- Kategori
- Şiir
Tahtalı köy
"Ağaç Ne kadar uzun olsa da yapraklar yere düşer."
Geçen geçti, ışığı her seferinde kırpıp
ev eksilmeye başladığında
ölüm gibi sustu gün
ıssızdık ve duyulmayan yürek sireninden
bir alev yalazındaydı bedenlerimiz
ve kendiliğinden düşüyorduk kendimizden
olsa da olur, olmasa da aldırmazlığında
önümüzde eğreti bir hayatın silik resmi
ışıksız /kör pencerede duran nefesler
gözlerimizde bir renk körlüğü
ve her sokakta bir korku aralığı bırakarak
alıp gittiler sizi
savrulup her tarafa birileri
yollardaki yalnız ağaçlar gibi /arkadakiler
ayrıkotlarına dönüp
sevgisiz, birer birer dağıldılar hepsi
bize kalan, gece ile gün aynı şimdi
içimize musallat olanlar hâlâ yığılmadalar…
yıkıntının içinde kalanlarda
bir yanık metal kokusu ve ağızlarda pas tadı
ne yarın var bakışımızda, ne de olacak
her soluk ân/a bağlı
sürmekte güz aynalarının sarı yansısı
bir yerdeyiz ki, varla yok arası...
sanki, daha dün çocuktuk
unutsam kendimi
yine bir körebe oyununda olsam
açtığımda gözümü, her şey yine eskisi gibi…
perili evin korkusundan kaybolanlar
meğer ne güzelmiş hayat o zamanlar
ayrı bir cennet her köşesi
camın buğusunda yazılı mutlu isimlerimiz
anne tadında yemekler
kocaman bir yemek masasında
hayata iştahlı, onca çatal bıçak sesi
babamın gelişine işaret, kapıdaki öksürük
bilmeden büyüyeceklerini çarçabuk
koşturan çocukların bitmeyen telaşı
sabık incir ağacının, yüzümdeki izini görüyorum aynada
nasıl geçti inanmak zor
görülmüyor pustaki hatıralar
geçmişin bahçesinde, yitip gitti çocuk gülüşlerimiz
denizlerim sisli, yollarım puslu
çıkılmıyor hiçbir yere
acıyarak gülüyorum b e n i m ben diyenlere
herkes aynı mevkide kalıyor sonunda
hepi topu bir selvi altı tahtalı köyde
Hâdiye Kaptan
c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.