Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tabanın baskısı ADD Genel Merkezi'ni hizaya getirdi

Tabanın baskısı ADD Genel Merkezi'ni hizaya getirdi
 

Savaş taktiklerini düşman komutanına soran Genel Başkan!


Burdur Sivil Toplum Kuruluşları Konseyi namıyla ilimizde faaliyet yürüten platform, geçenlerde Elit Kıraathanesinde Eğitim İş ile Eğitim Sen’in şiddetli tartışmalarına sahne olan bir toplantı düzenlemişti. Toplantıya genellikle Hayır cephesinin örgütleri katılmış, Referandum’a varan süreçte ortak bir tutum ve eylem kararı almaya çalışmış; ancak ADD Temsilcisinin Halkoylaması konusunda herhangi bir faaliyete imza koyamamaklarını, bunun Genel Merkezlerince yasaklandığını ifade etmişti.

ADD Genel Merkezinin ADD’ye yakışmayan bu yanlış tutumu ülke çapında ADD’nin tabanında büyük tepkilere ve protestolara neden olmuştu. Sonunda Genel Merkez baskılara dayanamayarak aşağıdaki basın bültenini yayınlamak zorunda kaldı.

Tabanın baskısına bir örnek olarak aşağıdaki Açık mektubu bilgilerinize sunulur.

Tansel Çölaşan’a açık mektup

Sayın Genel Başkan,

Duydum ki, Yüksek Seçim Kuruluna başvurup “biz -hayır- diye kampanya yapabilir miyiz” diye sormuşsunuz; onlar da “yapamazsınız. Yaparsanız ADD’yi kapatırız” demiş. Siz de ADD’lilerin “hayır” demesini yasaklamışsınız.

ADD’nin kapanmasına gönlünüz elvermediği veya yüreğiniz yetmediği için…

ADD “hayır” kampanyası yürütürse kapanır mı? Kapatabilirler mi? Buna cüret edebilirler mi?

Velev ki ettiler! N’olur?

Şan olur şan!..

Genel Başkanını tutuklamışlar ama ADD’yi kapatmaya cesaret edememişlerdi.

Ayrıca…

Yüksek Seçim Kurulu… Dernek kapatma…

Ne alaka? Yüksek Seçim Kurulu kim, dernek kapatmak kim?…

Bu kadar hukuku bilmek için, Danıştay başkan yardımcılığı yapmak şart mı?

ADD, bu kadarcık bir “höt”e böylesine teslim olmamalıydı. Zat-ı aliniz bu “misyon”la mı “getirildiniz” o koltuğa?

ADD’nin adını taşıdığı ATATÜRK, Mondros öncesinde, İngilizlerin bastırmasıyla İstanbul hükümetinin talimatı üzerine İskenderun’u teslim etmesi emredilince, önce emrindeki birliklere “karaya aya basanı vurun” emri vermiş, sonra da İstanbul’a (evet önce izin alıp sonra emir vermemiş, önce emir vermiş sonra emri üstlerine tebliğ etmiş), hem de bir asker olarak “Ben verdiğiniz emri yerine getirmem. Getirecek olanı gönderin, görevi ona teslim edeyim” demişti.

Ayrıca…

Üzülerek, hicranla, hüzünle soruyorum: İktidarın emrini yerine getirince kapatılmayacak olan ADD, sahiden “açık” bir dernek mi olacak?

Hatta…

Şu anda ADD “açık” mı?

Sunarım.

Ali Tartanoğlu

ADD Çankaya Şube üyesi

Bu da bir şey ama çok anlamlı değil tabii ki!

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE NEDEN HAYIR DİYOR?

Atatürkçü Düşünce; bir çağdaşlaşma modelidir. Tam bağımsızlık ve ulus egemenliğine dayanır.

Siyasi bağımsızlığımızı ulusal kurtuluş savaşı ve Lozan’la elde ettik. Devrimler, tam bağımsızlık için gerekli ekonomik, kültürel, bağımsızlığın kazanılması, ulus egemenliğinin gereği olan çağdaş toplumu yaratmak için yapıldı. Böylece Demokratik Cumhuriyete, Hukuk Devletine giden yol açıldı.

