Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Taksim Gezi Parkı Eylem Bilinci

Taksim Gezi Parkı Eylem Bilinci
 

alıntı


Taksim Gezi Parkı eylemleri Türkiye halkının demokrasi bilincini yükseltmiştir. Umarım ve dilerim ki, yükselen bu bilinç, demokrasinin seçilmiş otoriteden ileri ve geniş içerikli bir toplumsal yönetişim sistematiği olduğunu siyasete de öğretmiş olsun.

İnsan, doğadaki güzelliğin yasaları doğrultusunda üretmeyi hedeflemelidir ve bunu en yüksek ideali yapmalıdır. İnsan uygarlığının onuru olabilmenin en bağlayıcı ideali budur. İnsanlık ancak ekolojik olabilen uygarlığıyla kendini yüceltebilir.
 
Çevrecilik, sırf bizi çevreleyen ortamdaki varlıkları korumak ve kurtarmaktan daha öte, aslında kendi varlığımızı korumak ve kurtarmak için sahiplenip bir yaşam kültürüne dönüştürmemiz gereken evrensel bir bilinçlenmedir 
 
Demokratik bilincin barışçıl direniş ruhuna selam olsun. Selam olsun şiddetin eli ve dili olmadan kendini ifade edebilen cesur yüreklere.
***
18. gün:
Hükümet açıklaması:
Yargı kararına uyulacaktır. Karar Topçu Kışlası yapımına izin verir olsa da İstanbul Halkı'nın fikri alınacaktır. Yeşil alan daraltılmayacaktır.
15 Haz. 2013; 18. gün saat 20:30 gibi: Polis uzun süreli uyarılardan sonra Taksim Gezi Parkı'nı boşaltmayan inatçı direnişçileri dağıtmak üzere harekete geçti.
16 Haziran 2013: Gezi Eylemi adıyla polisle çatışmalı gösteriler sürüyor.
17 Haziran 2013: Güvercinler Taksim Meydanı'na geri döndüler. Gezi Parkı polis himayesinde. Parka yetişkin ıhlamur ağaçları dikildi, harab olan çiçek ve çimenler yeniden ekildi.
17 Haziran 2013: Gezi Eylemi adına polisle çatışmalı sokak gösterileri büyük şehirlerde küçük öbekler hâlinde sürdürülmektedir.
***
Kimileri polisle çatışan göstericilerin gerçek demokrasiyi istediklerine inanmıyor. Maksatlarının sadece AKP hükümetini ne pahasına olursa olsun devirmek olduğunu iddia ediyorlar.
 
Bence polisle çatışan ve çatışmayan siyasal ve ideolojik gösteri yürüyüşçüleri gerçek anlamda kendi demokrasilerini istemektedirler. İstemeleri de en doğal demokratik haklarıdır elbette; ancak demokrasi, şimdiki hükümetin bazı uygulamalarında yaptığı gibi, “hep benden hep benden” felsefesini sindiremiyor.  Bu bağlamda ve genel görüntünün ifadesi ışığında ele alınca, Gezi Eylemi’ni başlatan çevreci şehirlinin barışçıl direnişine kaynak yapan hükümet karşıtlarının gerçek anlamda ileri demokrasi istedikleri kuşkuludur. Çünkü seçilmiş hükümeti düşürmek için polise ve kapitalist mülke şiddetle karşı koymayı kendilerine hak saydıkları izlenimi uyandırıyorlar. Bence onlar ideallerindeki toplumsal yönetişim sistematiğini bir biçimde kurumsallaştırmak isterken demokrasiyi araç olarak kullanmaktadırlar; tıpkı AKP hükümetinin öyle yapmakla suçlanması gibi. Aslında memleketin iyiliği için uğraştıklarına inançları tamdır; tıpkı AKP hükümeti gibi... Ancak her ikisi de memleketi sadece kendi demokrasilerinin kurtarabileceğine olan inançlarının inadıyla demokrasiyi özelleştirmektedir; oysa demokrasi özel bir mülkiyet yapılamaz; o herkesin mülkiyetinde kayıtlı tutularak, herkesle birlikte özele de hizmet edebilecek biçimde özgürlüğe ve fırsat eşitliğine ilerletildikçe gerçek anlamda demokratik olabilir.
 
Eğer maksat AKP hükümetini düşürmekse, ki bunu amaçlamak demokratik bir hak olsa da, bu amaçlama çevreci Gezi Eylemi kuyruğunda çıngıraklı şiddet olmakla gerçekleşmez. Ülke maddi ve manevi kayıplarıyla kalır. Bu amacın gerçekleşmesi siyasetin de aynı amaca hizmet edici biçimde etkinleşmesiyle olabilir. Örneğin, hükümetin değişmesi ülke yararı için acil bir gerçeklikse ve bunu milletin arzuladığına inanıyorlarsa, muhalif parti veya partiler TBMM’deki milletvekillerini geri çekebilirler. Bu bir genel seçim nedeni olacaktır. Siyasi aklın barışçıl demokratik yöntemlerle öncülük etmediği, sadece arkasını sıvazladığı muhalif gösteriler genelde iktidarların lehine kullanılan malzemeye dönüşürler.
 
