Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '15

 
Kategori
Edebiyat
 

Tanımadığı insanların posta kutusuna, şiir bırakan şair!

Tanımadığı insanların posta kutusuna, şiir bırakan şair!
 

kenanyücel blogcu .com


Erol Özyiğit, 1972’de Arapgir’de doğmuş. Liseden sonra öğrenimini sürdürmedi, çalışma yaşamına atıldı. Değişik işler yaptı, iki yıl kadar kitapçılıkla uğraştı; fakat iflas etti. Hâlen Şirinevler’ de market işletiyor.

Erol Özyiğit, şiire öğrencilik yıllarında başlamış. Bir söyleşisinde Enver Gökçe, ilk okuduğum, ilk etkilendiğim şair. (…) İlk aldığım kitap, Orhan Veli’nin. Onu okuduğumda dehşete düşmüştüm ve hemen onun gibi yazmaya başlamıştım. Belki de benim ulaşmaya çalıştığım şiir bu; en duru haliyle şiir yazmaya çalışıyorum.” sözleriyle anlatır şiire başlama serüvenini.

Enver Gökçe ve Erol Özyiğit, aynı bölgenin şairleri. Enver Gökçede Kemaliye’nin Çit köyünde doğmuş. İki şair deAnadolu halkının çok yönlü acılarını öne çıkarmayı amaçlar.

Erol Özyiğit’in şiirleri, birçok dergide yayımlanmış. 1997 yılında Katırtırnağı Dergisini, 2005- 2008 yılları arasında Mavi Liman şiir seçkisini yayımlamış İlk şiir kitabı Halay’ı (1998, kendi yayını)  Önce Çocuklar ı (2001), Mavi Liman Kitabevi izliyor. Saklı Yüz (2004 )ve AcemiIrmak (2006, Dönence Yayınları) şairin diğer şiir kitapları. Şairini Arayan Mektuplar (2008) adlı kitabı, şairleri artık hayatta olmayan şairlere yazdıkları mektuplardan oluşuyor…

Özgeçmişi, ödüllerle süslenmiş: 2006 Cemal Süreyya Şiir Ödülü (Acemi Irmak adlı kitabıyla),  2007 Yerel ve Yöresel Televizyon Birliği Ödülü, 2008 Bülent Ecevit Şiir Ödülü “olanı biteni öğrenme defteri şiiriyle (mansiyon), Huy Defteri (2009, Dönence Yayınları) Erol Özyiğit ’in beşinci ve son şiir kitabı; bu kitabıyla 2009 Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne değer görüldü (Selami Karabulut’un Yarım Kalan’ıyla birlikte). Ödül gerekçesinde bireyin trajiğini sözcük seçimi ve mitsel söyleyişleriyle derinleştirenbir şair olduğu” vurgulanıyordu. (Kenan Yücel, Şiir'den Dergisi, Temmuz-Ağustos 2011, sayı: 6)

Şiirlerinin özelliği

Kimi şiirlerin başlıkları küçük harflerle verilmiş. Başlıklar genellikle bir ya da iki sözcükten oluşuyor. Şiirsel yapı şiir tümceleriyle kuruluyor. Dize başları küçük harfle başlatıldığı gibi kitapta geçen özel adlar da küçük harfle yazılmış. Özyiğit de şiirde küçük harf kullanımını yeğleyen şairlerden

özenle öldürüldüm./ şüpheli uyudum/ annemin kalbine kaldırıldığım tabutta/ ah’ ıma değen bir çivi gibi eğri kaldım. Bu dizelerde geçen anne sözcüğü ‘ülke’yi imliyor, sanki.  Değen bir çiviyi eğriltecek kadar yoğun bir ah ’ı var şiirin öznesi, bu acıyla bir çivi gibi eğri kalıyor.(Kenan Yücel)küs’üm. Bakıyorum sus koridorundan/ bir bir eksilen arkadaşlarıma ve bana dizelerinde Erol Özyiğit; sıkıntıları, çileleri, ölümü dillendiriyor.

