Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '13

 
Kategori
Siyaset
 

Taksim olaylarına farklı anlamlar yüklemek

Gezi parkında başlayıp tüm yurda yayılan protesto olaylarına değişik pencerelerden bakıp, farklı misyonlar yükleyerek, oldukça çelişik değerlendirmeler yapılıyor.

Gelişen olayların sosyal, toplumsal, vicdani boyutu ele alınmadan salt siyasi yanını öne çıkarmak; hem yanlış yorumlara neden oluyor, hem de iyi niyetle, özel yaşamlarına müdahale edilmesine karşı tepkilerini yığınsal biçimde ortaya koyan kitlelere haksızlık edilmiş oluyor.

Kuşkusuz olaylar tüm yurtta ilgi ve destek gördükten, bir anlamda kontrol edilemez noktaya geldikten sonra tepkileri siyasileştirmeye çalışan belli siyasi parti ve gruplar da olmuştur. Ama her şeye rağmen bu halk hareketinin kendiliğinden gelişen, özellikle de çok fazla reel siyasetin içinde olmayan genç ve eğitimli kitleler tarafından başlatıldığı gerçeğini değiştiremez.

Kimi sol gruplar gibi Başbakan da ısrarla ve inatla bu olayların arkasında uluslar arası komplolar, siyaset mühendisliği senaryoları arasa da, artık kamuoyunda kabul gören tespit, en azından başlangıcında bu protesto ve tepkilerin siyasi amaçlı başlatılmadığı yolundaydı.

Her ne kadar olaylar tüm dünyanın ilgisini çekecek boyutlara ulaştığında; yabancı istihbarat servisleri ve onların içerde işbirliği yaptığı kişi ve kuruluşların bu olaylara sessiz kalmayacağı bilinse de, yine de Türkiye’ de belki de cumhuriyet tarihi boyunca yapılmamış, daha doğrusu yapılamamış bir eylemsellik gerçekleştirilmiştir.

Bir yanda kimi gençler devrimci marşlar söyler, gönüllü doktor ve eczacılar yaralılara destek verir, gazlardan bunalan direnişçilere yaşlı teyzeler evlerini açar, her kesimden gıda ve eşya yardımı yapılırken, hemen yanı başlarında anti kapitalist Müslüman gençler mevlüt okuyup, kandil simidi dağıtıyor, Taksim meydanında Cuma namazlarını kılabiliyordu.

Bu fotoğrafı doğru okumak gerekiyor!

Böylesine anlamlı ve güzel fotoğrafın üzerine düşen resim karelerinde; otobüsleri yakan, işyerlerine saldıran, çevreye ve üçüncü şahıslara zarar veren kişi ve gruplar ne yazık ki tüm dünyaya örnek olabilecek bir toplumsal direnişi, iktidarın kendi yanlışlarını gizlemesi ve yaptığı kimi hukuk dışı uygulamaları meşrulaştırma girişimlerine kurban ettiler.

Başlangıçtaki baskıcı yöntemleri ve nefret içeren söylemleriyle iyice köşeye sıkışan iktidara yeniden manevra alanını kim sağladı, Erdoğan’ a krizi yeniden kendi lehine çevirme şansını kim verdi? Şimdi herkesin durup, bu sorulara yanıt araması gerekmez mi?

Bu tür sokak hareketleriyle iktidar düşüreceğini sananlar boşuna heveslenmesinler. Halkta oluşan bu tepkiyi, bu toplumsal muhalefeti doğru yönlendiremez, gerçek mecrasına akıtamazsanız, bunca acıya, mücadeleye, yaşamını yitirenlere, çekilen bunca sıkıntıya yazık olur. Gelin bir kez daha oluşan bu güçlü sinerjiyi boşa harcamayın!

Tarihimizde gelecek kuşaklara onurla devredeceğimiz bir mücadele deneyimini itibarsızlaştırmaya, kendi grupsal, siyasi amaçlarına alet etmeye kimsenin hakkı olmasa gerekir. Kaldı ki böyle bir güçleri ve örgütlü yapıları olmadığı da ortadayken, oluşan toplumsal direnişi referans göstererek “Türkiye’ de devrimci durum vardır” diyenlere söyleyecek söz bulamıyorum.

Devrimci durum, bir anda ortaya çıkıp kaybolan bir olay değildir. Asgari ve azami sınırlar içinde, belli nesnel koşullarla belirlenen inişli çıkışlı bir sürecin tümünün soyutlanmasıdır. 

Bazı dönemlerde kabaran toplumsal muhalefet, kimi kısmi haklar ve özgürlük ortamları sağlayabilir. Ancak elde edilen bu kazanımları anayasal güvence altına alamazsanız hiçbir anlamı olmaz ve egemen güçler işlerine gelmediği zaman bu hakları geri alabilirler.

Şimdi sormak gerekmez mi?

Yaklaşık 70 ilde yüzlerce gösteri yaparak yüz binlerce insanı alanlara indirenler ya da kendiliğinden sokaklara dökülen, direnişe destek verenler, bu eylemlerin sonucunda ne bekliyorlar.

Tüm taleplerinizi varsayalım ki, iktidar kabul etti ve yerine getireceğini söyledi. Ve yine varsayalım ki, yerine de getirdi. Bu iktidar olmasa da bir başka hükümet yarın bu hakları gereksiz bulup, elinizden almaya kalkarsa ne yapacaksınız?

Yani demem o ki; haklar ve özgürlükler anayasal güvenceye alınmadan uygulama şansı yoktur. Gezi parkında birkaç ağacın sökülmesinden kaynaklı olmadığını bildiğimiz bu toplu gösteri ve protestolarda ilginçtir, yeni anayasaya ilişkin tek bir söylem, slogan işitmedim. Barış sürecinin devam ettirilerek demokratik hak ve özgürlüklerin yeni, sivil, çağdaş bir anayasada güvence altına alınmasından söz eden olmadı.

Eğer amaç, AK Parti iktidarını demokratik olmayan yollardan değiştirmek, halk iradesine yönelik bir darbe girişimiyse, bu geniş yığınları hiçbir zaman arkanıza alamazsınız.

Ordu göreve” diye manşet atan sözüm ona medya kuruluşlarının, karanlık Oda larda hazırladıkları ergenekonvari senaryolara, dışarıda “her yer taksim, her yer direniş” diye sloganlar atılırken, duruşma salonunda “ en geç iki yıla kadar bu iktidarı devireceğiz” diye hezeyanlar geçiren, yargı mensuplarını tehdit eden Ergenekon sanıklarının kirli oyunlarına karşı dikkatli olmak zorundayız.

Hiç kimse yeni bir mücadele kültürünü topluma armağan eden 90 kuşağı gençlerin bu onurlu direnişine gölge düşürme hakkına sahip olmadığı gibi, hiç kimse ya da grup da bu olaylardan yanlış sonuçlar çıkarıp, toplumu yeniden darbecilerin peşine takmaya kalkışmasın.

AYHAN ONGUN( Gazeteci-Yazar)    18.06.2013/BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..