Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Tanışma

Tanışma
 

Cep telefonuma gelen mesajın uyarı sesi , uykumu böldü. Elimi, yatak başucumdaki komodinin üzerindeki lambama uzattım. Işığı açtım. Loş sarı ışık odamı ve odanın kum beji duvarlarını kısmen aydınlattı . Gözlerim komodinin yanındaki koltuğa gelişigüzel atılmış , sabah tekrar özenle yatağımın üzerine serilecek olan patchwork yatak örtüme odaklandı. Loş sarı ışıkta bile krem yatak örtüsündeki bordro pembe minik güller belli oluyordu. Evime aldığım her eşyayı ne kadarda özenle seçmiştim...

Uyku sersemliği ile mesajı okumaya başladım. Mesajda” Ne yapacağımı bilemediğimden geciktim. Hala bilmiyorum. Eve de gitmek istemiyorum. Dışarda bir yerde çay içiyorum. Cevap için bir hafta sonra dönsem. Duygularım değişmez ama senin yanında kendimi çok değersiz görüyorum. Belki rehabilite edebilirim. iyi geceler. S.Ç.S. “ yazıyordu. Artık mesajın gelmesinden umudu keserek kendimce B planını düşünmeye başlamıştım. Bu mesajla iyiden iyiye Can’ın yapabileceklerinin ve özverisinin sonuna geldiğimizi anladım. Can’la ben lise son sınıftayken tanışmıştık. O mühendislik fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Atatürk lisesinden Turgut Reis caddesindeki evimize yürürken bir gün (güzel havalarda çoğunlukla yürümeyi tercih ederdim), Can’la bir kız arkadaşım vasıtasıyla tanıştık. Maltepe’deki okullarının önünde ayaküstü 5-10 dakika konuşmuştuk. Can’ın hiçbir zaman rengini tam olarak tanımlayamadığım koyu yeşil gözlerinden ayrılamamıştım. Aynı hafta sonu kız arkadaşımla Tunalı’da gezerken aklımıza Can’ı Flamingoya çağırmak geldi. Kısa bir süre sonra yanımıza gelen Can’la birlikte güne devam ettik. Ayrılırken Can’la çok uzun bir yolculuğa çıkacağımızı hissetmiştim. Bu buluşmadan sonra günlerce Can’ı göremedim aramadı. Geçen günler sonunda yazın habercisi baharın güzel perisi Nisan ayına geldik. Bu dönemde üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Bir gün okul çıkışı, onu gördüm. Lisenin bahçe duvarına yaslanmış duruyordu. Beni beklemediğini ve sessizce yanından geçmem gerektiğini düşündüm. Günler haftalar sonra benim için gelecek değildi ya... Can, en güzel gülüşüyle. sakince bana seslendi . Deniz.

O an içimde kasırgalar oluştu. Tüm cesaretimi topladım ona döndüm. Son derece kendinden emin ve rahat bir tavırla selam verdim. Yürürken konuşmaya devam ettik. Benimle konuşmak istediğini ve kendisine 1-2 saat ayırmamı rica etti. O zamanların, hafta sonu dershane çıkışlarından sonra gidilen popüler mekanlarından birine Demirtepe’deki Ankara Büyük Muhallebicisi’ne gittik. (Şimdi yerinde çok büyük bir mağaza var sanırım.) Can, koyu yeşil gözlerini kısarak konuşmaya başladı. (Daha sonraları ne zaman gözlerini kısarak konuşmaya başlasa ciddi bir konuya gireceğini hissederdim. ) Geçen dönem içerisinde; beni aramayı, beni görmeyi çok istediğini, ancak kendisinde bu cesareti bulamadığını söyledi. Ellerimin bilinçsiz hareketlerle çay fincanıyla uğraştığını fark ettim. Sanırım heyecanımı bastırmaya çalışıyordum. Konuşmamız devam ederken Can bir arkadaşı ile selamlaştı. Arkadaşı, sanki masadaki flu görüntüyü dağıtmak istercesine yanımıza gelerek sohbet etmeye başladı. Can arkadaşının kırılmamasına özen göstererek sinemaya yetişmek için kalkmak zorunda olduğumuzu belirtti. Demirtepe’de ki otobüs duraklarına gidene kadar konuştuk. Ayrılırken beni tekrar görmek istediğini söyledi . Sustum. Hiçbir şey söylemeden sadece koyu yeşil gözlerine baktım. Bu susma kabullenme anlamında mı yoksa red etme anlamında mıydı . Can ayrımsayamadı . Can’ın, benim acı çektiğim gibi en azından birkaç hafta acı çekmesini istedim. Otobüs hareket ederken aşk denen kavramın gücüne bir kez daha inanarak, garip bir iç huzuruyla yoluma devam ettim..

 
Toplam blog
: 2
: 762
Kayıt tarihi
: 10.11.09
 
 

Ankara'da yaşıyorum. İktisat okudum. Serbest çalışıyorum.Hayatın çok kısa ve her anının dolu dolu ya..