Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Taksim

Taksim
 

Taksim'de gece


Metrodan Taksim’e çıktığında hava kararmıştı bile. Oysa tünele girerken aydınlıktı ama yazın uzun gündüzleri yerini geceye bırakmıştı. Arkadaşıyla buluşmak için yarım saat vakti vardı. Bir süre biraz gezindikten sonra kendine boş bir bank bulup oturdu.

İçtiği sigaranın ağzında bıraktığı nikotin tadı hiç de hoş değildi. İleride simitçiyi gördü, uzun süredir kravatla simit yemediğini düşündü. Gidip bir simit aldı. Simit sıcak değildi, hatta bayatlama bile başlamıştı ama yine de o kadar kötü sayılmazdı.

Bankına tekrar geri dönüp simidini yemeye başladı. Bir de yanında çay olsaydı diye düşündü. Burada çayı nereden bulacaktı ki. Simidin tadına vararak yavaşça yemeye koyuldu. Bir yandan da geçenleri seyrediyordu.

Yandaki bankta 15-16 yaşlarında iki liseli aşık birbirlerini öylesine tutkuyla öpüyorlardı ki geçenler bakmadan edemiyorlardı. Kaçamak bakışlarla onları seyrederek yollarına devam ediyorlardı. Bir kadın şaşkınlıkla gençlere baktı, ardından adamlar göz göze geldiğinde utanıp gözlerini kaçırarak yürümeye devam etti.

İleride iki genç kız ile sakallı iki ihtiyar delikanlı ayaküstü konuşuyorlardı. İlk kez tanıştıkları tebessümlerinden belliydi. Belki de internetten tanışmışlardı, ya da üniversiteli gençlerin gece pazarlığı diye düşündü. Kızlardan biri adamlarla rahat değildi. Elbisesini ve şalını düzelterek oyalanıyordu. Bir başka tarafa baktıktan sonra kızlarla ihtiyar delikanlıların ayrı yerlere doğru gittiklerini gördü. Acaba yıldızları mı uyuşmamıştı yoksa birbirlerini tanıyanların bir merhabalaşmasından ibaret bir karşılaşma mıydı diye içinden geçirdi.

Simit bitmek üzereyken bir kadın ellerinde termos ile yanına yanaşarak kendinden emin olmayan, kısık bir sesle “Çay içer misiniz?” diye sordu. Adam az önce çay içmek istemişti ama kadının kendinden emin olmayan ses tonu ve bardakların sıhhi olmasından endişe ederek “Sağol” deyip çaydan vazgeçti. Onun yerine kendine bir sigara yaktı. Simidin üstüne içilen sigara daha çok keyif veriyordu.

Tam iş çıkış saati olduğu için trafik oldukça yoğundu. Arkasında iki sürücü yolda durup tartışıyor, onların arkasındaki araçlar da kornalarına basarak hem yol istiyor, hem de kavganın ayrılmasına yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Her gün böylesi belki de binlerce tartışma yaşanıyordu. Derken bir taksi de frenden ayağını çekip geri gelmeye başlayınca arkadaki bayan sürücü telaşla kornaya basıyordu. Taksi biraz ilerledikten sonra da arabasından inip taksinin çarpıp çarpmadığını kontrol ederken yine kornalar susmuyordu.

Reklam ışıklarından en keskin olarak kırmızı ışığıyla Sharp göze batıyordu. Arkasında Marmara Oteli tüm ışıklarıyla Taksim’e ayrı bir canlılık veriyordu. Yanan ışıklar ve farlar yolu aydınlatmaya yetiyordu. Bu ışıkların altında yürüyenlerin bir kısmı el ele, bir kısmı espriler yaparak kahkahalarla geçiyorlardı. Bir yandan insanları izlerken bir yandan da yankesicilere karşı ayaklarının arasına aldığı çantasını kolluyordu.

Kim bilir Taksim Meydanı kaç aşkın başlangıcı, kaç aşkın bitişi olmuştu? Acaba şu anda bile yeni başlayan veya biten kaç aşk vardı? Şimdi arkadaşı yerine burada bir sevgiliyi beklemek vardı diye düşündü. Yeni aşklara ve heyecanlara şimdilerde kapalıydı. Geçen kadınların bir kısmına öylesine bakıyordu, içlerinden şöyle sevilecek biri var mıydı?

Cep telefonu çaldı, arayan arkadaşıydı ve nerede olduğunu soruyordu. İleride arkadaşını görüp kalktığında yoldan geçen bir başkası banka oturup geçenleri seyretmeye başlamıştı bile...

 
Toplam blog
: 64
: 968
Kayıt tarihi
: 28.10.07
 
 

Mülkiye İşletme mezunuyum ve aynı zamanda Sakarya Üniversitesi Maliye Bömlümünde doktora öğrencis..