İki ekmek, bir süt, bir de şiir alacağım.” Bu tümce, Ayşegül Oğuz’un. Ayşegül Oğuz, Erol Özyiğit ve şiiriyle ilgili görüşlerini şöyle sürdürüyor:”Ödüllü' ve 'kitaplı' şair Erol Özyiğit, Şirinevler 'de babasından kalan dükkânı işletirken, kafasında hep şiir var. Tanımadığı insanların posta kutularına şiir bırakıyor,  dizelerle düşünüyor. İstanbul'un Şirinevler semti Mehmet Akif Ersoy Caddesi'nde bir tekel bayii, şarküteri, bakkal: Özyiğit Gıda. Ama burayı benzerlerinden ayıran büyük bir fark var; çünkü iki ekmek, bir süt almaya gelen müşteri şiirle ayrılıyor dükkândan. Dükkânın sahibi baba mesleğini devam ettiren Erol Özyiğit. Çocukluğunda başlamış şiir aşkı. 1998'de çıkarttığı ilk şiir kitabından bu yana şiirle yatıp şiirle kalkıyor. İki yıldır da, adını Nâzım Hikmet'in 'Mavi Liman' şiirinden alan mektup formatında bir şiir fanzini çıkarıyor.15

Ülkemizde,”iki ekmek, bir süt, bir de şiir alacak ”kaç kişi var? Ne var ki “Özyiğit Gıdagıda gibi kitaplı marketler de yok denecek denli az. Kitabın yazarını ya da şairini markette görmek, onunla söyleşmek fırsatını yakalamak da olası değil. Ben, bu tür dükkânları Kaliforniya’nın Pasadena kentinde gördüm. Kafelerde kitap satış yerleri bulunuyor. İnsanlar, içeceklerini yudumlarken bir taraftan da aldıkları kitapları okuyorlar. Ayşegül Oğuz, Erol Özyiğit ’i tanıtırken Erol Özyiğit’ in her şairde bulunmayan farklı yönlerini de irdelemiş; gün ışığına çıkarmış.

Ayşegül Oğuz, Erol Özyiğit’ in şiirini, aldığı ödülü, şiirinin kaynağını, babasının şairin şiiri hakkındaki görüşünü, şairle yaptığı söyleşide ele alıyor:

Son kitabınız 'Acemi Irmak'la Cemal Süreyya Ödülü'nü aldınız... 

'Acemi Irmak' çıktıktan sonra yarışmaya katılıp katılmamayı çok düşündüm, son anda 'Katılmalısın Erol' dedim. Hiç değilse jürideki beş kişi; Enver Ercan, Refik Durbaş, Haydar Ergülen, Mustafa Öneş ve Aydın Hatipoğlu şiirlerimi okuyacaktı. Kitabı gönderdikten sonra beklemek zordu. Her gün maillere bakmak, her telefonu yarışma sonucunu bildirecekler diye açmak... 23 Aralık'ta da bir telefon geldi ve "2006 Cemal Süreyya Şiir Ödülü'nü size veriyoruz" dediler. Ondan sonra kurulan cümlelerin hiçbirini duymadım. Telefonu kapatır kapatmaz uçurum büyüklüğünde çığlık attım diyebilirim.

Şiire ilginizin kaynağında ne var?

Babam sıkı bir Enver Gökçe hayranı ve evimizde gördüğüm ilk şiir kitabı da Enver Gökçe'ye ait. Babamın bir de şiir defteri vardı. O defterde Nâzım Hikmet, Enver Gökçe ve Ahmet Arif'in şiirleri yazıyordu. Hatırlıyorum, çocukken evimizde büyük bir yemek masası vardı, o masanın altına girer küçük şiir defterime, babamın şiir defterindekileri kopya eder, sonra da arkadaşlarıma gösterip 'Ben şiir yazdım' derdim. İlk yazdığım şiirleri ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum. Ama şunu söyleyebilirim: İlk şiirlere baktığım zaman, "Keşke kitapları çıkartmakta acele etmeseydim" diyorum.

11. sayısı çıkan, Mavi Liman adlı bir fanzininiz var.[1]Duyduk ki, bilmediğiniz semtlere gidip posta kutularına Mavi Liman atıyormuşsunuz, öyle mi?

