Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '09

 
Kategori
Kentleşme
 

Suyum, Suyum, Güzel Suyum....

Suyum, Suyum, Güzel Suyum....
 

Yaklaşık 9-10 aylık bir zamandır. Ankara’ya Kızılırmak suyu verilmekte. Pek çok kurluş bu suyun evsel su olarak kullanılmasının doğru olmadığını her şekilde söylemiş ve ispatlamış olsa da Büyükşehir Belediye Başkanı elindeki bir bardak suyu içerken poz verip hemen arkasından “Ben musluk suyu içiyorum. Herhangi bir sorun yok” diye beyanat verdi.

Ancak, bir eve haftada 1-2 damacana içme suyu girerken neredeyse bu miktar ikiye üçe katlandı. Artık o hale geldik ki. Kleopatra’ nın süt banyosu yaptığı gibi bizlerde içme suyu ile banyo yapacağız neredeyse. Geçen hafta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Ankaralılar’a sağlıklı olduğunu iddia ettiği Kızılırmak suyunu vermeyi kesti.

Bu yazımda Kızılırmak suyu’nun gerçek özelliği ve kullanılmasındaki sakıncaları hakkında araştırdıklarımı sizlerle paylaşmak istemekteyim . Daha sonra da elimden geldiğince Bolu- Gerede’den getirtilmesi planlanan su’dan neden vazgeçildiğinden….

<ı>“Akarsu potansiyeli açısından zenginmiş gibi görünen ülkemiz hızlı nüfus artışı ile plansız kentleşme ve sanayileşme baskısı altında kalmaktadır. Bu noktada, küçük dereler, yağmur, kar ve kaynak sularıyla beslenen akarsular için evsel ve endüstriyel kirlenme önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Öte taraftan zirai mücadele ilaçları (pestisid) ve kimyasal gübreler akarsu kirliliğinde önemli bir etkendir. Son yıllarda kuraklık tehdidi ile birlikte akarsuların kentlerin içme suyu ve endüstrinin su talebini karşılamak üzere kullanımına yönelik proje ve uygulamalarda son derece önemli bir başak konudur.

<ı>Akarsuların kendi doğal döngüsü içinde tolere edebileceği düzeyde kirlilik sınır değerleri aşıldığında suda aşırı kirlenme ve buna bağlı olarak bozulma başlar. Akarsuyun bulunduğu havza, döküldüğü deniz gibi ekolojik bütün içinde yer alan her türlü ortam bitki ve hayvan bu bozulmadan farklı ölçülerde olumsuz yönde etkilenecektir.

<ı>Belediyelerimiizin %69’unda kanalizasyon şebekesi bulunmaktadır. Öte taraftan 3225 belediyenin 322’ine yani %10’una Atıksu Arıtma Tesisi hizmeti verilmektedir. Ülke genelinde Belediyelerimizde sadece 172 adet Atıksu Arıtma Tesisi bulunmaktadır. Başka bir deyişle sadece %%’i atık su arıtma tesisine sahiptir….

<ı>Bugün belediyeler için en büyük tehlikelerden biri endüstriden kaynaklı kirlenmedir. Atıksu tesisleri olmadan ya da varolan atıksu arıtma tesisleri işletilmeden faaliyet gösteren sanayi sektörünün bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir…..

<ı>Şöyle ki; arıtılarak, alıcı ortam olarak nitelendirdiğimiz şehir kanalizasyon şebekesi deniz, göl, akarsu, arazi ortamlara verilen sanayiden kaynaklı atıksu miktarı sadece yaklaşık %34 oranındadır. Yaklaşık %66’sı ise arıtılmadan, hiçbir işlem görmeden doğrudan bu ortamlara deşarj edilmektedir. Daha çarpıcı olanı ise arıtılmadan ortama verilen %66 oranındaki atıksuyun %91’i doğrudan deniz ve akarsulara deşarj edilmektedir.

<ı>Önlem olarak sadece “kirleten öder” prensibini benimseyen siyasi iktidar, sanayiciye kısaca “paran varsa kirletebilirisin” demekte, çevrenin korunmasını güvence altına alacak kalıcı çözümler üretmemektedir….

<ı>Akarsu kaynakları havza boyutunda bir bütün oluşturduğundan bu alandaki çalışmalar, havza temeline göre yapılmaktadır. Ülkemiz genel olarak 26 akarsu havzasına ayrılmıştır.

<ı>31 Aralık 2004 tarih ve 25687 sayılı Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne göre; kıta içi yüzeysel suların kalite sınıflandırılması dörde ayrılmaktadır.

