Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '09

 
Kategori
Deneme
 

Tahterelvalli

Tahterelvalli
 

google dan alıntıdır.


Yattığı yerden doğruldu, yavaş bir şekilde pencerenin önüne süzüldü. Perdeyi araladı ve binanın yan tarafında bulunan mahalle arası çocuk parkında gözlerini gezdirdi. O an orada olmayı çok isterdi ama annesi ve babası onu oraya hiç götürmüyorlardı. Bir süre parkın etrafını izledi…

Uzaktan, binaların arasından Osman’ı fark etti. Bir elinde yarısına kadar yenilmiş gofreti tutuyor, diğer elindeki işaret parmağıyla da burnunu karıştırıyordu. Mahallenin en sevimli ve bir o kadar da afacan çocuğuydu. Hafif pembemsi yanakları dolgun, gözleri çukurda ve kirpiklerinin altında çil vardı. Bilindik çocuk tiplemesiydi. Yaşıtlarından tek farkı kilosunun biraz daha fazla olmasıydı. Bundan dolayı oyun aletleri ve mahalle arkadaşları ona karşı hep seçici davranıyordu.

2. sokakta bulunan mahalle arasındaki parka doğru yaklaşıyordu. Bedeni kaldırımda bir sağa-bir sola eğim alırken, o dalgalı suda yalpalayan bir kayığı andırıyordu. Parka ulaştığında elindeki gofretin bitmiş olduğunu fark etti, geride kalan ambalajı yere attı ve parmağında kalan çikolata kalıntılarını emmeye başladı. Hangi elindeki parmağını emeceğini iyi biliyordu. Zira daha biraz önce diğer elindeki işaret parmağıyla burnunu karıştırmıştı.

Gözlerini Osman’dan uzaklaştırdı ve yine parkın üzerine dikti. Parkta yan yana iki salıncak, salıncakların hemen yanında da zemini ince kum ile kaplanmış uzun bir kaydırak bulunuyordu. Parkın ortasında küçük bir dönme dolap vardı. Çocuklar o dolabın üzerine çıkıyor ve ortasındaki demirlerinden sıkı sıkıya tutunuyorlardı. Bir kişi binmeden önce dolabı koşarak kendi etrafında çeviriyor ve hep beraber çığlık atıyorlardı.

Osman parkın bir köşesinde durmuş, uzaktan onları izliyordu. Çığlıklar parkta yankılanırken, hiç kimse Osman’ın oraya geldiğini ve dolabı çevirmeye başladığını fark etmemişti. Dolabı çevirdikçe, diğerleri daha fazla bağırıyor ve Osman bu durumdan zevk alıyordu. Çığlıklar Osman’ın göz bebeklerinin büyümesine neden olmuştu. Onları mutlu ettiğini sanarak, dolabı daha hızlı çevirmeye başladı. Bir ara dolap öylesine hızlandı ki, çocukların ayakları dışarı doğru sarkıldı. Demirlerden sıkıca tutunuyorlardı. Fakat tüm korkuları yüzlerinden okunuyordu. Osman birden tok bir ses işitti. Dolaptaki arkadaşlarından biri ayaklarının altındaydı, dolabı öylesine hızlı çevirmişti ki korkudan ellerini bırakamıyordu. Her tur atışında, ayakları altındaki arkadaşının üzerinden geçiyordu. Çığlıklar tonunu değiştirdi, heyecan korkuya dönüştü ve Osman ellerini bıraktı. O hızla toprak zeminde yüzükoyun sürüklendi. Dilindeki çikolata tadının yerini toprak almıştı.

Yanına gelen kalabalık Osman’ı ayağa kaldırmış ve üzerindeki tozları temizliyorlardı. Osman’ın gözleri dönme dolabın dibindeki arkadaşını aradı. En son gördüğü yerde değildi. Etrafına korkulu gözlerle bakındı. Biraz ilerideki bankta annesinin yanındaydı. Annesine sarılmış ağlıyordu, belli ki çok korkmuştu. Allahtan bir şey olmamıştı ne ona ne de kendisine.

Zaman ilerledi, parkı izlemeye doyamıyordu. Oraya gidemeyişine, tüm arkadaşlarıyla orada vakit geçiremeyişine bir türlü anlam veremiyordu. Park malum sessizliğine kavuştu. Bu hareketli günün sabahından sonra, herkes birer ikişer evlerine dönmeye başlamıştı. Fakat Osman hala oradaydı. Etrafına bakındı, içindeki oyun hevesini tam anlamıyla tatmin edememiş gibi görünüyordu.

Nihat perdeyi iyice aralayıp, pencereyi açtı ve Osman’a seslendi;

- Hey Osman ne haber?

- İyidir Nihat, seni sormalı…

- Ben de iyiyim, sağol… Birazdan oraya geleceğim birlikte tahterevalliye binelim mi?

Osman cevap vermedi, başını önüne eğip arkasını döndü ve uzaklaştı oradan. Nihat’ın canı çok sıkıldı. Pencereyi kapatmak için hızlı hareket etti ve büyük bir gürültüyle oturduğu sandalyesinden düştü. Telaşlı bir şekilde anne ve babası odaya girdiler. Nihat’ın tekerlekli sandalyesinden tuttular ve düzelttiler.

Nihat annesinin gözlerinin içine baktı, anne ve baba şefkati Nihat’ı sarmaladı. Osman gibi onlar da sessiz kaldılar, gözlerindeki hafif nemlenmeyi görüyor ama buna bir anlam veremiyordu. Süzüle süzüle salona gitti, kahvaltı masasındaki yerini aldı. Peynir tabağında ip atladı, reçel tabağında salıncağa bindi ve zeytin tabağında tahterevalliye…

İçtiğimiz su, yediğimiz yemek, sağlam olan her uzvumuz için, kısacası sağlımız için Allah’a şükretmeliyiz.

 
Toplam blog
: 10
: 1340
Kayıt tarihi
: 18.06.09
 
 

1977 Ankara doğumluyum. Lise mezunuyum. A.Ö.F. İşletme okuyorum. Bir kamu kurumunda devlet memuru ol..