Atatürkçü Düşüncenin özünün; tam bağımsızlık, ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlük, ulus egemenliğine dayalı, laik, çağdaş, demokratik toplum düzeni olduğu ASLA unutulmamalıdır.

Bugün Cumhuriyetin 87. Yılında, ne yazık ki Atatürkçü Düşüncenin, Kemalizm’in temel ilkeleri çökertilmeye çalışılmaktadır.

I. Devrimin tam bağımsızlık temeli çatırdamaktadır.

İç ve dış siyaset, ülke ve ulusun çıkarları doğrultusunda değil, ABD ve AB’nin çıkarları doğrultusunda dayatmalarla biçimlendirilmekte.

Onlar izin vermeden, Kandile inemiyoruz, terörü bitiremiyoruz, sınır güvenliğimizi sağlayamıyoruz. Dahası, devletin ülkesi ve ulusuyla ile bölünmez bütünlüğü tartışmaya açılmış, özerk bölgelere ayrılması teklif edilmekte, Sevr hortlatılmaktadır.

Tarım ve sanayimiz AB ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmekte. 30 yıl önce sanayileşmeye çalışan tarım ülkesi idik, bugün tarımı, sanayi, hayvancılığı bitmiş, açık pazarız.

ABD’nin ve O’nun yerli işbirlikçileri istedi diye pancarımıza kota koyup, köylüyü aç bırakmakta, mısır ithal etmekteyiz.

AB tekstilini korumak için, pamukta sanayileşemiyoruz.

Onlar istedi diye tüm ülke varlıklarını özelleştirme adı altında satıp Devleti küçültüyoruz(!), yandaş sermaye yaratıyoruz.

Neoliberal politikalara uygun, ulusal ve manevi değerlerden uzak, tarihini bilmeyen, sorgulamayan, dili yozlaşmış kuşaklar yetiştiriyoruz.

II. Devrimin, çağdaş toplum temeli çökertilmek istenmektedir.

Bilinçli bir şekilde, eğitim “milli” olmaktan çıkartılmakta, dinselleştirilmektedir. Eğitim Birliği Yasası fiilen uygulanmamaktadır. Kız çocukları halâ okula gidememekte, töre cinayetlerine kurban edilmekte, kadınlarımız devrimlerle kazandığı hakları unutmuş, örtünme özgürlüğü istemekte. İkinci, üçüncü sınıf vatandaş sayılmayı kabul edebilmektedirler.

Çağdaşlık sıralamasını gösteren tüm uluslar arası kriterlerde en son sıralarda yer almaktayız.

III. Ulus Egemenliğine dayalı demokratik hukuk devleti; Cumhuriyetimiz tehdit altındadır.

Devrimleri yaşatmak, ileriye taşımak hepimizin, ama öncelikli olarak siyasi gücün, ülkeyi yönetenlerin görevi olmalıdır.

Ne var ki, son 60 yılda, emperyalistlerin denetimindeki siyasi kadroların verdiği ödünlerle bugün Cumhuriyetin nitelikleri tartışılmakta, çeşitli açılımlarla ulusal birliğimiz bozulmakta, devrim karşıtı güçler siyaseti belirleyebilmektedirler.

Bunlar devlette kadrolaşmış, sermayesini, medyasını, yargısını oluşturmuş, karşı duran aydınları sindirmekte, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaktadır.

Sıra, yargının tamamen ele geçirilmesi, siyasallaştırılmasındadır.

Anayasa değişikliği ile; yüksek yargı organları, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi siyasetin eline geçecek şekilde yeniden yapılandırılmaktadır.

Değişiklik halkoyundan geçerse hedeflenen düzenin önündeki yargı engeli kalkacaktır.

Yeni düzenin Anayasa ve yasalarına DUR diyecek yargı olmayacaktır.

IV. Nedir bu düzen?

Anayasa değişikliği hakkındaki halkoylaması süreci devam ederken belli ODAKLARCA yeni düzen Anayasasının nitelikleri de belirlenmeye başlanmıştır.