Demokrasi seçimden ibaret değildir elbette; ancak seçimsiz demokrasinin adı bile okunmaz. Hele de demokrasiyi rafa kaldırma eylemini somutlaştırmaya girişmediği hâldeseçilmiş hükümeti seçimsiz düşürmeye kalkışmak hiçbir demokrasi sevdasına sığmaz. Bu sevda olsa olsa "tek yol devrim!" sevdasıdır... İleri demokrasi bu sevdaya da kucak açar; fakat, bu sevdanın "benden başkasının olamazsın" tutkusuyla kıskançlık nöbeti geçiren kara sevda hâllerini asla hoş görmez....
 
Bence, Taksim Gezi Eylemi'nin en önemsenmesi gereken demokrasi bilinci, demokratik haklara şiddetin eli ve dili olmadan ısrarlı bir azimle sahip çıkmanın demokrasiyi ileri götürdüğüdür... 
 
***
Gezi Eylemi direnişçisi Eylül Görmüş'ün gösterdikleri:
 
"İçinde pek çok unsuru barındırmasına rağmen, Gezi hareketinin çıkış noktasının bu olduğu konusundaki inancımı koruyorum. Başbakan’ın tespitlerinden en isabetlisi de kanımca oydu zaten: “Bu 3-5 ağaç meselesi değil. Mesele ideolojik... Evet, ideolojik ve hatta toplumsal psikolojik.
 
Hiçbir zaman militan eğilimli biri olmadım; özellikle aklımın erdiği şu son 10 senede, AK Parti’yi katiyen topyekûn reddetmek, gayrımeşru görmek ve aşağılamak noktasına yaklaşmadım. Başörtülülerin eğitim hakkını, askeri vesayete karşı girişilen mücadeleyi, AB üyeliği yolundaki adımları ve tabii ki Kürt sorununun çözümü için girişilen cesur hamleleri, çoğu zaman etrafımla kavga etmeyi de göze alarak destekledim. “Başımıza bu cahil yobazlar geldi, ayaklar baş oldu” tonundaki elitist ve hatta zannımca son derece faşizan seslere her zaman karşı çıktım.
 
Yukarıda açıkladığım nedenlerden ötürü, 31 Mayıs gecesi kendimi sokağa atmamın nedeninin katiyen saf bir “AKP / Tayyip Erdoğan düşmanlığı” ya da “nefreti” olmadığını da gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Benim derdim, babamdan bile işitmediğim bir sertlikle bana neyi, nasıl, nerede ve ne zaman yapabileceğimi söyleyen bir iktidara ve zihniyete “beni tanı, anla ve saygı duy” demekti... Tepeden bakan bir “hoşgörü” değil, “saygı” istediğimi bağırmaktı... “Toplumun ahlak bekçiliğine soyunma”, uyarısını yapmaktı...
 
10 senedir iktidarda olmasına rağmen hâlâ  “mağduriyet” argümanını kullanabilen bir başbakana, mağduriyet hikâyesi için ilave malzeme vermenin bize bir şey kazandırmayacağı, tabanında onu daha çok güçlendireceği apaçıkken, gözümüzü o çok eleştirdiğimiz polisteki gibi bir öfke ve hırs bürümesine müsaade edemeyiz, etmemeliyiz.
 
Dolayısıyla haddim olmayarak, ben artık çekilmemiz gerektiğine inanıyorum. Başbakan'ın tarif ettiği gerçek “çapulcu”lara dönüşmeden, yaratıcılığımızı, mizah duygumuzu, neşemizi kaybetmeden, Gezi ruhunu hiçbir yere varamayacak bir öfkenin içinde boğmadan, çekilmeliyiz. En azından ben, müsaadenizle çekiliyorum.
 
Bundan sonrası başka bir mücadele... Konuşarak, düşünerek, etrafımıza anlatarak, yazarak ve eğer gerekirse, yeni bir nedenle, yeni bir taleple yine sokağa çıkarak..." .... (Yazar Alper Görmüş'ün yazısından alınmıştır)
Kaynak:
http://t24.com.tr/yazi/barometremin-kizimin-karari-sokaktan-cekiliyorum/6910
 
***
Gençlik yaşa başa bakmaz; her ileri özgürlük yürüyüşçüsü gençliktendir. Gezi Parkı Eyleminin gençlik özü ne istiyor? Bunun cevabını Daçkalı Tunçer Gömeçli bence iyi görmüş: (parantezler benim eklememdir)
 
“Ne istiyorlar? “Bana değer ver” diyorlar, “Ben, ben olmak ve olduğum gibi yaşamak istiyorum. Benim (özel) hayatıma burnunu sokma” diyorlar, “Benim, neyi yapmam ve neyi yapmamam gerektiğini kimse bana dayatmasın” diyorlar, “Ben insanım ve (sadece insanlık hatırına) bana değer ver” diyorlar. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse “Özgürlük” diyorlar ve bunu önkoşulsuz olarak herkes için istiyorlar. “Önkoşulsuz herkes için özgürlük” gibi muhteşem bir birleştirici buldular.
 