Mavi Liman'ı iki yıldır çıkarıyorum. Bunun diğer şiir dergilerinden nasıl bir farkı olabilir diye düşünürken, mektup olayının da bittiğini fark ettim ve mektupla şiiri buluşturmaya karar verdim. Mavi Liman'ı İstanbul'da birkaç yere dağıtabiliyoruz. Evet, kulağınıza gelen fısıltı doğru. Her sayıda yüz tane Mavi Liman'ı seçtiğim bir semtteki apartmanların posta kutularına atıyorum. Bugüne kadar Büyükçekmece, Avcılar, Beyazıt, Fındıkzade, Şirinevler, Bahçelievler'deki apartmanlara bıraktım.

Posta kutusunda Mavi Liman'ı bulup da size ulaşan oldu mu?

Oldu. Böyle güzel şeyler olunca insanın şevki artıyor ve daha da güzelini yapmak istiyorsun. "Mektubunuzu aldık. İçinden şiirler çıktı. Diğer sayılarınızı nerede bulabiliriz" diyorlar. Bu mektuplar ve mailler geldiği zaman çok mutlu oluyorum. Altıncı sayımızdan itibaren de sol üst köşede P.K.1 Şirinevler / İSTANBUL adresini vermeye başladım. Her on günde bir posta kutusuna gidip heyecanla bakıyorum. E-mail geldiği zaman da çok keyifleniyorum ama mektup geldiğindeki keyfin yerini asla tutmuyor.

Mavi Liman'da pek çok ünlü şairin de şiirlerini yayımladınız ama şiirlerini yayımlamayı çok istediğiniz bir şair var mı?İlhan Berk şiir gönderse dünyalar benim olur.

Babanız ödüle ne dedi?

Babam şiirlerimi sevmiyor. (gülüyor) Ama ödül aldığımı duyduğu zaman çok duygulandığını gördüm. Babamın Enver Gökçe ve Nâzım Hikmet gibi şiir yazmamı beklediği için benim şiirime yabancı. Ben mümkün olduğunca kısa şiirler yazmak istiyorum. Kitap çıktığında, babam kitabı eline aldı ve "Yazık değil mi, bu kadar sayfayı boş bırakmışsın" dedi.

Erol Özyiğit ’in “Saklı Yüz”adlı yapıtı, haiku tarzındaki şiirlerden oluşur.[Haiku   (Japonca??, Türkçesi eğlenceli mısra) bugün tüm dünyada meşhur olan geleneksel bir Japon şiir türüdür. ]

Saklı Yüz kitabında olduğu gibi kısa şiirler, minimal bir anlatım dili baskındır.  (5.7.5 ölçüsüyle yazılmış haikular ağırlıklı bir yer tutmakla birlikte, tekli ya da ikili dizelerle kurulmuş şiirlere de rastlanır). Acemi Irmak’ta yer alan şiirler biçimsel açıdan birbirlerinden farklılıklar gösteriyor (gazel, haiku, tekli, ikili, üçlü dizeler, tek bir dörtlükten oluşan türkü tadındaki “eşkıya heceleri” şiiri vs.). Abdal Sözler adlı bölümdeki kimi şiirlerde naif bir yan var: “kalbim yakışıklı çıksın diye/ babamla fotoğraf çektirdiydim” (s. 18)(Kenan Yücel)

 

Yere düşerken

Yapraklara git çırak

Ol öyle büyü

 

Bahar yağmuru

Aklın varsa elimi

Tut ki üşüme

 

Uçurtmaların

Öldüğünü rüzgâra

Nasıl söylerim

 

Kör bir çocuğum

Baharın geldiğini

Kuşlardan anlarım

 

Hapşırık tozu

Taşıyan askerlerin

Adı çok yaşa

 

 

Deniz kapmaca

Oynar sabahın sisi

Balıkçılarla

 

Erol Özyiğit (Antoloji com.)