<ı>Sınıf I : Yüksek kaliteli su

<ı>Sınıf II : Az kirlenmiş su

<ı>Sınıf III: Kirli su

<ı>Sınıf IV: Çok kirlenmiş su

<ı>D.S.İ tarafından havza bazında yürütülen kirlilik gözlem ve tespit araştırmalarının sonuçları yukarıda ki kalite sınıflaması göz önüne alındığında pek iç açıcı değildir.

<ı>Örneğin; sulanabilir nitelikteki topraklarımızın %45’inin bulunduğu İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli akarsuyu olan ve Karadeniz’e dökülen Kızılırmak’ın Hafik ilçesinden sonraki coğrafyada sulama suyu olarak bile kullanılamayacak düzeyde bozulduğu tespit edilmiş olup IV.sınıf kategorisine girmektedir.”(*)

Buna rağmen Kızılırmak suyu evsel su olarak Ankara’ya getirilmiş ve verilmiştir.

“<ı>DSİ tarafından 2005 yılında hazırlanan bir rapordan kelimesini değiştirmeden aktararak en baştan söylemek yerinde olacak:

<ı>“Kızılırmak Nehrinin doğal yapısı itibariyle klorür, sülfat ve sertlik değerleri çok yüksektir. Bu parametreler içme ve kullanma açısından çok önemlidir ve ileri arıtma teknikleri kullanmadan düşürmek mümkün değildir...

<ı>Mikrobiyolojik ölçüm sonuçları da Hirfanlı ve Kesikköprü Barajları sularının bakteriyolojik açıdan kıta içi II. sınıf su kalitesinde olduğu ve içme suyu olarak kullanılamayacağını göstermektedir.

<ı>Ankara için içme, kullanma suyu planlamalarında bu durumlar göz önüne alınarak varsa Kızılırmak dışındaki seçeneklerin tekrar değerlendirilmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.”

<ı>Bir tarafta yaşanmakta olan bir susuzluk sorunu bulunmakta ve bunun sıkıntısını tüm Ankara halkı çekmekte, soruna acil çözüm yollarının bulunması gerekmektedir. Diğer tarafta, soruna çözüm olarak sunulan ve hızla ilerlediği belirtilen projenin mevcut acil sorunu çözüyor görünürken, başka sorunlara yol açacağını görüyor olmak ve bu sözde çözüme karşı kamuoyunu uyarma zorunluluğu bulunmaktadır. Ankara halkı, bir çeşit “ölümü gösterip, sıtmaya razı edilme” noktasına getirilmiştir. Ankara'nın son 14 yılında söz sahibi olan bazı yöneticileri, kendi tercihleri sonucunda gelinen bu noktada, yukarıdaki benzetmeden devamla “sıtmayı” getirmekle övünür hale gelmiştir.

<ı>DSİ bünyesinde 2003 yılı Mayıs ayından 2004 yılı Aralık ayına kadar çok çeşitli uzmanlık alanlarından teknik personelin katılımı ile geniş kapsamlı bir proje yürütülmüştür. Hirfanlı ve Kesikköprü Baraj Gölleri ile Kızılırmak'ta kirlilik özelliklerinin araştırıldığı bu projede baraj göllerinde, fiziksel, kimyasal, biyolojik parametreler izlenirken, barajları besleyen Kızılırmak, Karasu ve Kırşehir Çayında da fiziksel ve kimyasal parametreler izlenmiştir.

<ı>Metal iyonları da dahil olmak üzere, toplam çözünmüş katıların bir ipucunu veren iletkenlik değerleri Kesikköprü baraj gölünde TS 266 standardına göre tavsiye edilen değerin çok üzerindedir. Örneğin halen ASKİ internet sitesindeki verilere göre İvedik Arıtma tesisi girişinde iletkenlik 251 (microS/cm) değerinde ve çıkışında 267 iken, Kesikköprü Baraj gölünde bunun 6 katından daha fazla olup ortalama 1541 değerindedir. Toplanmış çözünmüş katıların kurulu olan arıtma tesisindeki teknoloji ile giderilmesi mümkün değildir. Yukarıdaki rakamlar İvedik Arıtma <ı>tesisinde toplam çözülmüş katıların temizlenemediğini ve Kızılırmak suyunun da aynı yüksek değerlerle şebekeye verileceğini göstermektedir.

