Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '13

 
Kategori
Anılar
 

Taksim Gezisi'nde gençlik hatıralarım

İstanbul'daki Universite yıllarımda Taksim gezisinde romantik hatıralarım olmuştu.

 

Haftada bir Beyoğluna çıkar arkadaşlarla sinemaya giderdik. Önce İpek sinemasına, sonra da Melek sinemasına. Happy-end Hoolywod filimlerini seyrederdik.

 

Otobüste Haseki hastanesinde derslere Professören takdim edeceği hastayla beraber giren bir güzel ebe vardı. Onu gören gençlerin ders dinlemek takatı kalmazdı. Ona Güzel Helene adını takmışlardı.

 

Otobüsle Beyoğluna çıkarken yanımda, ayakta duran Helene vardı. ‘’ Bugün nöbetiniz yok galiba ‘’ diye söyleyince, yakamdaki Tıbbıye rozetini de görünce onu derslerde görmüş olacağımı anlamıştı. ‘’ Siz de mi sinemaya gitmek istiyorsunuz?’’ diye sordum. Ona bukadar yakın duruşum beni heyecanlandırmıştı. ‘’ İpek sinemasın da Elisabeth Taylor’un bir filmi var. Onu seyretmek istiyorum’’

 

‘’ Bende o sinemaya gideceğim. Birlikte gidebiliriz’’ dedim. Onun da biletini almış ve yan yana oturmak imkanını sağlamıştım. Filmi seyretmek daha ziyade o melek gibi güzel kızın cemalini seyretmiştim. Filim bitince onu Butak ( Şehir tiyatrosu artistlerinden Behzat Butak’ın pastanesi) ne pasta yemek( Kaysılı, kremalı, çikolatlı bir pastası vardı, tatı hala damağında), kahve içmeğe davet ettim. Sinema biletine ve Pastane davetime teşekkür etti. Sanki bilerek randevulaşmış, buluşmuştuk. Daha sonra İstiklal caddesinde kol kola Taksim ( Ozamanlar adı İnönü gezisi idi) gezisine doğru yürüdük. O zamanlar orada çam ağaçları vardı. Lale çiçekleri ile süslü idi. Ona aşk içerikli mısralar söylüyordum. Güzel şiir okuduğumu söylerlerdi. İcap eden kelimeleri vurgulayıp, onu duygulandırmak vazifem vardı.

 

‘’ Saç bir yana düşer, dünya bir yana , o gözlere dalan ummana düşer.

Halim nakleylemek yarana düşer.

Yarayı ben aldım, derman sendedir...’’

Gözlerinden, bakışlarından etkilendiğinin farkında idim ve fırsatı kaçırmadan sarılıp dudaklarından tatlı ve sıcacık bir buse aldım. Yanakları pembeleşmiş, kızarmıştı. Etrafımızda ki gelen geçenlerden utanmış gibi idi. Sonra sevgilisinin amerikaya gittiğini ve şimdi yanlızlık çektiğini söyledi.

 

Akşam karanlığı çökmüştü , gezide dolaşırken bir kolumu beline sarmıştım. Kalbimindeki çarpıntının farkına varmasını istemiyordum. Zira o bundan böyle arkadaşlık edebileceğimiz sinyalini vermişti.

 

İşte o anda bir korku sardı içimi. Aşık olabileceğimi, tahsilimi tehlikeye sokacağımı düşündüm. Vedalaşıp eve dönerken ona bir daha buluşmak için randevu vermedim.

 

O çarpıcı güzelliğe, aşık olmaktan korkmuştum. Üstelik cep delik, cepken delikti. Ona harcayacak tek kuruşumda yoktu.

‘’ Yaşamınızı hatırlamağa değer yapın’’ derim gençlere. O bir kaç saatte benim yaşamımda hatırlanmağa değer kazanmıştı.

Gezide ki ikinci hatıramda anlatılmağa değer bir masumiyet içinde geçmişti.

 

Müziği seviyordum, Şiirleri seviyıordum, resimleri seviyordum. Fakülteyi kör topal götürüyordum.

‘’Delikanlı çağın da,

Ah o yarıda kalan öpücüklerin ateşi’’ diyordu şair.

Sevmek ve sevilmek boşluğunu duyuyordum. Benim de bir sevgilim olsun istiyordum.