 

Haiku(2)

Gittim içimden
Konuşmayı taşlardan
Öğrendim geldim

 

Haiku (3)

dere taşının
yaşı kadar yaşarım

gitmez kalırsan

 

Haiku(4)

İntihar eden
Balinanın altında
İmzadır savaş

 

Haiku (5)

ben uyanmadan
gökyüzünü odama
bırakır kuşlar

 

Haiku (6)

küçük kırlangıç

ta kalbimin üstünde

uçar ha uçar

 

Erol Özyiğit’in özellikle “haikular”ı özgün şiirler. Bu şiirlerde, az sözcükle çok şey anlatılmış. Kendisi de Ayşegül Oğuz’la yaptığı söyleşide; “Ben mümkün olduğunca kısa şiirler yazmak istiyorum.”diyor.

Yere düşerken

Yapraklara git çırak
Ol öyle büyü

Doğa öğelerine göndermeler. Yaprakların yere düşme anının gizemi. Erol Özyiğit, ”haikular;kısa, açık, yalın şiirlerdir, diyor. Kendisinin şiirleri de öz. Başka bir deyişle az sözcükle çok şey anlatmayı amaçlıyor. Ayşegül Oğuz’la yaptığı söyleşide, şiir anlayışını bir tümceyle özetlemiş:Ben mümkün olduğunca kısa şiirler yazmak istiyorum

Erol Özyiğit. Bence başarısı da boş, dolgu sözcüklerle şiirini doldurmamasında.        

Uçurtmaların

Öldüğünü rüzgâra
Nasıl söylerim

Bu dizelerde, insana özgü olan “ölüm” cansız varlıklara aktarılmış.”Ölüm” karanlık bir imge. Tüyleri ürperten bilinmezlik.

İntihar eden
Balinanın altında
İmzadır savaş

Erol Özyiğit, savaşı okyanusların derinliklere taşıyor. İmgesel bir anlatım. Kanımca” balina “sözüyle büyük devletleri simgeliyor. Diğer yandan savaşla okyanusların en büyük canlısı bile savaşın kirlettiği sularda yaşam sansını yitireceğini düşünmektedir, şair.

Acemi Irmak’ın “abdal gazeller” adını taşıyan ilk bölümünde yer alan beş şiirde, gazel türünü kullanır Erol Özyiğit.  “kuyuyla konuşmaya inen kova/ gibi sustum Yusuf ulaşınca [2](s. 9) dizeleri, mitsel bir söylem. Yusuf Peygamber’in kuyuya atılışını özlü bir söyleyişle dizelere dökmüş. İnsana özgü olan konuşma da”kova”ya aktarılmış.

gök gürültüsü/ annesiz çocukları/ görünce susar” (s. 17), “içerde adam/ göğsüne bir pencere/ çizer durmadan” (s. 28), “çocuk saçları/ toprak damlı evlerde/ pire sarayı” (s. 44), “çöz düğmeleri/ iki dağ arasında/ eşkıyanım ben” (s. 48).(Kenan Yücel)

Kimi şiirleri, yakın tarihe göndermeler içeriyor. “Tuz” adlı şiirde, Sivas katliamına bir gönderme yapılır: “Sivas ’ı dökülen bir ülkede/ yarama tuz taşımaktan geliyorum” (s. 13). “Sivas” sözcüğüyle, aralarında şairlerin de olduğu onlarca kişinin yakılarak öldürüldüğü o trajik olaylar arasında nesnel bağlılaşım kurulur. “Yaraya tuz basmak” deyimi ,“yaraya tuz taşımak” biçiminde dönüştürülerek yaranın büyüklüğüne vurgu yapılmaktadır. Bu şiirdeki Sivas’ı dökülen bir ülkede” dizesi Küçük İskender’in "Sıvası dökülmüş kahpe bir duvar gibi, Sivas'ı dökülmüş bir Türkiye kaldı içimizde!" dizelerine götürür bizleri (Küçük İskender, Dicle ile Fırat,  Gendaş Kültür,2004).

Erol Özyiğitin manileri,”nefes” başlığı altında verilmiş. Nefes, Alevi-Bektaşi âşıklarınca söylenip yazılan ilahilerdir. Oysa Erol Özyiğit ’in dörtlükleri duygu yoğunluğunun bir anlık dışavurumundan oluşan özlü şiirlerdir. Biçim, konu yönüyle manidır.sesime gel sesime/ gülden düşen sesime” dizelerinde, halk deyişinin yalınlığını, sıcaklığını duyumsuyoruz. Şairle telefon konuşmamda bu dörtlüklerin “nefes”le ilgisi olmadığını belirtti. Mâniler, bir “nefes”te söylenebilen şiirlerdir. Bu nedenle başlık  Nefesolarak verilmiş olabilir.