<ı>Su sertliğini belirleyen ve içme, kullanma sularının bu bakımdan kalitesi hakkında önemli birer gösterge olan anyon ve katyon ölçümleri aşağıda gösterilmektedir. Örneğin Kesikköprü suyundaki klorür miktarı, Ankara şebekesine şu anda verilmekte olan sudan 40 kat fazladır. Sülfat miktarı 22 kat, kalsiyum miktarı 5 kat daha fazladır.

Parametre (mg/L)

İvedik Giriş (ASKİ web sayfası)

İvedik Çıkış (ASKİ web sayfası)

Kesikköprü

Klorür (Cl-)

6

8

239

Sülfat (SO4=)

15

20

337

Bikarbonat (HCO3-)

104

89

138

Sodyum (Na+)

7,5

8,3

157

Potasyum (K+)

3,1

3,3

6

Kalsiyum (Ca++)

22,8

24

109

Magnezyum (Mg++)

6,32

5,83

44

<ı>İvedik Arıtma Tesisi için verilen giriş ve çıkış değerlerine bakıldığında bu katyon ve anyonların da mevcut arıtma teknolojisi ile uzaklaştırılamadığı görülmektedir. Bu iyonlar suyun tadını bozarak içme suyu olarak kullanılmasını güçleştirmektedir. Gerek evsel kullanımda gerekse endüstride, suyun kullanıldığı cihazlarda sorunlara yol açmaktadır.

<ı>Bu iyonların arıtılması için yüksek yatırım ve işletme maliyetleriyle anyon ve katyon değiştiricilerin kurulması gerekmektedir. Nitekim, Kızılırmak üzerinde Kesikköprü Barajından sonra yer alan Kapulukaya Barajından su alan Kırıkkale’nin mevcut arıtma tesisinde, İvedik tesislerinde halen uygulanmayan aktif karbon dozajlaması yapılmasına rağmen, elde edilen su yeterli kaliteyi sağlayamamaktadır. Bu nedenle Kırıkkale Belediyesi yeni yatırım yaparak ileri teknoloji arıtma tesisi kurma kararı almıştır.

<ı>Yukarıda çeşitli alıntılar yapılan DSİ raporunda Kesikköprü Barajının suyu bilimsel yöntemlerle ve evrensel kabul gören bilimsel sınıflandırma yöntemi ile aşağıdaki şekilde sınıflandırılmaktadır.

· <ı>Fiziksel parametreler yönünden 3. sınıf

· <ı>Organik parametreler yönünden 1. sınıf

· <ı>İnorganik parametreler yönünden 3. sınıf

· <ı>Bakteriyolojik parametreler yönünden 2. sınıf

<ı>Suyun bakteriyolojik parametrelerinin iyileştirilmesi için de yeni arıtma yatırımları gerekmektedir. İvedik tesislerindeki mevcut teknoloji ile klorlama dozunu artırarak bakteri kirliliği yükünü etkisiz hale getirmek ilk bakışta bir çözüm olarak görülebilir. Ancak, dezenfektan olarak kullanılan klor, su içindeki organik bileşiklerle kanserojen nitelikte kompleksler oluşturduğu için batı ülkelerinde klorlama yönteminden ozonlama veya ultraviyole ışınla dezenfeksiyon gibi yöntemlere geçilmektedir. Bu teknolojiler de İvedik tesislerinde yoktur ve yeni yatırımla kurulması gerekmektedir. Yoksa, Ankara Belediyesi insanları ya kısa vadede bakteriyel enfeksiyon ya da uzun vadede kanser olma riskiyle karşı karşıya bırakmak zorunda kalacaktır.” (**)

Ankara’da geçen haftaya kadar musluklarından akan Kızılırmak suyu yerine daha önceden planlanmış ve hesaplanmış olan Bolu-Gerede Işıklı Barajından su neden getirilmedi? Y da başka bir ifadeyle ne oldu da aniden Bolu- Gerede Işıklı Barajından su getirilmekten vazgeçilip daha büyük bir maliyetle Kızılırmak’tan su getirildi?

“<ı>2004 yılında, Tokyo Ekonomi Müşaviri iken, Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC) ile çeşitli projelerin finansmanı üzerine görüşmeler yapıyorduk. En meşhurları, bilirsiniz, İstanbul Marmaray projesi.

Gündemdeki projelerden birisi de, Ankara İçme suyu projesi idi. JBIC, Işıklı-Gerede sistemi ve isale hatlarını içeren, yaklaşık 320 milyon dolarlık projenin %75'i için çok uygun koşullarda kredi sağlayacaktı (yaklaşık 250 milyon Dolar). Ankara Büyükşehir Belediyesi, Melih Gökçek seçildikten sonra da bu projenin ısrarla takipçisi oldu; bu projenin gerçekleşmesi için DPT, Hazine ve Ankara'daki Japon Büyükelçiliği nezdinde rica ve minnette bulundu.

