Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '08

 
Kategori
Siyaset
 

Talihsiz bir söz!...

Talihsiz bir söz!...
 

Tam da çok sevmeye başlamıştım bu “talihsiz” kelimesini… “Talihsiz bir olay…”

“Talihsiz bir karşılaşma…”

“Talihsiz bir beyan…”

Hani, planlanmamış da, öylesine rast gelmiş, ya da yanlış bir anlaşma nedeniyle bir takım sözler sarf edilmiş tarzında…

Çok şık… Şıktı yani… Rast gele her olumsuz durumda kullanılmaya başlanmasaydı eğer…

Planlanmış eylemler olumsuz tepkiler gördüğünde “talihsiz vesaire…” demenin pek de bir anlamı olduğunu düşünmüyorum, olsa olsa sözü sarf eden, eylemi yapan kişi için bir talihsizliktir ki bazı kişiler planlı eylemleri sonucunda bir takım kişileri “talihsiz” yani bahtsız yani bir anlamda mutsuz ediyorlar ise, aynı durumdan dolayı mutsuz olmayı da hak ediyorlardır bence, adalet ve demokrasinin var olduğu her yerde…

Efendim, malum adı pek bir uzun olan beyefendi sayın Fırat da talihsiz bir röportaj vermiş!...

Aslında röportajın tamamında ifade ettiği farklı iken, talihsizlik eseri bir bölümü alınmış New York Times’a…

Bence asıl talihsiz durum, “Eeee, ne var bunda? Başbakanımız gitti de ağlanmadı mı Amerika’da Müslümanlar zor şartlar altında yaşamaktadırlar diye Türkiye’de…

Biz baş edemedik, hadi gelin de bizi denetleyin diyen kimdi?

Diye diklenememesi bir talihsizliğidir bilmem kim bilmem kim Fırat’ın…(Adı öyle uzun ki, tamamını akılda tutmak hakikaten de çok zor!).

Aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık durumu yani…

Parti olarak belli hedefler koy, parti başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı gittiği yerlerde kulis yapsın, sen de bir röportajında kalk bunlardan söz et!

Sonra yayınlansın o röportaj, tam da kapatma davası arifesinde, aslında New York Times destelemek amacı gütsün açıktan açığa AKP ve Başbakana, ama bu arada Atatürk ve devrimleri için sarf edilen duygu ve düşünceler konusunda pazara çıksın ipliğin…

Yazıyı yazan Amerikalı hanım kız da şaşalamıştır sanırım, çanak tutacakken, devirmiş bulundu birkaç adet çamı!...

Aslında bizler açısından “talihli” bir durumdur bu, bu cumhuriyete, bu cumhuriyetin kurucusuna, diline duyulan nefret ve planlanan amaç alenen çıkmıştır ortaya!...

Hani diyorum “acabalar” kalmışsa bazı kişilerin kafasında, onlar da yok olmuştur tahminen doğru tahlil yapıp, doğru mantık yürütebilen beyinlerde, bu sayede…

Ahh, bir de şunu anlayabilse bazı başları sarıklı, türbanlı insanlar, devrimler yapmamış olsa idi Atatürk, ne diye kurtuluş mücadelesi vermiş olsundu ki?

Aynı zihniyet devam edecekse, yazık değil miydi onca dökülen kanlara?

Sonuçta, o zihniyet değil miydi İngilizleri, Yunanlıları, İtalyanları Osmanlı Devletini istila etmeye buyur eden?

Devam edecek idiyse aynı tavır ve zihniyet, ne suçu vardı ki Mehmet Akif'in dediği gibi "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı! Düşün altında binlerce kefensiz yatanı!..."

Onca şehitler, onca kanlar,boşa akmayacaklar mıydı olmasa idi devrimler?

Ahhh... En haz edemediğim, bir yüz yıl bile geçmeden üstünden, illede yüz yıl öncesine dönelim diye tutturuyor ya bazı insanlar, sıcak savaş ile değil de, para karşılığı satılıyor ya topraklar... Madem bu hale gelinecekti, dökülmesemiydi acaba onca kanlar, bu yüzden mi Atatürk ile çözemediler sorunlarını bazı kişiler, bu yüzden mi sevmiyorlar, bir yüz yıl kaybettirdi bize diye mi düşünüyorlar ne?

Müslümanlık adına mı satılmıştı yoksa Osmanlı toprakları da, hesap görmede gecikmeler yaşandı diye mi yoksa bu telaş?


Gülgün Karaoğlu
Haziran,24/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..