Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Taihe "kuş" bakışı bakmak...

Taihe "kuş" bakışı bakmak...
 

Bir halka (ve hele hele de o halkın gençliğine) tarihini unutturursanız, O’nu istediğiniz gibi çekip çevirebilir ve istediğiniz yöne doğru “koşturabilir”siniz... Tarih, deyince burada kastettiğimiz, “Mehter Marşı”nı duyunca kabaran göğsümüz, ürperen tüylerimiz ve benzeri [duygusal] ortak paydamız değil... Belki de otuz kat yukarılardaki bir başka kavram, bir başka oluş, bir başka devran... Bir halkın geçmişinde olup bitenlerin salt-akıl yolu kavranması ve bu kavrayıştan süzülen sistematiğin, “bakış”ımızı biçimlendirip, yönlendirmesi... İşte sözünü ettiğimiz tarih budur...

Yani, gerçekte kast ettiğimiz, tarih değil; tarih-bilincidir. Tarih bilinci, ancak, tarihi yapan güçler, ekonomik süreçler ve tarihin oluş biçimi arasındaki sebep-sonuç ilişkilerinin penceresinden geçmişe bakmakla edinilebilir… Tarih bilinci, [sözünü ettiğimiz bu nesnel bakışın yanında, ] insanın, kendisini tanıması ile ilintili olan, bireyin öznelliğine dönük sübjektif bilinçle de ayrılmaz bağlara sahiptir. Çünkü insan kendisini, tarih bilincinin verilerini yok sayarak ya da o verilerden soyutlayarak tanıyamaz; anlayamaz... Toplumsal paydası olmayan bireysel bir değer, hiçbir düzlemde, hiçbir süreçte ve hiçbir arenada, bir kemiyet ve/veya bir keyfiyet ifade etmez; edemez... Tarih bilincinden yoksun olarak [ya da kalarak] Dünya’ya ya da bireye bakış, bir “kuş” bakışıdır. Kuşlar, bugünlerine ve geçmişlerine, [yaradılışları gereği ve kaçınılmaz olarak bir kuş oldukları için, ] bir “kuş” olarak, “kuş” gibi bakarlar... “Kuş bakışı” deyimi de (dolayısıyla...), bir şeye, bir olaya, bir oluşa uzaktan, mesafeli ve “öylesine” bakmak anlamına gelir... İşte tarih bilinci, tarihe kuş gibi değil; akla, mantığa bilimsel ve pozitif verilerle bakmak, elde edilen verileri aydınlık bir alanda irdelemek, bütün olup bitenleri ve nedensellikleri, doğal akışları doğrultusundaki öznel süreçleri içinde kavramak anlamına gelir. Ancak, sözünü ettiğimiz bu tarih bilinci, gökten yağan bereketli bir rahmet gibi, zahmetsizce edinilen, kendiliğinden kök salan, yeşeren ve meyve veren bir nimet ya da olgu değildir... Emek ister! Bilinç de, bilgi de, iş de, üretim de ve hatta sevgi dahi, emek ister... Örneğin, tarihe bir kuş gibi bakarsanız... Sizi her türlü arabaya koşarlar!.. Çağımızın ulus-devlet gerçeğini iyi kavrayamazsanız, çağdaş, modern, teknik ve gülücüklerle donatılmış dost görüntülerin kaç okka çektiğini... çözümleyemezseniz!..

Yani düşmanlarınızı ve onların yerli işbirlikçilerini teşhis edemezseniz... Bireysel olarak da, bir toplum olarak da bu böyle... Öyle... Sıradan bir “kuş” gibi seğirtip durursunuz etrafta... Ve ocağınıza ot tıkamak için ensenizde boza pişiren yabancı Devletleri, zümreleri, sınıfları, cemaatları, tarikatları, tekkeleri, zaviyeleri ve bütün bunların işbirlikçilerini ve hatta kapı bir komşunuzun size ettiklerini ve daha da edeceklerini bir “kuş” gibi seyredersiniz... Ve her türlü dolanı, her nevi yalanı ve her çeşit plan, program ve stratejiyi “kuş” gibi yutarsınız... Ve örneğin; - Her Allahın günü “Devlet”in niçin aşağılandığını, neden küçültülmek istendiğini... - Niçin yerel yönetimlerin daha güçlü, daha güçlü, daha güçlü kılınmak istendiğini... - Ve neden Türkiye’deki azınlıklar meselesinin bu kadar ve bu kadar ve bu kadar önemli olduğunu... - Ve her Allahın günü Türk Silahlı Kuvvetlere niçin sövüldüğünü… Anlayamazsınız! Kavrayamazsınız... Ve bunları dile getiren tatlı dilli bay-kuşların yüzüne “kuş” gibi bakıp durursunuz; bakıp durursunuz... Ve bir gün alır götürürler, bastığınız tabanın altından ülkenizi… Apışır kalırsınız!..

http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..