Proje desteklendi, hatta Japon tarafı ile yaptığımız sıkı pazarlıklar neticesinde kredi oranı yükseltildi, kredinin faizi çok düşük seviyelere çekildi, ve JBIC yetkilileri bu projeyi kendi hükümetlerine onaylatmak için epey çaba harcadı (harcadıklarına ben bizzat şahidim). Japon hükümeti, "Official Development Assistance" (ODA) niteliğindeki bu uygun kredileri daha çok Güneydoğu Asya ülkelerine yönelik kullandırmak istiyordu; ancak Ankara İçme Suyu Projesi de sonunda onay aldı.

ASKİ'ciler bu habere çok sevindi, iki taraf arasında bir mutabakat zaptı imzalanarak proje resmiyet kazandı. Prosedür gereği, Japon Bakanlar Kurulu projeye dair taahhütlerini içeren bir notayı Mart 2004 başında imzalayacak, Başbakan Erdoğan'ın Mart 2004 ortasındaki Japonya ziyareti sırasında da, büyük bir şaşaa ile kredi anlaşması imzalanacaktı .

Notanın imzalanmasına günler kala, İ. Melih Gökçek apar topar bir yazı ile projeden vazgeçtiğini, Japon kredisini istemediğini söyledi. Durumu Japonlara anlattığımızda büyük bir şok yaşandı; JBIC yetkilileri, yıllardır Ankara Belediyesinin bu kredi için adeta yalvardığını, birkaç gün içinde neyin değiştiğini anlayamadıklarını söyledi. ASKİ'nin ısrarlı "hayır"ı sonucu, Japonlardan nota imzasının ertelenmesini rica ettik. Japon yetkililer, günler öncesinden Bakanlar Kurulu'nun gündemine giren, detaylı gerekçelerle hükümet üyelerinin ikna edildiği bu nota teatisinin iptal edilemeyeceğini söylediler. Hele ki, Başbakan Erdoğan'ın ziyaretine günler kala yapılacak böyle bir uygulamanın büyük bir diplomatik skandal yaratacağını vurguladılar.

Sonuçta, çok da yaygın olmayan bir uygulama ile, kredi anlaşmasının birkaç pürüz giderilerek ileriki bir tarihte imzalanması kaydı ile, nota imzalandı, Başbakan Erdoğan'ın Japonya gezisi skandalsız geçti. Büyükelçiliğimiz tarafından Başbakan'a verilen brifingde konunun önemi iyice vurgulandı, ve Başbakan bu konuyu mutlaka çözeceğini kesin bir dille ifade etti. Büyükelçi benden, Başbakan'ın ertesi gün Japon İşadamlarına yapacağı konuşmanın metnini hazırlamamı istedi, ve konuşma metninde Ankara İçme Suyu projesine de mutlaka değinmemi rica etti. İlginçtir, Başbakan Japon işadamlarına yaptığı konuşmada, etrafında o kadar danışmanı, konuşmanı olduğu halde benim yazdığım metni harfi harfine okudu ve Ankara İçme Suyu projesinin kredi anlaşmasının imzalanacağını söyledi.

Ardından aylar boyunca iki hükümet arası yazışmalar, görüşmeler devam etti. Japon yetkililer beni birkaç kere ziyaret ettiler. Projenin fizibilitesinde çalışmış ve Ankara-Gerede hattını benden çok daha iyi bilen bir Japon uzman, bu projenin yapılmaması halinde Ankara'nın 2008-2009'dan itibaren susuz kalacağını, bu projeyi reddetmenin bir çılgınlık olduğunu söyledi. Uzman yanıldı, çünkü susuzluk onun tahmininden de erken başladı.

ASKİ'nin proje reddi konusundaki gerekçeleri çok eften püftendi. ASKİ'ciler, yıllarca yalvardıktan sonra, bir anda maliyeti çok yüksek bulmuşlar. Proje, Japon firmaların ihaleyi kazanacağı ve pahalı sistemler kullanacağı bir şekilde tasarlanmış. ASKİ, projeyi kendi kaynakları ile çok daha ucuza mal edebilirmiş (niye daha önce yapmadıysa... ) Japon yetkililer, projenin ASKİ'nin istekleri doğrultusunda tadil edilebileceğini söylediler. Onların da eteği tutuşmuştu; çünkü, Türkiye'ye bakan departman olarak rezil olmuşlardı ve projenin gerçekleşmesi onlar için de prestij konusuydu.

