Taksim'de namaz kılalım mı?

İnsanlar birbirlerine giyimlerinden, siyasal görüşlerinden, renklerinden, eylemlerinden, profillerinden, resimlerinden, ırklarından, milletlerinden, ülkelerinden, cinsiyetlerinden, dinlerinden, dillerinden, tuttukları takımlardan, cemaatlerinden, gruplarında, makamlarından, mesleklerinden, görevlerinden vb. şeylerden ötürü ne zaman gereksiz, yararsız kibirlerden, anlayışlardan, algılayışlardan, gıybetten, sapkınlıktan, fitneden, gıybetten, cahillikten, okumuş cahillikten, şuursuzluktan, bilgi kirliliğinden, doğru bildiğimiz yanlışlardan, kavgalardan, sataşmacalardan, tartışmacalardan kurtulacaktır?

Bu konularda ilk ve tek kılavuz; doğru BİLGİ, doğru TÜRKÇE’dir.

Şimdi birçok din kisvesi altındaki kişiler;

*Taksim’e gidiciler için önyargı, zan, gaflet, iftira, yalan, gıybet içindedir. Bu ise günahtır. Herkes zannettiğiniz ve kötü gördüğünüz şeyler (!) için oraya gitmez. Aynı herkesin camiye niçin gittiği belli olmadığı gibi.

Kur’an-ı Kerim’i ve hadîsleri tekrar tekrar ve iyice okuyunuz.

Siz insanlara öyle bakarsanız ve ulu orta namaz kılarsanız birileri de sizin için önyargılı, zancı, gıybetçi olur. Üstelik siz kendinizi imanlı görüyorsunuz ya, insanları günaha sokmuş olmadınız mı, siz günah girmiş olmadınız mı?

Namaz niçin, nerede, nasıl kılınır?

Senin hocan, kılavuzun kim?

Ayrıca; kılık, giyim, şekilci kişileri insanlar sokakta görüyor, kimse kusura bakmasın. İman ve Müslümanlık böyle olmaz. Müslüman bir kişi böyle cüretli, hoyrat, saygısız, çirkef olur mu? Böylelerini her yerde, her zaman görmek mümkündür, kimse kimseyi aldatmasın, kendini de aldatmasın! Kimsenin gözleri kör değil, kimsenin kulakları sağır değil. Bunlar konusunda kuru kuruya iddia edip başkalarını böyle zannediciler; önce kendilerine bir baksınlar, göremedilerse tekrar baksınlar, yine göremedilerse Allah, demek ki, size ilmini göstermek istemiyor. Bunu da ölürken, kabirde veya ahirette görürsünüz; orada kimin daha imanlı olduğu o zaman ortaya çıkar.

Bir de; camiye gidicileri görüyoruz, camide neler olduğunu biliyoruz. Her Hacca gidicileri de görüyoruz, oraya niçin gidildiğini de biliyoruz. Bunların hepsine tanık oluyoruz. Camiye gidici her kişi de Allah’ın rızasını kazanmak için gitmez; hacca gidiciler de böyle. Bunları terbiyeciğim gereği yazmıyorum. Kimlerin Müslüman oldukları yüzlerindeki nurdan, eyleminden, sözlerinden, bilgisinden bellidir; kılığından, şeklinden vb. den değil.

Ey, belirli grup ve cemaattekiler; insanlık, Müslümanlık yalnızca size mi özgü? Sizin tekelinizde mi? Cennet’teki yeri parsellediniz mi? Diğer insanlara yer kalmadı mı? Güzel güzel namaz kılarken, sadaka, zekât, fitre, hediye verirken resimlerinizi çektiriniz; belki Cennet’te hatıranız olur.

Hakikatten insan, Türk, Müslüman olun ki, Allah’ın rızasını kazanasınız.

Kendinizi veya başkalarını belki aldatırsınız; fakat Allah’ı aldatamazsınız. Allah ise ödül ve ceza vericidir; bugün yahut yarın dünyada, kabirde veya ahirette.

Taksim’de namaz kılalım mı?

Bu sorunun cevabı İslâmiyet’in Şartları’nda, İmanın Şartları’nda bulabilirsiniz. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’e, hadîslere tekrar bakınız; fakat okuduğunuz kitaptaki bilgiler, tercümeler, yorumlar doğru bilgi, doğru Türkçe içerikli değilse; yanılırsınız, yanıltırsınız; şimdiye kadar olduğu gibi. Bunları kimlerin yazdığı, hazırladığı, öğrettiği de önemlidir. Bunları yapıcılar kör ise, bilgisiz ise, şuursuz ise; size pek yararı olmaz. Ancak sizi de; salt ideolojisi, salt çıkarı doğrultusunda körü körüne kör, sağır, dilsiz, duygusuz, düşüncesiz ediverir. Sizi tümüyle uyutur, uyuşturur; kendinize gelemezsiniz.

Zaman dilimi konusunda da alıntı, takıntı, kalıntı, çalıntı, özenti, taklit vb. gibi şeylerle aldanırsınız, aldatırsınız. İnşaallah, Allah; okurlarıma doğru bilgiyi, doğru Türkçe’yi 2013’te nasip kısmet ediverir.

Ramazan GÜLSEN