Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Taciz + Sultanahmet + Turistler

Taciz + Sultanahmet + Turistler
 

Milliyet Cadde yazarı Mehveş Evin'in Sultanahmet'teki turist tacizi başlıklı yazısından sonra bu olayı merak edip okuldan sonra Sultanahmet'e gittik.

Olayımız kısaca böyle başladı.

4 kişiyiz. 2 erkek, 2 kız. Sınavdan sonra okuldan çıkıp, okula 10 dakika mesafedeki Sultanahmet'te doğru yürümeye başlıyoruz. Hava güzel, sınav iyi geçmiş. Kafamız berrak, sakin.

Sultanahmet'e vardığımızda bir tane tramvay durağa yanaştı. İnenler, binenler oldu. Tramvaydan inen kesim ile meydandaki kesim birbirine çok benziyor.

İlk gözlemlediğimiz şey insanların giyim tarzı. Erkeklerin ayaklarında kundura tarzı klasik ayakkabı, kumaş - daha gençlerde bol cepli kot pantolon - üst düğmeleri açık gömlekler. Hatırı sayılır bir şekilde ceket giyenlerde var.

Ama hafta içi

Hafta içi bir gün gittik buraya ve açıkçası bu kadar kalabalık beklemiyorduk. Erkek popülâsyonu kesinlikle daha fazla. Kadınlar da var tabi ama kadınlar genelde grup halindeler. Erkekler ise çoğunluk olarak yalnız ya da maksimum 2 kişi.

Meydandaki süs havuzunun yanında yürümeye başlıyoruz. Önce açısı iyi olan, her tarafı gören bir banka oturacağız. Kızların ayrı oturmasını istiyorduk önce ama laf atarlar, bir şeyler derler diye - aslında amaç bunları da gözlemlemekti ama kobay olmalarını istemedik - bu düşünceden vazgeçtik.

Şükran - ayva - habibi

Arap turistlerin bolluğu gözümüzden kaçmıyor. Gerek erkeklerin giydikleri şeyler, gerekse kadınların tarzlarından dolayı Arap oldukları belli oluyor. Bir de genizden gelen o seslerden tabi. Çok gürültülüler. İnanılmazlar sesli konuşuyorlar. Kürtler gibi. Onlarda böyle bağıra bağıra konuşuyor.

İlerde dikilitaşın tahminimizce Avrupalı bir grup dağılıyor. 3 tane kız. Hepsinde de Allah vergisi güzellik var. Yavaş yavaş yürürken 2 tane genç yanlarına gidiyor. Muhtemelen bir şey soruyorlar. Kızlar kafa filan sallamaya başlıyor. Yakınlarından geçip birazcıkta olsa ne dediklerini duymak istiyoruz.

Arkadaşlardan birini yanıma alıp yanlarından geçiyoruz. O sırada çocuğun <ı>" Are you married? / Evli misin(iz)? " sorusunu duyuyoruz. Şaka gibi. Evet, gerçekten şaka gibi. Ben olsam o kızın yerinde kütüğe mi geçeceksin be derdim. Tabi anlar mı o malum şahıs orası belli değil.

Kızlar adımlarını hızlandırıp gidiyorlar. Gençlerde hareket filan yapıp bağıra bağıra gülerek uzaklaşıyor.

Turist merkezinde hiç mi polis olmaz? Belki sivil polis filan vardı ama biz üniformalı polis kesinlikle görmedik. Bir tane bile yoktu. Bu kadar işlek, bu kadar kozmopolit bir meydanda nasıl olursa hiç polis olmaz? Düşündürücü bir durum.

Saat 14.30 "Parfüm vereyim mi abla?"

2 tane Uzakdoğulu kız turist - gençler daha - Ayasofya'dan çıkıp meydandaki kafelere doğru yürüyor. Kafelere giden yolda kollarına çeşit çeşit markaların çakmalarını dizmiş olan bir genç yanlarına gidip parfüm ister misiniz filan gibisinden sorular soruyor. Kızlar kafa salladığı halde genç ısrarla devam ediyor. Kızlar yürüyor, o da onlarla beraber yürüyor. Önlerini kesmeye çalışıyor. Eliyle 2 kere 5'i - on - gösteriyor. En son kızlardan biri kesin bir hayır işareti yaptı; bir de üstüne bağırdı; genç anca öyle bıraktı. Tabi kendi kendine söylenip duruyordu sonra.

Nefret ediyorum bu parfüm saat çeşit zımbırtı satanlardan. O kadar yapışkan oluyorlar ki. Polonya pazarı var Beyazıt'ta. Hemen meydanın yanında bilen bilir. Oradakiler bir, bu Sultanahmet’tekiler iki oldu benim için.

Panayır mı meydan mı belli değil

Meydan bir panayırı andırıyor resmen. Bu parfüm satanlardan tutun, kemer satana, bayrak satana, pamuk helva, pamuk şeker satana kadar bir sürü şey satan kişiler var. Bunların hepsi seyyar. Dükkân filan değil sanki.

Bir de hiç bir zaman anlayamadığım çeşitli şekiller çizen insanlar var. Böyle yuvarlak bir kaç aletleri filan var. Onlarla rengârenk bir şey çiziyorlar. Adını da bilmiyorum ki söyleyeyim. Hani hangi turist; bıraktım turisti kim - çocuklar hariç, onlarda bir nebze - bu rengârenk çizilen şeylerden satın alır ki. Kâğıdın üstüne çiziyorsun veriyorsun. E sonuç ne? Ne yapacağım ben bunu? Çerçeve alıp salona mı koyacağım; mantar panoma raptiyeyle mi yapıştıracağım? Kim bunun kazanç getireceğine inanır ki? Bunların yapan, çizen kişilerin de neredeyse hepsi genç. Gücü kuvveti yerinde, sağlıklı kişiler.

Açıkhava jigolo sahnesi

Mehveş Evin'in dediği gibi ortalık gerçekten jigolo kaynıyor gibi. Turistlere bakanlar, laf atanlar, konuşmaya çalışanlar filan. Ben kadın olsam, yabancı ülkede olsam bir de, biri bana gelip böyle bir şeyler dese tırsarım önce bir. Nedir, kimdir bu adam, neden geldi benle şimdi konuşuyor diye düşünürüm.

Kısaca Sultanahmet böyle giderse turist sayısını gün be gün kaybeder. Yüzsüzlük diz boyu olmuş.

 
Toplam blog
: 50
: 2353
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisiyim. Yazılarımla, paylaşımlarım..