ASKİ daha sonra yeni bir bahane buldu; mutabakat gereği, barajın ihalesinden ve inşaatın bitene kadar olan kısmından DSİ sorumlu olacaktı. İnşaat bitince, proje tüm maliyeti ile ASKİ'ye devredilecek, ASKİ de topladığı su paralarıyla uzun vadede (7 yıl geri ödemesiz, toplam 25 yılda) barajın maliyetini çıkaracak, hatta kar edecekti. Böylesine ballı bir anlaşmadan ASKİ'nin neden kaçtığı anlaşılmıyordu.

<ı>İşin içyüzünü biraz deşince, ASKİ'nin çekinceleri öğrenildi. JBIC'in kredi kullandırma ile ilgili bir kitapçığı vardı; tamamen şeffaflık ilkeleriyle hazırlanan bu el kitabına göre, proje ihale süreci oldukça şeffaf olacaktı. (Melih Gökçek'in hiç hoşuna gitmeyen bir madde) İkinci, ve son dakikada iptali gerektiren madde ise, ASKİ'nin mali tablolarının JBIC'e açılması zorunluluğu idi; daha önce Türkiye'de birçok kuruluş JBIC'ten kredi kullanmış, hiçbirisi mali tablolarını açmaktan gocunmamıştı. Öğrendiğimize göre, ASKİ'nin içi İ. Melih tarafından tamamen boşaltılmış, metro, yol, alt geçit, üst geçit, kaldırım, kömür, nohut gibi projelerde kullanılmıştı. ASKİ, rezil durumdaki mali tablolarınının detayını kimseyle paylaşmak istemiyordu.

Melih Gökçek'i ikna etmek için araya Tayyip Erdoğan, Ali Babacan ve Abdullah Gül girdi. Adam nuh dedi, peygamber demedi. Bugün gidip İ.Melih Gökçek'e sorsan, yüzlerce belge ve iddia ile kendini savunur; çok pahalı idi der, Japon müteahhitlere para kaptırmak istemedim ve benzeri sözler söyler ... Ama belirttiğim gibi, en üst düzeyden ricalara bile kahramanca karşı koydu.

Sonra ne oldu? Ankara'ya 300 milyon dolara tertemiz su getirecek, ve finansmanı hazır projeyi elinin tersiyle itti, bize 1 milyar dolara Kızılırmak suyunu getirdi. Bir daha hatırlatalım, temiz sulu Gerede projesi niçin reddedildi? Pahalı olduğu için (!)... Kızılırmak projesinin üçte biri maliyeti olduğu için? Bu arada Japonlar, çıkması için kendilerine yalvarlan, çıkınca da alengirli işleri yüzünden reddedilen kredi ile, Türkiye hakkındaki fikirlerine, ülkenin ciddiyet ve saygınlık derecesine küçük bir anekdotu daha eklediler. Suyunuz hayırlı olsun,” (***)

Japonlar bize suyunuz hayırlı olsun demiş.

Ben de bu sözün üzerine “Suyum, Suyum Güzel Suyum” demekten başka bir söz bulamıyorum

İşte gerçek, musluklarımızdan geçen haftaya kadar akan Kızılırmak suyu….

Kısaca, işin içine menfaatler girdiğinde ne yazık ki yöneticilerimiz halkı uyutmak için her türlü yalanı söylemeyi kendisine hak olarak görebilmekte.


(*) <ı>Memleket Mevzuat - Aylık Yerel Yönetim Dergisi/ Havza Bazında Akarsu Kirliliği- Ertuğrul Ünlütürk

<ı>(** )Ankara'ya Kızılırmak'tan İçme ve Kullanma Suyu Getirilmesi ile İlgili KMO'nun Basın Açıklaması

(***)<ı>Hazine Müsteşarlığı Kıdemli Uzmanının Şahitliğinden Gerede Sisteminin Ankara Büyükşehir Belediyesince Neden Yapılmadığı Gerçeği

var gaJsHost = (("https:" == document.location.protocol) ? "https://ssl." : "http://www."); document.write(unescape("%3Cscript src='" + gaJsHost + "google-analytics.com/ga.js' type='text/javascript'%3E%3C/script%3E")); try { var pageTracker = _gat._getTracker("UA-7006964-1"); pageTracker._trackPageview(); } catch(err) {}

 
Toplam blog
: 226
: 1337
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

1960 İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, yazı yazmayı, resim yapmayı ve yabancı dil'den Türkçe'ye..