşlar var. İstanbul'da martılar vardı eskiden tertemizdi, şimdi kargalarla beraber çöpçülük yapıyorlar.

İstanbul kanatlarımın altındayken yani bir kervansaray çatısından bakınırken ve kuş evlerinin fotoğrafını çekmeye çalışırken gördüm bir martı geldi, bir çatıya önceden bırakılmış olan kutuyu didikledi ters çevirdi vudu,vurdu, vurdu sonra anladım ki su arıyor. İlk arayışını kaydedemedim ama yine de susadığını görebilirsiniz.

Daha önce Marmara Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümünün açtığı İstanbul İçin Kuş Evleri ve Yemlikleri Sergisi'ndeki kuş evleri tasarım maketlerini sergi kapandıktan sonra görme şansım oldu da tasarımı yapan 19 öğrenciyle konuşma şansını da kaçırmış oldum. Kuşlar için öyle güzel ve özenli kuş evleri tasarlamışlar ki bayılırsınız. Bununla ilgi Arkitera.com 'da bir makale de var Pr Dr Şermin Alyanak kuş evleri tasarımı konusunu anlatıyor. Kuş evleri ve yemliklerin konacağı yerlerin kedilerin ulaşamayacağı kadar da yüksekte olması gerektiğini de vurgulamış ki kuşkusuz buna çok dikkat etmek gerek.

Zamanım kısıtlı olduğundan hızlıca bakabildim maketlere. Parklara konulsa bu kuş evleri diye yazmışlar, çocukların zihinsel gelişimini de destekleyebilir. Gerçekten çok hoş şekilleri var, çocuklar hiç bıkmadan hayaller üretebilirler o kuş evlerine bakarak, giren, çıkan ötüşen kuşları gözlemleyerek. Kuşkusuz o rengarenk evlerin içinde yaşayan kuşlara olan ilgileri de doğayı daha iyi kavrama ve sevmelerine yardımcı olacaktır. Bu bağlamda nefret de sevgi de öğrenilen kavramlar olmuyor mu? Ama çocuklar öğrenmiş öğrenmemiş kimin umurunda. Minicik yavruların beyinleri artık sadece ezberletilen, çünkü yazılar delil oluyor, sevgisizlikle doldurulsun yeter.

Tasarımcılara sorularım kaldı. Örneğin kuş evlerinin tasarımında ayrıca, kuşların su içmelerini kolaylaştıracak, bir düzenleme de var mıydı? Aslında belki başka bir yazımda daha detaylı bahsedebilirim. Ama doğa konusunda o denli bilinçsiz ve eğitimsiz bir toplumuz ki. Bir yanda gencecik yüreklerin, beyinlerin, ellerin onca zaman harcayarak yarattıkları tasarımlar, öte yanda utandıracak derecede aymazlığın ve cehaletin yer aldığı gerçek yaşam, ne olacak o güzel çocukların, üniversiteli tasarımcıların güzel emeklerine. depolarda kapalı mı kalacak tasarımlar. Yoksa birileri ilgilenecek ve parklar bahçeler o güzelim kuş evleriyle mi donanacak. Neden böyle diyorum bakınız.

Baharda bir sabah kalkıp camdan baktığımda bahçemizdeki tüm ağaçların insafsızca budanmak diyemiyorum,evet diyemiyorum resmen yarı yarıya kesilmiş olduğunu gördüm. Bundan üzerindeki kırmızı tohumları ile kuşlara bol gıda sağlayan çalı türünden dikenli bitkiler de payını almış. Ağaçların ana gövdesini bile yarıya indirmişler, öyle ki gövde ucu açık kalmış, yaş halkaları sayılıyor. Anlayacağınız ağacın en tepesindeki sürgün yeri de giyotinle kesilen bir baş gibi uçurulmuş. Böyle bir budama olabilir mi? Neymiş efendim eskisinden gür çıkarmış. İyi ki bir sakal menkıbesi var, herşeyin yıkılan, kırıklan, dökülen herşeyin açıklamasını bununla yaparlar. Sanki kırılan, döküleni tamir etmek hele de kalpler olursa tamiri çok kolaymışçasına... Çıkmadı, çıkmaz da zaten. Ağaçlar cılız bir kaç dal vermekle kaldılar, doğru dürüst yaprak bile veremediler. Ve malum çardaklardan bir kaç tane ısmarlandı bahçeye. Meğer dertleri başkaymış. Ağaç istemiyorlar arabaları kuş pisliği olur, ya da güzün yaprak dökülür aman ha araçların, ciplerin boyası bozulur. İşte şimdi bu adamlara kuşlar için bahçeye belli yerlere su tasları ya da kuş evleri konmasını nasıl önerip de kabul ettireceksin.

Kuşlarla ilgili acıklı olmayan, güzel bir görüntü de yakaladım. Saraçhanebaşı'ndaki Bozdoğan Su Kemerlerinin duvarına bitişik binasının, eski bir imaret olduğunu sandığım Karikatür Müzesi'ne gitmiştim. Avludaki kuşların cıvıltısı ve mutluluğu görülmeye değerdi,herhalde Bursa'da Zaman şiirini Ahmet Hamdi Tanpınar böylesi bir ortamda yazmıştır diye düşündüm. Böyle güzel yeşili, yaprağı, gölgesi, güneşi bol ve suların fıskiyeden aktığı yerdeki kuşlar da pek mutlu gözüktüler, ağaçların arasında saklanıp müthiş serenatlar verdiler, bülbül sesi bile duydum aralarında, zaman da gerçekten durmuş gibiydi, darısı tüm kuşların başına ve olabilirse tabii bizim MB'nin de başına... bulabilirsem yükleyeceğim videosunu ama onu bulamadım şu saate kadar. Martı videosu ile yetineceksiniz.

Bir de iki söz etmeden duramayacağım aslında bir haber hakkında. Hani çok popüler olmuş diye bugün maillerimize kadar düşen hani minareden hoparlörle konuşup halka suyu idareli kullanın diye bağıran muhtara ben hak verdim. Kargışları olmasaydı daha etkili olurdu ama adamcağızın tepesini de attırmışlar işte. İnsan olmak için sanırım öncelikle temiz vicdan sahibi olmak ön koşul. Sonra geliyor, dinler ve ideolojiler. Ben bunu anlıyorum. Muhtara gelince, ne var ki görüyoruz işte, doğru söyleyen de dokuz köyden kovulurmuş .

Kuş evleri serçe, sığırcık, kırlangıç gibi küçük ve korunmaya muhtaç kuşlar için yapılırmış. Okuduğum bi kaynaktaki serzenişi de alayım buraya istedim."Atalarımız, ince duygularının ve sanat zevklerinin nişanesi olarak sadece kuş evleri, kuş sarayları yapmakla kalmamış, leylek, kurt gibi evcil olmayan diğer hayvanlar için de vakıflar ve hastahaneler kurmuşlardır. Öyle ki, soğuk kış günlerinde kurtların aç kalmamaları için kar-tipi demeden ıssız dağ başlarında et dağıtmışlardır." siz bırakın kurtlara kuşlara et dağıtmayı dağlarda , bir damla su bile bırakmayacağız bu gidişle şehirlerde bile...

Suyu arayan martı videosu:
http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual&VideoID=59414334

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=184011

http://www.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=41007

http://www.nedirbilelim.com/dizin4/kusma.html


http://www.kuyucuk.org/

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..