Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

Tanıdığım Sen

Henüz bir çocuktun seni ilk gördüğüm zaman, kısacık kesilmişti saçların. Kız mısın erkek misin belli değildi. Hâlâ bir türlü terk edemediğin emziğin bile ağzında duruyordu. Adi plastikten bir şeydi, ama senin için çok değerli olmalıydı. Onu çıkarmak istediğin zaman elinle çıkarmıyor, tükürür gibi atıyordun ağzından. Sonra, tekrar emmek isteyince şöyle bir bakıyordun etrafına, belki bir gözleyen vardır, diye. Gören olmadığından emin olunca eğiliyordun yere sıkı sıkı kavrıyordun emziğini, sözde temizlensin diye elbisene siliyor ve götürüyordun ağzına.

***

Dedim ya, çok küçüktün sen o zamanlar; kırılacak, ağlayacak, küsüp konuşmayacak, evden kaçmaya kalkacak kadar. Elini tutturmazdın kimseye, kim bilir teslimiyetten korkuyordun belki de. O küçücük aklınla farkına varabildiğin tek bir şey vardı: Güvensizlik… Herkesi kötü sanıyor, seni kucaklamak, öpmek isteyenlere korkunç gözlerle âdeta tiksinircesine bakıyordun. Olur olmaz şeylerden alınıyor, her fırsatta hiç de hoşuna gitmeyen bu ortamı terk etmek için bahaneler arıyordun. Kendi kendine de kızardın çoğunlukla; çünkü buna sebep biraz da senin cesaretsizliğindi. Azıcık cesaretin olsaydı, hiç durur muydun buralarda?

***

Bugün sen büyüdün artık. Toplumun içine karıştın bir birey olarak. Kendinle birlikte düşüncelerini de soktun toplumun içine, ama kimse seni tanımıyor ve kimse senin düşüncelerini bilmiyor ki… Çünkü sen kendini saklamayı ve korumayı inatla sürdürdün. Halbuki şimdiki sen, eski sen değilsin; ama bunu sana nasıl anlatsam ki… Patikleri elinde tepinerek ağlayan, sevmediği insanlar tarafından bile sempati duyulan o minnacık yavru değilsin!

Benliğini aramaya başladığın andan itibaren büyüdüğünü hissettin. Kaybolan benliğini bulmak için boşuna uğraşma; ama arayacağın yeri sor da söylesinler sana. Söyleyebileceklerini sanmıyor musun? Bir ağaç altında, okyanusa açılan bir geminin güvertesinde, gökyüzünde süzülerek uçan bir kuşun kanatlarının altında, kim bilir belki de çok daha yakında, mesela düşüncelerinin içinde…

***

İzini kaybettirdin, tanınamayacak bir kılığa büründün değil mi? Ah dostum, çok yanılıyorsun çok! Elinden bir türlü kurtulamadığın, gölge gibi seni izleyen o musibet var ya, işte onu yenemiyorsun değil mi? Onu bir yenebilsen, bütün geleceğin kurtulacak sanıyorsun, ama ne yaparsın gene cesaretsizliğin nedeniyle âciz kalıyorsun.

İsterdin değil mi o musibeti ayaklarının altında çiğnemek, en ağır işkenceyi yapmak; sonunda da gururlanarak kendi kendini kutlamak… İnan ki o musibet dediğin şey de belki farkında değilsin ama toplumun sana telkini. Aslında “vicdan” denilen bir şey yok.

Biliyorum, şu an buna inanmak istiyorsun, ama inanmaktan da çok korkuyorsun. Yenemediğimiz tek şey korkudur, onu yenmemize engel de yine korkunun kendisidir.

***

Cesaret dostum, cesaret. Bak, tüm insanlık senin arkandan bakıyor…

xxx

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..