Takdir-i İlahi

Tam İstanbul' un beklenen büyük depreme ne kadar hazır olduğu tartışılırken bir sel felaketi bize ne kadar hazır olabileceğini gösterdi...

Meteoroloji neredeyse bir haftadır uyarıyor. Sel önce gelip Trakya' yı vuruyor, can alıyor. Ölenlerin çoğu, hatta yok olan bir aile dere yatağında evi olanlardan. Deprem gibi aniden değil, sel günler öncesinden İstanbul' a geliyorum diyor...

Bir gün sonra İstanbul' u da vuruyor... Ölenlerin büyük çoğunluğu sel yatağında kurulmuş TIR parkında uykuda yakalanan kamyoncularla, Silivri' de sel yatağının denizle birleştiği yerde evi olan yazlıkçılardan. Bunlara fabrika servisi olarak kullanılan kapalı kamyonetin kasasında sele yakalanan kadın emekçiler de ekleniyor.

Selin geride bıraktığı sadece enkaz yığını ve pis balçık değil, fakat ondan daha fazla "pis" olan ihmal, siyaset - rant ilişkisi ve cehalet yumağı...

Felaketin yaşandığı günün sabahı henüz can kayıpları netleşmeden NTV radyoda canlı telefon bağlantılarıyla halkın görüşleri aktarılıyor. Yolda giderken yayına bağlanan ve yirmi yıldır iş için İstanbul’ a gelip gittiğini söyleyen bir kamyon şöförü herkezin yöneticileri suçladığından yakınarak asıl nedenin “Artık Ramazan ayında çok az kişinin oruç tutmasında” aranması gerektiğini söylüyor. Ölenlerin çoğunun TIR garajında sele yakalanan meslektaşları olduğunu bilmeden...

Ülkemizde azımsanmayacak bir çoğunluğun onun bu görüşünü paylaştığını tahmin etmek hiç de zor değil. Yani bu bir “ilahi taktir” ve cezalandırmanın tecellisidir onlara göre... Böylelikle "imansızlar" "büyük hesap gününü" beklemeden cezalarını bulmuş oluyor. Büyük Marmara depreminden sonra da neler söylediklerini hatırlıyorum. Duyduklarım gene aynı kafanın ürünü...

Ünlü bir düşünür “Sen neysen hayat da sana öyledir” der...

Emin olun biz yaşama ve dünyaya ne verirsek karşılığında onu alacağız. Bunu bize başkaları veremeyecek!

Tevfik Ulutaş