Nefes
sesime gel sesime
gülden düşen sesime
susa susa susadım
senin sudan sesine

yüzünü yâr yüzünü
dal taşır ay yüzünü
bilseydim ayrılık var
öperdim ay yüzünü

dudağımda diş izi
yanağımda gül izi
yârim buradan gideli
yüreğimde kül izi

 yüreği yarlı kuşum
bende tüneyen kuşum
tenimden duman tüter
kanadı harlı kuşum

Erol Özyiğitin bu manileri hece ölçüsünün 7’li kalıbıyla yazılmış. Mâniler, anonim halk şiirleridir. Şairleri olan maniler de var. Aydın Yılmaz, Bahattin Karagöz, Murat Arıcı, Zihni Duygun, Zehra Okur, Adnan Ünal… mani yazmışlar. Erol Özyiğitin manileri de halk deyişi tarzında. Halk manilerinin özelliklerini içeriyor. Her dörtlük birbirinden bağımsız Sevgi, ayrılık, özlem kokuyor. Şair, sevdiğinin sesinin özlemini çekiyor. Kendi sesiyle gül arasında bir bağlantı kuruyor; böylesine imge yüklü bir sesle sevgiliye sesleniyor. Onun ay yüzünü her an görmek istediğiyle yanıp yakılmaktadır. Yâri gideli ayrılık acısı yüreğini yakmaktadır. Son dörtlükte, insana özgü bir özellik doğadaki bir varlığa (kuşa) aktarılmış

 



[1] (Fanzin, İngilizceFANatic ve magaZINE kelimelerinin kısaltılmasıyla oluşturulan finansal kaynaklardan ve hiyerarşik yapılardan uzak alternatif bir basılı materyaldir. Farklı yöntemlerle çoğaltılan örnekleri olmakla beraber genellikle fotokopiaracılığı ile çoğaltılarak, satış amacı güdülmeden dağıtılan yayınlardır. Dergiden (Süreli yayınlardan) ayrı olarak, süresi belirsiz olarak çıkar ve daha amatörce hazırlanır).

[2] Kardeşlerinin Yusuf'u kıskanması babası İsrail'in de aklına takılmıştı ancak bu konuda bir şey yapmadı. Kardeşleri Dotan'a sürüleri otlatmaya gittikleri bir gün Yusuf'u öldürme planları yaptılar. Babaları Yusuf'u arkalarından yanlarına gönderdi. Ağabeylerinin ne yaptıklarını kendisine anlatmasını tembihledi. Ağabeyi Ruben,Yusuf'a kıyamadı ve onu ıssız bir yerdeki susuz kuyuya atmalarını tavsiye etti. Sonradan gidip onu kurtarmayı planlıyordu. Bu plan diğerlerinin aklına yattı. Renkli kaftanını çıkarıp Yusuf'u kuyuya attılar ve yemeğe oturdular.

Bir süre sonra Mısır'a giden bir Midyanticaret kervanı gördüler. Yehuda, "Yusuf ne de olsa kardeşimizdir, canına kıymayalım. Gelin onu İsmailoğulları'na satalım", dedi. Yusuf'u kuyudan çekip çıkardılar ve yirmi gümüşe Midyanlı  İsmailoğulları'na sattılar. Elbisesini de kana bulayıp babalarına getirdiler ve "Bak bunu bulduk" dediler. YakupYusuf'u vahşi bir hayvanın parçaladığını düşündü ve günlerce ağlayarak yas tuttu. Elbiselerini parçalayarak beline çul sardı. Oğulları ve kızları denedilerse de onu avutamadılar.

Bu arada Medyenlılarda Yusuf'u Mısır'da firavununbir görevlisine, muhafız birliği komutanı Potifar'a sattılar. Vikipedi,25.07. 2013

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..