1) Atatürk’ün adı, devrim ve ilkeleri yeni Anayasa’da yer alamayacak, Anayasa sivilleşecektir(!)

2) Bugün değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan maddelerinin değiştirilmesi mümkün olabilecek;

— 2. Maddede sayılı, Cumhuriyetin nitelikleri (demokratik, laik, sosyal hukuk devleti) değiştirilebilecek,

— 3. Maddede yer alan; Devletin, ulusu ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü, dili, başşehri değiştirilebilecek.

— Dili, bayrağı, meclisleri ayrı özerk bölgeler kurulabilecek,

— Laiklik yeniden tanımlanacak ve din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde pasifleşecek, dini dogmaların toplum hayatını belirlemesinin önü açılacaktır.

Bu durum; Cumhuriyetin temellerinin çökmesi demektir. İzin verilemez.

V. Yargı bağımsızlığı işte bu nedenlerle çok önemlidir.

Yargı, yasama ve yürütme organlarından, yani siyasi gücün etkisinden ayrı, bağımsız örgütlenmezse, bağımsız olamaz, hukuku tarafsız belirleyemez, siyasi gücün emrine girer. Bağımsız yargı kişi hak ve özgürlüklerinin, hak aramanın, adil yargılanmanın, Adaletin teminatıdır.

Bağımsız yargı, demokrasinin vazgeçilmez unsurudur.

Yargı bağımsız değilse, demokrasi yoktur.

Yargıyı bağımsız kılmak, demokrasilerde ülkeyi yönetenlerin, siyasi iktidarların görevidir.

1982 Anayasası, 1961 Anayasası ile gelen özgürlükçü demokrasiyi tırpanlamış, yargıda bundan payını almıştır.

1982 Anayasası ile yargı, siyasi güce, yürütmeye bağlanmıştır. Yargıç ve savcılar idari yönden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar. Bakan mesleğin düzenleyici organı olan HSYK’da tek yetkilidir. Böyle bir yapılanmada mesleğin her aşamasında siyaset etkindir.

Bugün bazı yargıç ve savcıların hukuku nasıl çiğnediklerini, yargısız infaza dönüşmüş tutuklama sürelerini, yakalama emirlerini izliyor, sistemin sakıncalarını görüyor, değişmesi gerekliliğini anlıyoruz.

Ama getirilen Anayasa değişikliği yargıyı yürütme karşısında bağımsız kılmıyor, aksine, ağırlıklı olarak yürütme ve onun yanında yasamaya, birlikte bağlı kılınıyor.

Bu değişiklikle 1982 Anayasasını aratacak şekilde, Yüksek yargı organları da siyasetin emrine girmiş oluyor.

VI. Demokrasi kültürünün gelişmediği toplumlarda demokrasinin yaşaması ülkeyi yönetenlerin demokrasiyi benimsemiş olmaları ile mümkündür.

Çünkü onları sınırlayacak toplumsal güç yoktur. Halka hap verip hapı yutturmak kolaydır.

Bugün yaşananlar aynı Anayasa ile koalisyonlar sürecinde yaşanmamıştır.

Sorun, bugün ülkeyi yönetenlerin demokrasiyi benimsememiş olmalarıdır.

Anayasa değişikliği ile yüksek yargı organları, tamamen siyasetin belirlediği şekilde yapılandırılmakta, böylece devlet gücünün (yasama, yürütme, yargı) tek elde toplanması amaçlanmaktadır.

Gerisi göz boyamadır.

- - -

Atatürkçü düşüncenin temel ilkeleri ile bağdaşmayan, Türkiye’yi Dönüştürmeye yönelik bu değişikliğe DUR demeliyiz.

Kadın erkek, genç, yaşlı, işçisi, köylüsü, esnafı, memuru, emeklisi ile cumhuriyetin değerlerine inanmış, benimsemiş tüm aydınlara, yurtseverlere sesleniyoruz.

Geleceğimizi karartmalarına izin vermeyelim.

Aydınlık yarınlar için anayasa değişikliğine:

HAYIR diyelim.

ADD

Genel Yönetim Kurulu

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..