Zekâ üstü buluşları ve mizah anlayışları ile yarattıkları yüzlerce muhteşem sloganlar içinde dikkatimi çeken son derece önemli bir slogan var…
“Mustafa Keser’in askerleriyiz”.
(Bu slogan bence zamane gençliğinin yaşam ilkeselliğinin siyasi talebini çok iyi ifade etmektedir)
 
Bence bu slogan her şeyi özetliyor ve diyor ki…
 
Biz ulusalcılık, Atatürkçülük, Kemalistlik dâhil insanları belirli kalıplara sokan, bu kalıplar dışındakileri ötekileyen her türlü dar grupçu anlayışa karşıyız. Tayyip Erdoğan’a bizi şekillendirmeye (kimliklendirmeye) kalktığı için, bizim yaşantımıza karıştığı için karşı çıkıyoruz. Bizi (kimliğimizi) şekillendirmeye çalışan her türlü siyasi görüşe uzağız. Türklük, Kürtlük, Müslümanlık, Yahudilik, Alevilik, Sünnilik, Ateistlik, namaz kılmak kılmamak, içki içmek içmemek kimseye bir ayrıcalık ve üstünlük sağlamaz. Hepsine saygı duyuyoruz. “Katlanmak”, “tahammül etmek” gibi kelimeler sözlüğümüzde yok.
 
Yeri gelmişken bir noktaya daha parmak basayım. Başbakanımızın çok kullandığı bir cümle var: “Biz yaratılanı yaratandan dolayı severiz”… Duygusal ve iyi niyetli olarak algılanabilecek bu cümle aynı zamanda şu algı gerçeğini de içermektedir… “Sen değer verilecek, adam yerine konulacak biri değilsin ama dua et ki seni de Allah yarattı; bu yüzden sana tahammül etmek zorundayım” der gibi...
 
Herkesi ve her siyasal düşünceyi farklılıklarıyla benimsiyoruz, çevreye ve insan haklarına saygılıyız, kimseyi dünya görüşü, yaşam tarzı ve siyasal düşüncelerinden ötürü aşağılamıyoruz. (Bizler bireysel kimliklerimizle) Özgür olmak, adam yerine konmak ve saygı duyulmak istiyoruz. Bizim için neyin doğru neyin yanlış olduğunu başkalarının (bizden habersiz) belirlemesine ve bunların bize dikte edilmesine karşıyız. İllaki bizim dediğimiz olsun demiyoruz ama bizi ilgilendiren konuların bize danışılmasını istiyoruz. 
(Bu gençliği) ne yapmalı
Tek cümle ile cevap: GENÇLERİN PEŞİNE TAKILMALI. 
Ben Atatürk’ün cumhuriyeti niye gençlere emanet ettiğini anladım.
 
Tunçer GÖMEÇLİ
***
Şimdi dikkat edilmesi ve önemsenmesi gereken şey, her birimizin herkesle ve herkesin de her birimizle demokratik özgürlüklere saygı içinde aynı ülkede yaşamaya tahammülü kolaylaştırıcı davranış ve söylemlere daha çok özen göstermektir. İktidar “güç bende diyerek” buna özenmiyorsa, muhalefet muhakkak özenmelidir; çünkü hiçbir demokrasi iktidar yanlılarını ülkeden sürsün diye muhalefeti iktidar yapmaz; ve hiçbir demokrasi bilinci de “güç bende” diye şişinen iktidarı seçmez. Gezi Parkı Eylemi bence demokrasi bilincinin bu özelliğe doğru yükselmesine yardımcı olmuştur. Nitekim "duran adam" eylemi Gezi Ruhu'nun demokrasiye yakışır bir karşıduruyla (protestoyla da sürdürülebilir olduğunu göstermişştir. Duran adam eylemi, Taksim Meydanı'nda ayakta kıpırtısız ve susarak duran adamların eylemi...
 
Duran adam eylemi Gezi Direnişinin demokratik ruhunu onurlandıran bir karşıdurudur (protestodur)
Bunun yanında polisin de sırtında çantayla şehrin meydanında heykel gibi dikili duran adamı kamu güvenliği açısından kontrol etmesi görevidir ve yapmalıdır. Her duran adam barışçıl bir karşıdurucu (protestocu) olmayabilir; canlı bomba da olabilir. Bir tehdit unsuru belirlenmedikçe yapılacak gözaltı alımlarını kınamak için de gülen adam karşıdurusunu önerebilirim. Yalnız gülmek daha yorucudur; bunun bayrak yarışı gibi, kesintisiz gülmeyi sürdürebilecek bir nöbetleşmeyle yapılması uygundur.
 
Muharrem Soyek
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..