 

Komşumda lise talebesi masum güzelliği olan bir kızcağız vardı. Kardeşlerinin, babasınmın korkusundan hep önüne bakarak okuldan eve gelirdi. Onun sokağa bakan açık penceresinden içeri bir mektup attım. İçende onun güzelliğini dile getiren bir şiir yazmıştım. Gece yarısına doğru bir ıslık çalınca pencereden atlayıp yanıma geldi. Koluna girmiş, onunla otobüs durağına gitmiş, oradanda Taksime çıkmıştık. Hiç konuşmuyorduk. Gezide dolaşmağa başladık. Sonra bir çamın altındaki sıraya oturmuştuk. Kar yağıyordu ve biz üşümemek için sıkı sıkı birbirimize sarıldık, öpüştük, seviştik. Hiç konuşmuyorduk. İsmini dahi bilmiyordum. Vakit gece yarısını geçmişti. Korkudan ve soğuktan tir, tir titriyordu. Bir taksiye binip eve döndük. Çok genç ve güzeldi. Masum bir aşk heyecanı yaşamağa başlamıştı. Benim fakülteyi bitirme imtihanlarım başlamıştı. Aşık olacağımdan, onun da aşık olacağından , tahsilimi tehlikeye sokacağımdan korkmuştum.

 

O benim için Goethe’nin’’ Genç Werther’in çektikleri’’nde bahsettiği Charlotte idi. Beethoven onun için meşhur Elise’yi bestelemişti. O benim Romain Rolland’ın ‘’Jean Christophe’’ adlı eserindeki Minna’ydı.

 

Bir kaç satır onların aşk dünyasından.

‘’ Bir bakış, bir kımıldanış, tek bir sözcük yetiyordu onları mutlu kılmak için. Sonra akşamları merdivenin yarı karanlığı içinde gözlerinin ta içine bakarak vadalaşmalar, birbirini tutan ellerinin ürperişi, titrek bir sesle fısıldaşmalar.... Bütün bu ufak tefek şeyleri uyurken yeniden yaşamaktaydılar.

Öyle hafifti ki uykuları, her saat çalışında uyanıyorlardı. ‘’ O beni seviyor’’ diyen su sesi gibi tatlıbir ses duyuyorlardı gönüllerinde.

Her şeyde bir güzellik bulmaya başlamışlardı. O zamana dek bilmedikleri bir aydınlık vardı göklerde. Geceleyin herkes uyurken, Minna yatağından kalkıyor, pencerenin önüne oturuyordu. Vucudu ateşler içinde , kalbi çarparak uzun süre kalırdı orada. V.s....v.s...

 

O zamanlar gençlerin idolu Elisabeth Taylor’du. Kalın kara kaşları, aşk aşılayan lacivert gözleri, gür siyah saçları hayalimizde perçinleşmişti. Sait Faik diye bir yazar vardı sevdiğimiz. ‘’Doğur Marikula doğur,bacakları çevik çocuklarım senden olsun’’ diyordu. Londra’da Tate galeride Picasso’nun bir genç kadın tablosu vardır. Mavi devrinden. Beyaz neglijesi üstünde , sağlıklı duruşu görüntüleyen kollarına sarılmak gelmişti içimden. Paris te Orangerie deki Renoir’ın tatlı penbelerle renklenmiş genç kadınlarını öpmek gelirdi içimden, Miro’nun renk çümbüşü içinde Morlarının birde kokusu olsa diye düşünmüştüm.

 

Erdoğan askeri kışla’sına soktu diye sevinirken, şimdi o güzelim geziye Topçu kışla’sını yeniden yaptıracağım diye tutturmasını n bir paradox davranış olarak algıladım. İnşallah Erdoğana bir ders olur bu Taksim krizi. Dürkheim’in ‘’ Maşeri şuur’’un ne demek olduğunu kavrar başına belalar açmadan.

 

1944 harp senelerinde yaz tatilini geçirmek için dayımın yanına İstanbula gitmiştim. Ekmeği karne ile alabiliyorduk. Fakirdi memleket fakat buna rağmen İstanbul belediye başkanı ve valisi dr.Lütfü Kırdar İstanbula çok güzel eserler kazandırmıştı. Unkapanı köprüsü, Açık hava tiyatrosu, Malta köşkü, Beşiktaşta Barbaros heykeli , İnönü ( Mithat paşa) stadyumu ve nihayet İNÖNÜ (Taksim) gezisini.

 

İşte 60 sene önceki duygularımdan hatırımda kalanlar.

 

Dr.İsmet Turanlı. 31.05.13 Antalya. 

 
Toplam blog
: 41
: 91
Kayıt tarihi
: 31.05.13
 
 

Emekli Tıp Doktoru ..